AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Peki, Hürriyet'teki o acayip Kıbrıs haberlerini ne yapacağız?

Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün "Son milli sır" başlıklı makalesinden (23 Aralık): "Çözüm arayan insanları 'ver kurtulcu' olarak karalayıp, en küçük uzlaşma girişimini bile 'taviz vermek' olarak niteleyip yerin dibine batıran zihniyet dimdik ayakta..." İyi güzel de, Hürriyet'teki o acayip Kıbrıs haberlerini ne yapacağız?

Kulis'te (24 Aralık) Taha Kıvanç, Ertuğrul Özkök'ün, Hürriyet'te çıkan "Mini etekli kızı diri diri yaktılar" başlıklı Özdemir İnce haberini savunmak için yazdığı yazıdan hareketle şöyle bir değerlendirme yapmış:

"Hürriyet'teki haber ve yorumlarla ilgili görüş elbette açıklıyorum, ama o yayınlar sebebiyle Ertuğrul Özkök'ten hesap sormak aklımın ucundan geçmiyor. Kendi haline bırakılsa, bayağı demokrat bir gazete çıkartacağına da –neredeyse- eminim... Ama olmuyor, o ve patronu isteseler de, gazetelerinde doğru bildiklerini yapamıyorlar işte."

İşin "çünkü"sünü de şöyle anlatıyor Kıvanç:

"Kendisinin mâzur olduğunu biliyorum da ondan... Patronu, Nuriye Akman'a, 'E, tabii, Hürriyet devlet gazetesi daha çok' itirafında bulunmuştu; kendisi de, gazetesinin altındaki slogan için, 'Değiştirmeyi düşünmüyor musunuz?' diye soranlara şu cevabı verdiğini yazmamış mıydı: 'O cümleyi oradan çıkarmaya ne benim, ne de Hürriyet'in sahibinin gücü yeter. İstesek de çıkaramayız."

BİZ DE ÖYLE DÜŞÜNÜYORDUK

Doğrusu, "savunma" yazısını okuyana kadar "Mini etekli kızı yaktılar" haberindeki tartışma götürmez eğip bükme faaliyetinde Ertuğrul Özkök'ün sorumluluğunun olmadığını düşünme eğilimindeydik. O gün gazetede olmayabilirdi ya da o gün sayfayı görmemiş olabilirdi; samimi olarak öyle düşünüyorduk. Çünkü, sunumunda bu kadar büyük bir gazetecilik problemi taşıyan bir habere Özkök'ün sırf bu açıdan itiraz etmemiş olabileceğini aklımız almıyordu. "Hürriyet'in asıl sahibi"nin gazetedeki temsilcilerinin o gün Hürriyet'in bir günlük gazeteden çok bir mücadele bülteni havasında çıkmasından hiçbir rahatsızlık duymamış olmalarını anlıyoruz; onların "gazetenin itibarı" gibi kaygıları dikkate almaları beklenemez, ama Ertuğrul Özkök öyle mi?

Biz açıkçası Özkök'ün "susma hakkını" kullanarak bu işi geçiştireceğini düşünürken, haberi savunan yazısı geldi. Gerçi haberdeki asıl problem hakkında hiçbir şey demiyor, "dinci kesimler beğenmedi" deyip geçiyor ama olsun, savunma savunmadır.

Gene de fikrimizin bir bölümünde ısrarlıyız: Bu savunma da, Özkök'ün o sunumu onaylamadığını gösteriyor... Buna rağmen kendini, bir savunma yazısı yazmak zorunda hissetmesinin nedenini soranlara tek kelimelik bir cevabımız var: Bilmiyoruz.

HÜRRİYET VE KIBRIS

Geliyoruz, Özkök'ün "mazur sayılması gereken" bir başka alana: Hürriyet'teki Kıbrıs haberlerine...

Önce, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni'nin "Kıbrıs'ta statükoya hayır" mealli yazısından birkaç bölüm:

'''Şu Avrupa defteri bir kapansın, biz size gösteririz' sloganı, sessiz bir çığlık gibi kulaklarımızı tırmalar hale geldi. Adı konmayan, telaffuz edilmeyen bu stratejinin savaş alanı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir. Ve bu strateji etrafında dünyanın en tuhaf ittifakı kurulmuş durumdadır. Bu ittifak bugünlerde KKTC'de çözümü engellemek için büyük bir mücadele veriyor. İttifakın iki ayağından biri Ankara'da, öteki ise Brüksel'de. İttifakın ortak amacı ise Türkiye'nin AB'ye girmesini engellemektir. Bu gizli ortaklar için Türkiye'nin AB'ye girmesini engellemenin artık tek yolu kalmıştır. Kıbrıs'ta çözümü engellemek. Çünkü Türkiye, ev ödevinin imkánsız gibi görünen bütün maddelerini tek tek yerine getirmiştir. Geriye kala kala Kıbrıs sorunu kalmıştır."

VAY VAY VAY...

Siz son zamanlarda bu cümlelerden daha güçlü bir "Kıbrıs'ta çözüm" manifestosu okumuş muydunuz? Karar vermeden önce, bu cümleleri izleyen şu satırlara da bir göz atın:

"Türkiye'nin geleceğini değil de, kendi statükosunu düşünen insanların oluşturduğu tuhaf ittifak, AB üyeliğini engellemek için elinden geleni yapıyor.

İnanılmaz bir demagoji, akla hayale sığmaz bir iftira ve hakaret kampanyası sürüp gidiyor. Çözüm arayan insanları 'ver kurtulcu' olarak karalayıp, en küçük uzlaşma girişimini bile 'taviz vermek' olarak niteleyip yerin dibine batıran zihniyet dimdik ayakta."

Biz bu satırlarla Hürriyet'teki Kıbrıs haberlerini karşılaştırıyoruz ve kafamız karmakarışık oluyor. Mesela 12 Aralık 2001 tarihli Hürriyet'in birinci sayfasından geniş bir haberle duyurduğu "Şehit kızının yaptığına bakın", "Babasının kemiklerini sızlatan Nilgün öğretmen" haberi unutulabilir mi? "Şehit kızı" ne mi yapmıştı, onu da aynı tarihli Hürriyet'ten okuyalım:

"Türkiye'yi açıkça işgalcilikle suçlayan Avrupa Gazetesi'ne köşe yazıları yazan şehit kızı tarih öğretmeni Nilgün Orhon, Türkiye'nin Kıbrıs politikasını eleştirerek bir krize yol açtı."

Ne diyordu Özkök? "Çözüm arayan insanları ver kurtulcu olarak karalayıp..."

Sonra, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türkiye'nin bir parçası olduğu ve meselenin zaten çözülmüş bulunduğunun ilan edildiği o ünlü Sezer-Ecevit-Denktaş-Yılmaz-Bahçeli-Karadayı zirvesinin Hürriyet'in sürmanşetindeki sunumu unutulabilir mi?

İnternette görülmüyor, Ertuğrul Özkök açıp baksın o ültimatomun nasıl yansıtıldığına ve habere eşlik eden o acayip "görsel malzeme"ye...

Hem niye bu kadar uzağa gidiyoruz ki? Seçimlerden hemen önce Kıbrıs'a çıkartma yapan Hürriyet ekibinin "Çözüm arayan insanları 'ver kurtulcu' olarak karalayan" Denktaş'ın çıkışlarını nasıl eforik bir ruh haliyle gazeteye yansıttığı unutulabilir mi?

Yok yok, Taha Kıvanç kesinlikle haklı. "Kendi haline bırakılsa", Ertuğrul Özkök bu tür propaganda malzemesinin gazetesinde haber diye sunulmasına kesinlikle izin vermezdi.

Ya da iki şapkası var: Yayın yönetmeniyken birini, yorumcuyken öbürünü takıyor. (A.G.)


Peki ya köpek köpeği ısırırsa?

Hemen herkesin bildiği bir örnektir; bir olayın "haber değeri"nin olup olmadığından bahisle tekrarlanan en ünlü örnektir: "Köpeğin insanı ısırmasının değil, insanın köpeği ısırmasının haber değeri vardır!"

Evet, kırk yıldır orda burda karşılaştığımız ünlü bir örnek....

Peki ya köpeğin bir başka köpeği ısırmasının haber değeri var mıdır?

İşte, başta Hürriyet olmak üzere 25 Aralık tarihli gazetelerde kendisine geniş yer verilen bir haber böyle bir haber...

Hürriyet gazetesi birinci sayfadan: "Prensesin köpeği kraliçenin köpeğini parçaladı".

Gazete olayı hemen bütün ayrıntılarıyla aktarmış.

Kraliçe'nin köpeği Pharos, kızı Prenses Anne'e ait Dottie adlı vahşi köpeği tarafından parçalanmış. Haberden Dottie'nin geçen yıl parkta iki çocuğu ısırdığını da öğreniyoruz. Pharos için hayvanın sevdiği çikolatalar ve kurabiyelerden bir Noel paketi hazırlamış olun Kraliçe yas tutuyormuş...

Görüyorsunuz; aslında "haber değeri" tartışması çok göreceli bir mesele...

Olay-haber ilişkisi hiç de o ünlü örneğin işaret ettiği gibi gelişmiyor...

Sırasında, "köpeğin insanı ısırması" ya da "insanın köpeği ısırması" gibi, "köpeğin köpeği ısırması"nın basbayağı "haber değeri" de olabiliyor... Yani her durum için geçerli "kriterler"den söz etmek doğru değil.. Mesele tamamen "göreceli" bir özellik taşıyor. Mesele tamamen ısıran ve ısırılan köpeğe ve insana bağlı!

Hatta öyle ki, Dottie örneğinde olduğu gibi ısıran taraf "Saray"a mensup bir köpekse, ısırdığı (ve adları meçhul) iki çocuktan çok önce o haber oluyor...

Ne yaparsınız, dünya böyle bir dünya... (K.B.)


26 Aralık 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED