AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Tamamlayıcı halka

Türkiye'nin elbette yığınla farklılığı var, ama Avrupa başkentlerinden bakıldığında AB üyeliğimizin önünde duran en önemli engel 'kimlik' sorunu: Türkiye, 'Avrupalı' olmanın temelinde yatan değerler sistemini paylaşmıyor… Nüfus kalabalığı, ekonomik sıkıntılar, sorunlu ülkelerle sınırdaş olmak, demokrasi ayıpları bir tarafa, Türkiye'nin 'Avrupalılık' iddiasına ters düşen temel değerleri bir tarafa… AB sonunda Türkiye'ye "Gel" derse, bunu kendi kimliğinden fedakârlık ederek veya kimliğini yeniden tanımlayarak yapacak…

Başında Fransa'nın eski cumhurbaşkanı Valery Giscard D'Estaing'in bulunduğu komisyon tarafından kaleme alınan Avrupa Anayasası'nda en fazla gürültü, kolayca hatırlayacağınız gibi, Hıristiyanlığa atıf yapıldığında koptu. D'Estaing, "Avrupa'nın temelinde Musevi-Hıristiyan uygarlığının değerleri bulunur" anlamına gelen bir cümlenin anayasada yer almasında ısrarlı. Katolik Kilisesi'nin de arzusu bu. Kilise, AB fikrinin oluşmasında ilk ateşlemeyi yapan güç olduğu için de önemli. Türkiye dışarıda kalacak olursa, AB'nin geri kalan ülkeleri, 'Hıristiyan' paranteziyle ifade edilebiliyor…

İncir çekirdeğini doldurmayacak konuları günlerce tartışan Türkiye, AB başkentlerini aylardan beri meşgul eden "Avrupalılığın temel değerleri" konusunda üç maymunları oynuyor. Ortaçağlarda kaldığına inanılan bir düşünce tarzını, Avrupa'nın 21. yüzyıla taşıyarak toplumsal dokuyu 'dinî değerler' ile tanımlamasıyla ilgili fazla yorum çıkmadı bugüne kadar. Aydınları 'Avrupalılık' konusunda hiç kafa yormadığı halde AB üyesi olmayı uman bir ülke, Türkiye…

Acaba, bu konunun Türkiye'de es geçilmesinin, akla başka unsurları düşürmesiyle bir ilgisi olabilir mi? "Avrupalılık", Avrupa'da, 'din' ile tanımlanırsa, acaba bizim kendi öz değerlerimiz de sorgulanmaya ve 'İslâm' ile irtibatlandırılmaya çalışılır mı? Tartışma korkusunun altında bu soruda yatan kuşku ve endişe yatabilir.

En sonda söyleneceği şimdiden buraya kaydetmekte mahzur yok: Türkiye, AB üyesi olacaksa, bu, 'kimlik' konusunu enine-boyuna tartışıp kendi öz değerlerini yeniden keşfettiğinde gerçekleşecek. 'Avrupalılık' açısından, bilimsel ve akla dayalı sorgulama en az 'din' kadar önemli bir değerdir çünkü.

Geçtiğimiz günlerde, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Ak Parti ile irtibatlı iki fikir adamının görüşleri şöyle bir ele alındı. Ancak, görüşlerin 'içeriği', ne demek istendiği üzerinde durulmadı, cumhuriyet, demokrasi, İslâm sözcüklerinin geçtiği cümleler, "Görüyorsunuz, Başbakan Erdoğan'ın danışmanı ile başbakanlık müsteşarı profesör kavramlara nasıl yaklaşıyor?" demekle yetinildi. Türkiye'de ilim ve fikir alanı bile 'gerilla savaşı' yöntemlerinin hedefi çünkü…

Oysa, bugün, Türkiye, her zamankinden daha fazla bu üç kavram (cumhuriyet, lâiklik ve İslâm) üzerinde düşünmek zorunda. Kavramların tümünü, birini veya birkaçını reddetmek, ya da hepsini birden sorgusuz-sualsiz bağrımıza basmak için değil; 21. yüzyılda ayakta kalacak bir ülkenin temel değerlerini teşkil eden bu kavramların içini doldurmak için tartışmak zorundayız… Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkeleri, kendi temel değerlerini Hıristiyanlığa dayandırırken, Türkiye İslâm ile büsbütün irtibatsız kalabilir mi? Cumhuriyet ve demokrasi ile dinî inançlarımızın barışıklığını sağlayacak zihnî çalışmalardan korkmanın anlamı yok. Toplumsal dönüşümün bir dinamiği demokrasiyle pekiştirilmiş cumhuriyetimiz ise, bir diğeri neden dinimiz olmasın?

İşin tuhafı, İslâm ile toplum arasında bağ kurma konusunda fikir yürütmeye belli çevrelerdeki kaş çatma alışkanlığı Ak Parti yönetimini de etkiliyor. AB'nin anayasasına koymayı düşündüğü ve o sebeple bütün Avrupa başkentlerinde gürültülü tartışmalar başlatmış Hıristiyanlığın temel değer oluşu bile, bizim temel değerlerimiz arasında 'dinin yeri' konusunda bir derin sorgulama açmıyor. Oysa, Türkiye, Cumhuriyetin niteliklerini bütün boyutlarıyla tartışıp kendini bugünün şartlarında yeniden tanımlamadan AB üyesi olamaz…

Önce kendimiz öz değerlerimiz üzerinde ciddi bir tartışma başlatmalı, ardından o tartışmayı Avrupa'ya da taşımalıyız. Belki de, Avrupa, kendi değerler sistemi içerisinde İslâm uygarlığından miras unsurlar olduğunu bizden duymayı bekliyor. 'Avrupalılık' elbette temelde Musevi-Hıristiyan uygarlığı üzerine oturuyor; ancak o uygarlığın son bin yılında İslâm'ın da katkısı büyük. İslâm, kendinden önce gelen dinleri inkâr ve red etmiyor; onları tamamlıyor çünkü.

İslâm ile barışık Türkiye'nin üyeliği de AB'yi tamamlayıcı bir halka olacaktır…

« Geri Dön

 

27 Aralık 2003
Cumartesi
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED