AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
|
|
Erbay KÜCET
Şair Eşref ve Neyzen Tevfik'te ise hiciv birinci sırada ve amaçtır. Mehmed Akif'ten ise hiç bahsedilmemiştir. İçinden çıktığı toplumun dertlerini ve meselelerini bir fikir adamı gibi şiirlerinde ele alan, şiirle düşünen, aynı zamanda inandıklarını yaşayan ve sonuna kadar savunan örnek bir aydınımızdır. Bu açıdan Mehmet Akif gibi topluma malolmuş büyük bir şahsiyeti bütün yönleriyle ele almak ve tanıtmak zorundayız. Türkçemiz pek çok dil oyunlarına imkan veren zengin bir dil olduğundan edebiyatçılarımız edebi sanatlara sıklıkla yer vermişlerdir. İşte Safahat'ı incelediğimizde Akif'in hicviyeye geniş yer verdiğini görürüz. Ancak Akif'te hiciv hiçbir zaman amaç değildir. O hicvi amaca ulaşmak için bir söyleyiş tarzı olarak benimsemiştir. Akif'in hicviyelerinde şahıslar yok, şahısların içine düştükleri durumlar ve açmazlıklar vardır. İnsanlar hicvedilirken onların şahsiyetleri ile birlikte toplum içinde düştükleri kötü durumlar hicvin konusu olmuştur. İşte Akif bu yönüyle diğerlerinden ayrıcalıklıdır. Topluma kayıtsız kalmadı Mehmed Akif çeşitli söz sanatlarını kullanarak şiirinin destansı ve hiciv havasına girmesini sağlar. Bu yönüyle anlatımında okuyucuda acıma, öfke, dehşet ve şaşkınlık duygularını uyandırır. Yaşadığı toplumun sorunlarına kayıtsız kalmayan Akif, geniş anlamda sohbet üslubunu tercih eder. O sosyal bozuklukları teşhis ederken düzeltilmesi için herkesi göreve davet eder. Sanatının ilk devresinin ürünü olan küçük günübirlik olayların ağırlık kazandığı manzum hikayelerinde, dini, insani, ailevi sorunlar üzerine eğilir. Köse İmam şiirinde evini idareden aciz İhsan Bey'in eşinin üzerine tekrar evlenmesi ve kadının razı olmamasından sonra erkeğin dörde kadar evlenmeye hakkı bulunmaktadır diyerek kadını dövmesi ve kadının komşuları olan Köse İmama şikayete gelmesinden sonra olaylar gelişir ve İmamın haber göndermesi ardından İhsan Bey'in yaptığı hareketler şu sözlerle hicvedilir:-Ne kibarlık bu beyim? / Bir davet, Yetmiyor öyle mi? / -Evet, / Haber aldık... O, fakat sizce büyük bir şey mi? / On kadın dövse yorulmaz, benim İhsan Beyimi / Bilirim ben ne tosundur. (Safahat, s, 127) İhsan Bey İmamın bu sözleri karşısında kızarak "Dövüyorsam kendi karımı dövüyorum" sana ne, derecesine ileri gider, İhsan Bey bu hareketlerinde yaşadığı 1908 meşrutiyetinden yararlanır ve sık sık dini konuları hürriyetle açıklamaya çabalar, Akif'in; "iki karı alsam ne çıkar saye-i hürriyette" dedirtmesi İhsan Bey'in cahilliğine dikkati çekmek içindir. Mehmet Akif, özellikle tasvirlerinde bu anlatıma baş vurur, çizdiği manzaralar karşısında şairin duyduğu öfke ve tiksintiyi okuyucu hisseder ve ona katılır. İşte bir başka örnek Seyfi Baba şiiri; Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde; / Boşanan yağmur iliklerde, çamur ta belde. / Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak, / "Gel!" diyen taşları kurtarmasa, insan batacak. / Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine, / Boğuyordum müteveffayı bütün aferine, / Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek, / Düştü artık bize göllerde pekala pekala yüzmek! (Safahat, s, 68) Burada tasviri yapılan harap bir sokaktır. Zemini taştan olan sokağın vaktiyle tamir edilmemesi yüzünden taşları sökülmüş, çökmüş kalabilenler ise yağmurdan sonra insanları ancak sektirmeye yaramaktadır. Şair burada tamamen hicivle içiçedir. Devri keskin zekası ile tenkit etti Akif'te küçük olaylar problemler halinde ele alınır. Özellikle ikinci meşrutiyetin ilanından sonra, kötülükler bütün toplumu sarar. Yapılan hareketler "hürriyet"e dayandırıldığından kimsenin sesi çıkamaz. Önceki ve sonraki durumları gayet iyi bilen Akif, yer yer karşılaştırmalarla 1908 hareketini anlatır. Mehmet Akif devrin korkunç olaylarını ani idraki, keskin zekası ve sanatçı gücünün etkisiyle tenkit eder. Acı olayları gülünç yönleriyle ele alarak ortaya koymaktadır. Artık şiirlerinde filozof geçinenler, dalkavuklar, yazarlar nutuk atanlar, eli bayraklı koşuşturanlar, şairler ve ne yaptığını bilmezler vardır. Bunlarla birlikte Akif'in üslubu da değişir. Alayın yerini öfke alır. Şair sesini yükseltmiştir: Eli bayraklı alaylı yürüyor dört köşeli / En ağır başlısının bir zili eksik belli / Ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük, / Dinliyor etrafını kaplamış yüzlerce hödük, / Kim ne söylerse, hemen el vurup alkışlanacak... / -Yaşasın, / -Kim yaşasın? / -Ömrü olan. / -Şak şak şak Burada hicvedilenler, 1908 meşrutiyetinin getirdikleriyle kendilerini sokaklarda bulan insan yığınlarıdır. Toplumu sefalete sürükleyen devletin çöküşünü hızlandırmak için çalışan fırsatçılar ve memleketin çöküşünü sağlayanlara karşı Akif; "İt yetiştirmek için toprağı gayet münbit / Bularak, fuhş ekiyor salma gezen bir sürü it." (Safahat, s, 177) Mehmet Akif'te çirkin, beğenmediği görünüşleri karikatürize etme yeteneği de vardır. Nitekim, züppe, şık tiplerini Hüseyin Rahmi gibi çok canlı bir şekilde karikatürize eder. Akif'in hicvettikleri elbette salt bunlar değildir. Akif'in düşmanları arasında, küçük çıkarları için her şeyini feda eden hemen herkes vardır. Ferdi olayların yanı sıra sosyal aksaklıkları tüm çıplaklığıyla hicvederek vermesinin nedeni, Akif'in ideal insan oluşundandır. Onun ideali bir devleti, bir milleti de aşmış, islamiyetin mensuplarını içine almıştır. Amacına ulaşması için, önce mensubu olduğu devletin kurtulması gerekmektedir. Cemiyetle karşı karşıya tek adam
Yaşadığı asırda peşpeşe büyük felaketlerin kopmuş olması Akif'in idealist ve mücadele adamı olmasında, karakterinin yanında sosyal, siyasal ve tarihi olayların tesiri olmuştur. Akif'in hicvettiği devri, bu olaylar ve felaketler hazırlamıştır. Mehmet Akif'te amaç hiciv değil hiciv yoluyla giderilmesi gereken aksaklıklardır. Dini, ahlaki ve insani davranışlar adına, dinin kötüye kullanılmasını, ahlaksızlığı ve insanlığa yakışmayacak davranışları hiciv yoluyla tenkit etmektir amacı. Akif "Kendi olmayan"lara kızardı. "Benzemek" sinirlendiği şeydi; Hayatının bir kısmı da bu öfkeden ibarettir. İkiyüzlülere garazdı.
Ama yaşı ilerledikçe "İki yüzlüleri artık sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım" diyordu ve yaşlandıkça herkesten kaçıyordu. Daha
yaşasaydı, yalnız kalacaktı; cemiyetle karşı karşıya tek adam. M.Akif inandı, doğru bildiklerini savundu,
hakikatte sebat etti, taviz vermedi, onun bu yönü üzerinde günümüz aydınları dikkatle durmalıdır.
|
|
|