AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Neo-faşist terör ve ABD'yi sarsan üç şok...

11 Eylül saldırılarından bu yana, Amerika'nın küresel hegemonya kurma yolunda nasıl vahşileştiğinin, iktidarı eline geçiren marjinal bir kadronun küresel güvenliği nasıl tehdit ettiğinin, emperyal amaçları için ülkeleri nasıl işgal ettiğinin, ırkçı söylemleriyle insanlığın ortak çıkar ve değerlerine nasıl savaş açtığının, bu gücün yönlendirdiği hukuksuzluğun, yağmacılığın, sınırsız şiddetin ve kaosun dünya için en büyük terör girişimi olduğu gerçeğinin günlüğünü tutmaya çalıştım.

11 Eylül'den önce ise "Anglo-Amerikan cephe"nin "İslam'ı nasıl küresel tehdit ilan ettiğini", terör kamuflajını nasıl jeopolitik çıkarları doğrultusunda kullandığını, İslam coğrafyasının kaynakları için ne tür stratejiler uyguladığını, Müslümanlar'ın siyasal gücünü ve dini motivasyonu kırmak için İslam ve terör arasında nasıl bağ kurduğunu, İslam'ın ekonomik, siyasi ve kültürel tezlerini devre dışı bırakmak için ne tür yöntemler kullandığını analiz etmeye çalıştım.

Amerika'nın ekonomik ve askeri hegemonyasının sembollerine yönelik saldırıların üzerinden iki yıl geçti. Bütün dünyada ilan edilen olağanüstü hale rağmen, saldırılarla ilgili gerçek anlamda hiç bir kanıt ortaya konulmadı. Ancak dünya, iki yıl içinde görülmemiş bir hızla ABD'nin siyasi ve askeri denetimi altına girdi. ABD'nin başlattığı savaşla 11 Eylül saldırıları arasındaki bağlantı koptu. Dünya, ABD'nin "terörle savaş" kisvesi altında ekonomik, siyasi ve askeri alanda ulusal stratejilerini planlı bir şekilde hayata geçirdiğini ve "terörle savaş" politikasını ulusal çıkarlarına tahvil ettiğini gördü.

Neo-faşist terör ve yağma

İki yılda en temel insan hakları ve bireysel özgürlükler yok edildi, özgürlük alanları daraltıldı, uluslararası hukuk rafa kaldırıldı, uluslararası kurumlar devre dışı bırakıldı, sivil toplum örgütleri baskı altına alındı, uluslararası sözleşmeler unutuldu, dünyanın her köşesinde insanlar gözaltına alınıp aylarca sorgusuz-sualsiz hapislerde tutuldu, hemen her Amerikan askeri üssü esir kampları haline geldi, katliamlar/toplu mezarlar dönemi başlatıldı, diktatörler güç kazandı, askeri bürokrasi her şeye hakim olmaya başladı, ABD ordusu Uluslararası Ceza Mahkemesi'nden muaf tutularak resmen katliam yapma hakkını elde etti.

ABD, İngiltere ve İsrail'in önceliklerine ters düşen ülkeler düşman ilan edildi. Her türlü muhalif söylem ve harekete şiddetle karşılık verildi. ABD dış politikası uluslararası hukuk normu haline geldi.

Soğuk Savaş sonrası entelleküel temelleri atılan "İslam tehdidi" kampanyası fiili savaşa dönüştürüldü. Dünya nüfusunun üçte biri düşman ilan edildi. Müslümanlar'a ABD'nin ve küresel sermayenin önceliklerine göre belirlenmiş bir İslam anlayışı dayatıldı.

"İslamcı terör" palavralarıyla kamufle edilen kirli, ahlaksız ve kanlı savaş dahilinde Fas'tan Endonezya'ya kadar İslam dünyası Amerikan askeri gücü ile kuşatıldı. Petrol ve doğalgaz kaynaklarının, boru hatlarının geçeceği güzergahların, Kızıldeniz'den Doğu Akdeniz'e, Basra Körfezi'nden Malaka Boğazı'na kadar Müslümanlar'ın kontrolündeki ünlü su yollarının denetim altına alınmasına çalışıldı.

11 Eylül'den çok önce planlanan Afganistan işgaliyle ABD askeri gücü Kafkaslar'a ve Orta Asya'ya yerleşti. Batı Afrika'da ve Basra Körfezi'nde, Filipinler'de, Singapur'da yeni üsler kuruldu.

Ortadoğu'nun kalbi, Dicle-Fırat havzası işgal edildi. Pakistan'dan Lübnan ve Filistin'e kadar bütün bölge tehdit altına alındı. İşgal gerekçelerinden hepsinin yalan olduğu birkaç ay içinde netleşti. Dünya, Afganistan savaşının aksine Irak işgaline destek vermedi ancak "ABD-İngiliz-İsrail cephesi" Irak'ı ele geçirdi. "Yahudi-Hristiyan siyonistler"den oluşan şebeke Irak'tan sonra İran ve Suriye'yi de tehdit etmeye başladı. ABD'nin Ortadoğu'daki varlığı Türkiye'nin güvenliği için en ciddi tehdit haline geldi.

Ancak işgalin ilk haftası başlayan direniş planları bozdu. Dünyaya meydan okuyan ABD, yardım çağrıları yapmaya, Washington'daki şebekenin yıldızı sönmeye başladı. Direnişe her gün yeni kurbanlar veren ABD, dünyadan destek bulamadı. Afganistan'da ise Hamid Karzai'nin liderliğindeki kukla yönetim Kabil'e sıkışıp kaldı. ABD ve Karzai, Taliban'la pazarlık yapmaya bile başladı. ABD Irak'tan çıkış stratejisi ararken bunun için bile dünyaya adeta yalvarır oldu. George Bsuh'un, Dick Cheney'nin, Donald Rumsfeld'in, Poul Wolfowitz'in ve neo-faşist fikir babalarının Irak işgali öncesi her gün izlediğimiz zafer nutuklarından, katlanmak zorunda bırakıldığımız kibirli ve meydan okuyan tavırlarından eser kalmadı.

ABD'nin üç büyüsü bozuldu

Amerika'nın bu küresel çılgınlığının dünya nasıl bir kaosun içine sürüklediği bir yana, iki yılda ABD'yi derinden sarsan üç gelişme yaşandı. ABD'nin geleceği üzerinde derin izler bırakacak bu üç gelişme Amerika için tarihinin en büyük mevzi kaybı olarak kendini gösterecek.

  • 11 Eylül 2001'de İkiz Kuleler'e yönelik saldırı, karşı konulmaz askeri ve ekonomik güç olan Amerika'nın "dokunulmazlık büyüsü"nü yok etti.

    İki yıldır yaşananların ortaya çıkardığı gerçek ise bundan çok daha çarpıcı.

  • Amerika'nın askeri ve siyasal güç olarak yeni küresel sisteme öncülük edeceğine yönelik genel kanaat yerle bir oldu. Artık dünya, ABD'nin doğal liderlik rolünü, tek yanlı politikalarından vazgeçse bile, sorgulayacak. ABD'nin öncelikle dünyaya adalet, refah ve özgürlük aşılayacak moral değere ve birikime sahip olmadığı açıkça ortaya çıktı. Dünya düzenini askeri güçle oluşturmaya yeltenen ve devlet terörünü uluslararası hukuk normuna dönüştüren ABD'nin adil bir dünya sistemi vizyonundan çok uzak olduğu, siyasal bakışının asla bu ehliyet ve olgunluğa sahip olmadığı kesinlik kazandı.

  • ABD'nin artık küresel hegemon olabileceğine de kimse inanmıyor. Askeri gücünün bu amaç için yeterli olmadığı Irak'ta ve Afganistan'da kendini gösterdi. Savaşları kazansa da güvenliği tesis edemediği, kontrol kuramadığı, sadece askeri değil sivil yönetim olarak da oluşturduğu kukla yönetimlerin başarısız olduğu bir gerçek. Artık Asya'da, Avrupa'da, İslam dünyasında ve Latin Amerika'da kaba güç denemesinin ötesinde Washington'un ağırlığı ve inanılırlığı kalmadı. İki yıldır dünyayı kasıp kavuran "şer şebekesi" savaş ilan ettiği İslam'ın siyasal gücünü uyandırırken, aslında Amerika'nın imparatorluk rüyasına en büyük darbeyi indirdi.


  • 11 Eylül 2003
    Perşembe
     
    İBRAHİM KARAGÜL


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED