|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hatırlıyorum, Cemil Çiçek, "Türkiye için birinci öncelikli tehdit, irtica ve terördür" temasının yoğun biçimde işlendiği günlerde bile, "birinci öncelikli tehdit yolsuzluktur" derdi. Sözlerinin anlamı vardı, çünkü, "Birinci öncelikli tehdit irtica ve terördür" diyenlerden bir kısmının bile, emekli olduktan sonra batık bankaların yönetim kurulu üyesi oldukları ortaya çıkmıştı. Hatta sonra sonra anlaşıldı ki "birinci öncelikli tehdit irticadır" kampanyasının sürdürüldüğü vasatta en yoğun hortumlamalar yaşanmıştı. Cemil Çiçek şimdi Adalet Bakanı ve ses tonunu daha da yükselterek, Türkiye'nin dikkatini yolsuzluklar üzerinde yoğunlaştırmaya çalışıyor. "Baklava çalanlar cezaevinde, ama 20 bankanın içini boşaltıp kendi şirketlerine transfer edenlerden bir teki içerde değil! Bir tekinin debdebesinden en küçük eksilme olmadı. Bunu halka anlatamazsınız!" Bu çarpıcı tezadı devlet içinde sorumluluk paylaşan herkesin önüne koyuyor Cemil Çiçek: Kim Türkiye'de böyle bir çarpıcı tezad bulunmadığını söyleyebilir? Bankaların nefes alışını takip etmesi gereken yeminli murakıplar mı görev yapmadı? Murakıplar görev yaptı da Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu mu es geçti? Bütün bunlar yeterli uyarıyı yaptılar, yolsuzluk dosyasını hazırladılar da yargıda mı tıkanma oldu? Emniyet birimleri sanıkları yakalamakta mı ihmalkar davrandı? Yasama mı yetersiz kaldı, siyasi irade yolsuzlukların üzerine gidilmesini mi önledi? İş yargıda düğümleniyor, bunu Adalet Bakanı biliyor ve bizzat kendi teşkilatını sıkıştırıyor: -Kanun lazımsa söyleyin çıkaralım. Adı yolsuzluğa karışanların yakasına yapışın. Eğer yeterli dosya gelmiyorsa, dosyayı getirmekle yükümlü olanların yakasına yapışın. Eğer sanıklar gelmiyorsa sanıkların neden getirilmediğini sorun emniyet birimlerine. Siz yargısınız, halk her şeyi son sözü söyleyecek olan sizden bekliyor. Bir şey daha ilave ediyor Bakan: -Eğer yargı görevini yapmazsa o zaman halkın şüpheleri yargının üzerine yönelir. Bir Adalet Bakanı daha ne desin! Bütün bunlar "Yargıç vicdanı ile cüzdanı arasında kaldı", "Avukat tutma hakim tut" sözlerinin tedavülde olduğu, avukatlar arasında yapılan kamuoyu araştırmasında yargıda rüşvetin alıp başını gittiği kanaatinin ortaya çıktığı bir zamanda söyleniyor. Ve tam da Uzanlar'ın bir türlü yakalanamadığı bir zamanda... Adalet Bakanı, yolsuzluğa karşı savaş verirken kendi örgütünün temizlik savaşını veriyor bir bakıma. "Bir hoş sada bırakacaksam bunu bırakacağım geride" diyor. "Siyasetten beklediğim bir şey kalmadı, milletimin hayır duasından başka bir şey beklemiyorum" diyor. Bunlar, bir misyon adamının çığlığı olabilir ancak. Cemil Çiçek, o tonda konuşuyor. Sırtında en küçük bir kir bagajı taşımaksızın. Bunca çığlığın henüz yeterli yankıyı bulduğunu düşünüyor musunuz? Ben henüz bulmadığı kanaatindeyim. Başbakan "yolsuzluğun damarlarına girdik!" diyor ya, belki yolsuzluk insanların damarlarında dolaşır hale geldiği için yeterli tepkiyi veremiyor insanlar... Kimimiz baklava çalıyoruz, kimimiz banka hortumluyoruz. Baklava çalanın gözünde banka hortumlayan idol haline geliyor "Vay be, ne götürmüş adamlar!" diye içimizde bir gıpta duygusu oluşuyor(?) Tiksinti mi duyuyoruz banka hortumlayanlara, kıskançlık mı, gıpta mı? Cemil Çiçek, yolsuzlukla mücadele çığlığı ile birlikte, bir "millet malına hassasiyet" çığlığı da atmalı, bir ahlak çığlığı, bir kul hakkı çığlığı, bir haram-helal çığlığı da atmalı... Hortumlama kirli bir paranın emilmesi, yutulması demekse, nasıl pislik yutar hale geldi insanlar? "Millet malı" ne sahi? "Tüyü bitmedik yetimin hakkı" ne anlatıyor günümüz insanına? Biliyorum, bunlar laik düzende kullanılmayacak bir terminoloji... Ama içiçe geçmiş halkalarla oluşuyor yolsuzluk ekonomisi... Neredeyse kirlenmiş bir sistemin ürünü... Bir zihin arınması, bir kalp arınması, bir kişilik ve değer arınması gerçekleştirmeden, siyaseti, medyayı, bürokrasiyi-yargıyı ve iş âlemini arınma coşkusuna sevketmeden nasıl arınılır hortumlarla akan pisliklerden? Cemil Çiçek, çok daha yüksek sesle haykırmalı. Bu en haklı çığlıktır Türkiye için... ve hiç şüphesiz bu sorgulayıcı çığlıklar, neticesini verecektir.
11 EYLÜL: Travmatik olayın yıldönümünde sorun haline gelen bir süper gücü konuşuyor dünya... Guantanamo hukukuyla, içerde insan hakları alanında özellikle Müslümanlar'a yönelik keyfi tasarruflarla, dışarda önleyici saldırı gibi tüm uluslararası hukuku gözardı eden ve ülke ülke kaoslara yol açan savaşçı çizgi ile bir dev sorun: Neo-conların Amerikası... Ve bir dev gücü, bir grubun inisiyatifi ile akıl almaz alanlara sürükleyen oğul Bush'un eriyen itibarı... 11 Eylül yıldönümünde Amerika "güc"ün en kötü kullanımının çağdaş örneği durumunda..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |