AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
||
|
|
MUSTAFA NİZAMOĞLU
2003'te dünya, 10 yıl aradan sonra körfezde ikinci kez savaşın tanığı oldu. İşgalin başlamasından aylar önce dünya kamuoyu naklen 'maç öncesi' programlarda olduğu gibi savaşa hazırlandı. Ekranlarda günlerce teknolojik silahlar, akıllı bombalar, uçak gemileri ve asker görüntüleri yayınlandı. Tartışmalar ise savaştan birkaç ay önce başlamıştı. TV'de 'tezkereciler' ve 'tezkere karşıtları' olarak saflarını belirleyen iki kesim arasında ateşli tartışmalar yaşandı. Naklen savaş 20 Mart'ta Bağdat'a düşen ilk bombayla tüm dünya bir kez daha bir savaşın tanığı oldu. Sıcak savaşla birlikte, propaganda savaşı da devam ediyordu ekranda. Bağdat bombalanırken, bir taraftan da dünya kamuoyu manipüle edilmiş haberlerle bombardımana tutuldu. Haberi önce verme yarışı saniyelerle ölçüldüğü için haber kanalları arasında son dakika savaşı başladı. Canlı yayınlarda ekranlar ikiye, üçe bölündü. Türk TV'lerinin kaynakları aynıydı, ancak, haberi veriş şekilleri farklıydı. CNN Türk özelikle savaşın ilk günlerinde Amerikalı bir emekli generali askerî danışman olarak kullandığı ve ABD yanlısı yayın yaptığı için eleştirildi. Haberlerde kullanılan dil de dikkat çekti. NTV, başından sonuna kadar harekat için "işgal" kelimesini kullandı. Bu arada harekat süresince insana da yer vererek en objektif yayıncılığı NTV yaptı. CNN ve El Cezire belirleyiciydi Irak'tan dünyaya görüntü ve haber geçen BBC, Fox, El Arabia, Abu Dabi TV gibi bir çok kanal vardı ama CNN ve El Cezire, Afganistan savaşında olduğu gibi bu savaşın da iki güçlü TV kanalı oldu. Aynı savaşın görüntüleri iki farklı TV'den farklı bakış açısıyla dünyaya ulaştı. CNN, üç boyutlu haritalar, dakika başı gemilerden havalanan uçaklar ve "koalisyon güçlerinin" Iraklı sivillere yardım eden görüntülerini verirken, El Cezire; sokaklardaki karmaşa, yaralılarla dolu hastaneler ve Bağdat'ta pazar yerinde meydana gelen katliam görüntülerini geçiyordu dünyaya. Bağdat'tan yayın yapan tek kanal olan El Cezire, Irak'ta olanları verilmeyen yüzüyle yayınladı. Cephe gazeteciliği de farklı bir boyut kazandı bu savaşla. Dünya ilk kez "akredite" savaş muhabirlerini tanıdı. Pentagon'da eğitildikleri söylenen "Embedded", Türkçe adı ile "iliştirilmiş", "monte edilmiş" muhabirler, ABD birlikleriyle ilerledi. Türkiye'nin 11 Eylül'ü
2003'e damgasını vuran bir başka olay da İstanbul'daki terör saldırılarıydı. Saldırılar sonrasında yayınlanan görüntüler etik tartışmasını yeniden gündeme getirdi. Tartışmalarda ABD TV'leri örnek gösterilerek, ceset görüntülerinin verilmesi eleştirildi. Geride bıraktığımız yılın son etik tartışması da Popstar adlı yarışmada yaşandı. İnsanların kısa yoldan şöhret olma hayallerini kamçıladığı ve programda yarışmacılara hakaretlere varan davranışlarda bulunulması nedeniyle eleştirilen yarışma, adaylardan birinin cinayetten sabıkalı olduğu ortaya çıkınca etik tartışmalarını iyice alevlendirdi. Savaşın yıldızları
Savaş döneminin ekran yıldızları askerî danışmanlar oldu. Ancak öngörüler yanlış çıktığında yıldızlar çabuk söndü. Savaşın asıl yıldızı ise, sık sık kameraların karşısına çıkıp ABD yönetimine tehditler savuran Irak Enformasyon Bakanı Muhammed Said es-Sahaf olmuştu.
Hafızalara kazınan en önemli görüntülerden biri, Bağdat bombalandığı sırada ezanların bomba seslerine karıştığı andı. Öyle ki NTV'de Oğuz Haksever canlı yayında bu görüntü karşısında donup kalmış ve konuşmakta güçlük çekmişti. Pentagon'da kahkahalar içerisinde düzenlenen basın toplantısı da hafızalara yerleşen bir başka görüntüydü. Savaş sırasında yapılan yayınla ileride savaş ve medya tarihini etüd edeceklere, ibret verici belgeler oluşturdu.
|
|
|