AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Sanal hayatlar

Geçtiğimiz cuma günü öğle saatlerinde, İstiklâl Caddesi Taksim girişinde ayakkabı boyatıyorum... Hemen yanıma, önlüklerinden liseli oldukları anlaşılan birkaç kız geliyor... Kaşları çekili, tırnakları uzun ve ojeli olmasalar ortaokullu bile sanabileceğim küçük kızlar...

"Çevredeki okullardan birinde okuyor, öğretmen açığı yüzünden dersleri boş geçiyor olmalı..." Tam böyle düşünürken, içlerinden biri, göğüs cebinde taşıdığı sigara paketini çıkarıp içindekileri ötekilerle paylaşmasın mı? Ne yapacağımı şaşırdım; boyacıya emeğinin karşılığını verip oradan uzaklaşıverdim...

Cadde üzerinde yürürken, biraz önce tanıklık ettiğim ortaokullu kızlar görüntüsüne bir yerlerden âşina olduğumu hatırladım: Bir televizyon dizisinden... Yaşları taş çatlasa lise 1 düzeyinin üstünde olmayacak o beş kız, her hafta izledikleri okul dizisindeki benzerlerine döndürmüşlerdi kendilerini... Onlara benzediklerince de, kendi yaşlarındaki öğrencilere benzemekten uzaklaşmışlardı...

Diziler hayatları değiştiriyor...

ABD'de yaşadığım yıllarda, oyuncularına müthiş servetler de kazandıran bir dizi ülkeyi kasıp kavuruyordu: 'Three's Company' (Üçlü dostluk)... Aynı evde yaşayan ikisi kız diğeri erkek üç gencin maceraları üzerine oturuyordu dizi. Evli olmayan karşı cinsten insanların aynı evde oturmaları 1980'ler ABD'sinde yeni yeni kabul edilir hale gelmişken, iki kızla birarada yaşayan erkek biraz fazla kaçıyordu. Zaten, dizideki esprilerin büyük bölümü, bu 'üçlü dostluk' görüntüsünü normalleştirme çabaları üzerine oturuyordu. Genç adam, durumu bir türlü kabullenemeyen komşulara, "Ben sizin bildiğiniz erkeklerden değilim" mesajını vermeye çabalarken, izleyiciler gülmekten kırılıyordu...

Aradan geçen 20 yılda, Amerikan toplumunun geldiği nokta, John Ritter'in başrolünü oynadığı dizinin konusunu ne kadar da 'mâsum' kılıyor. Oysa, o yıllarda, diziyi 'müstehcen', konusunu 'müstekreh' bulan gruplar ayaklanmış, reklâmverenler üzerinde baskı uygulayarak yapımını engellemeye çalışmışlardı. Şimdilerde Amerikan televizyonlarının gösterime soktuğu gençlik dizilerinde kimin elinin kimin cebinde olduğunu kestirmek o kadar kolay olmuyor. Yine tek tük itirazlar duyuluyor, ama çabaların nâfileliğinin neredeyse herkes farkında...

Son ABD seyahatimde, gecenin bir vakti, geçmişte kalmış o dizide yaşananlar bir belgesel halinde karşıma çıkmasın mı? Dizide erkek arkadaşlarıyla aynı evde kalan kızlardan birini canlandıran Joyce de Vitte'in yazıp yapımcılığını üstlendiği belgeselden, dizinin, üçüncü oyuncu Suzanne Summers'ın hayatını kaydıran bir etkisi olduğu öğreniyorduk. Meğer kamera karşısında çeşitli şaklabanlıklar yapar, can ciğer kuzu sarması görüntüsü verirken, birbirleriyle konuşmazlarmış bile...

Gerçek hayatla gümüş perdeye yansıyan sanalı arasında birebir örtüşme olmadığını bilebilecek yaştayım elbette. Ancak, dizilerdeki tiplere giyim-kuşam, görünüş ve davranış olarak benzemeye çalışan İstiklal Caddesi girişinde karşılaştığım 15 yaş dolayındaki okullu kızların bundan haberdar olduğundan ciddi biçimde kuşkuluyum. Üzerlerindeki önlükleri giymeleri gerekmeyecek ileri yaşlarında bürünseler fazla garip karşılanmayacak hal ve tavırlar, ortaokullu kızlarda hiç de hoş durmuyor...

Onların bunun farkında olduğunu hiç sanmıyorum.

Bir çoğu bir kaç hayatı birden yaşıyor o kızların... Bir, anne-babaya ve ailenin diğer fertlerine gösterdikleri yüzleri var; bir de okul çevresinde sergiledikleri 'büyümüş de küçülmüş' halleri... Evde oturdukları akşamlar ekranda izledikleri dizide karşılarına çıkan, bir artist tarafından canlandırıldığı halde onların 'sahici' zannettikleri 'sanal' hayatları kendi özellerinde sürdürüyor bir çok genç... Sonu hayal kırıklığı ve hüsranla gelişen, hatta gazetelerin üçüncü sayfa kahramanı olmalarını getiren sanal hayatlar...

Televizyon dünyasının içinden bir dostum, "ABD'deki gibi bizde de reklâmverenler hayat tarzımızı düzenliyorlar" dedi bana. Kanalları reklâm gelirleri ayakta tutuyor ya, reklâmveren büyük firmalar da aslında bütün kanalların sahibi... Yayın akışı üzerinde fikirleri dinlenen, hatta ana haber bülteninde ne tür gelişmelerin ekrana taşınacağını dahi belirleyen onlar... "Haberlerinizin çok kaşı çatık, biraz tebessüm ettirin canım" diyorlar, "Ne bu kadar tartışma programı; yerli dizi koyun ki seyredilsin" aklını veriyorlar... O dünyayı içinden tanıyan dostum, "Sadece akıl değil, kendi çizgilerine itiraz etmeyen kanallara avans da veriyorlar" dedi bana...

Ekranda renkli, eğlenceli, pırıl pırıl görünen hayatlara özendiği için kimbilir nice genç kendisini yanlış yollara vurmuştur.

"Three's Company" dizisini şimdi hatırlamamın sebebi başka: John Ritter, şu yakınlarda, kızıyla erkek arkadaşlarının başından geçenlere hoşgörüyle yaklaşan baba rolüyle yeniden şöhreti yakaladı, ama geçen hafta dizinin yeni bölümlerinin çekildiği sette kalbi duruverdi... 54 yaşındaydı. Diziyi yapan şirket, onun rolünü başka bir artiste verip diziye devam edecekmiş...

Önemli olan rolü kimin oynadığı değil ki zaten... Önemli olan, rolü üstlenenin ortaokul öğrencilerini etkileyecek derecede 'gerçekmiş' gibi davranabilmesi...


21 Eylül 2003
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED