Yargıtay bugün, Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 26 Haziran'da DEHAP'ın seçimlere girme yeterliliğine sahip olmadığı ve dolayısıyla genel başkan ile bazı yöneticilerinin sahtecilik yaptığına ilişkin kararını görüşecek. Temyizine gelen bu kararı onaylayacak ya da bozacak. Karar bozulursa sorun yok; yani, haftalardır 3 Kasım seçiminin kaderi üzerinde yapılan spekülasyonlar ve tartışmalar bitmiş olacak. Bozulmazsa bir adım sonrası için, gözlerin YSK'ya çevrildiği çok daha heyecanlı ve sıkıntılı bir bekleyiş başlayacak.

Heyecanlı çünkü, bu karardan siyasi çıkar beklentisi içinde olanlar var. Sıkıntılı çünkü, bir demokrasi için seçim sonuçlarının bozulabileceği ihtimalinden daha büyük bir felaket olamaz.

Uzun bir süreden beri, DEHAP kararının yansımaları üzerinde görüşmeler yapıyorum. Özellikle hükümet kanadının ve AK Parti yönetiminin kararla ilgili beklentilerini ölçmeye çalışıyorum. Konuyla yakından ilgili bakanlar da parti yöneticileri de en azından seçim sonuçlarının deforme edilme ihtimalini yabana atmıyorlar. Yani, seçimin iptal edilmeyeceğini ama sözgelimi 44'ü Ak Partili, 22'si CHP'li 66 milletvekilinin DYP'ye geçme seçeneğini hesaba katıyorlar. Geçmiş tecrübeleri onlarda, Türkiye'de demokrasi ihlallerinin bu boyutlara varabileceği kanaatini uyandırıyor. İktidar kanadından bazı önemli isimler, "Biz bu işi en başından beri ciddiye alıyoruz ve önemsiyoruz" diyorlar.

Kabul edilmesi ve izahı imkansız böyle bir karar için YSK Başkanı Tufan Algan hemen hemen kesin konuşuyor. Algan'a göre seçimlerin iptal edilmesi kaos getirecektir ve bu durumdaki milletvekillerinin üyelikleri 3 Kasım'dan itibaren düşecek, hatta Tayip Erdoğan da Başbakan olamayacağı için hükümetin bile düşmesi gündeme gelecektir.

YSK Başkanı'nın daha nasıl sonuçlanacağı belli olmayan bir dava üzerinde böylesine net konuşması son derece ilginçtir. Başkan yoksa, bir işaret mi vermek istiyor? Bundan daha garip olan ise bazı YSK üyelerinin "ihsas-ı rey" ettiği gerekçesiyle Tufan Algan'ın seçimlerle ilgili oturuma katılıp katılmaması konusunu tartışmaya açmalarıdır. Daha da ilginç olan bir şey var. Algan da "konu fazla dallanıp budaklandığı" için böyle bir karar oturumuna katılmak istemektedir.

Dikkat edelim… Daha Yargıtay karar vermemiş; aleyhte karar verse bile kimse bu kararı esas alıp itirazda bulunmamış. Buna rağmen YSK, sanki bütün bunlar kesinlikle olacakmış gibi tedbir alıyor.

Aslına bakılırsa, yakın bir döneme kadar Yargıtay kararı onaylasa da YSK'nın muhtemel bir başvuruyu usülden reddedeceği yönündeydi. Ancak, gelişmeler alt alta toplandığında ortada en azından ciddiye alınması gereken bir durum bulunduğu anlaşılacaktır.

Ak Parti Grup Başkanvekili Salih Kapusuz'a göre "YSK 3 Kasım seçim sonuçlarına ilişkin kararını vermiş, Resmi Gazete'de ilan etmiştir. Seçim sonucuna itirazları da reddetmiştir. Yani, süreç tamamlanmış ve seçim işlemi tamamlanmıştır. Bundan sonra hukuki olarak yapılabilecek tek şey varsa, DEHAP yöneticilerinin sahteciliğini cezalandırmaktan ibarettir."

Kapusuz, seçimin iptali ya da seçim sonucunun bir şekilde değiştirilmesinin sorun yaratacağını ve yargının –ki, YSK bir yönüyle de yargı kuruluşudur- görevinin kaos çıkarmak olmadığını söylüyor. O'na göre Yargıtay karar verse de YSK'nın alınan her karara uymak mecburiyeti de bulunmuyor.

Kapusuz'a karşı çıkanların görüşü ise, ortaya yeni bir yargı kararı çıkması ve bu kararın seçimlerin eksik yapıldığına işaret etmesinin yeni itiraza haklılık kazandıracağı yönündedir. Bu durumda, Yargıtay bugün 2. Ağır Ceza'nın verdiği kararı onaylarsa seçime itiraz kaçınılmazdır.

Peki, bir ülkede sonuçlanan ve kapatılan seçim sandıkları 11 ay sonra yeniden açılırsa orada demokrasinin, hukukun varlığından söz edilebilir mi ve bu ülkede bir daha güven içinde seçim yapılabilir mi? Soru ve sorun budur…

MUSTAFA KARAALİOĞLU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu