|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu yılki Öğrenci Seçme Sınavı'nı da (ÖSS) geride bıraktık. Bu yıl da 1 milyona yakın aday "dışarıda" kalacak. Olsun ne önemi var, biz sınavı yaptık ya gerisini onlar düşünsün! Adına "Okul" denilen kurum eriyip buhar olmuş; adına "Dershane" denilen kurum "bilgi"nin yerine geçen "çoktan seçmeli" yöntemin kalesi olmuş, her yıl 1 milyon genç okuyup okuduklarına pişman olmuş kime dert... Varsa yoksa adına sınav denilen bu "yarışma"yı bu yıl da pek güzel düzenleyen ÖSYM'nin erdemleri... Bu arada belki şu tespiti yapmakta da yarar var: Ülkede herhangi bir işe/yere kabul için gerekli elemelerin üzerine "tarafgirliğin" gölgesi o derece çökmüş ki, ÖSS ve benzeri sınavlarda seçimi yapan "optik okuyucu"nun tarafsız hakemliği başta adaylar olmak üzere toplumun geniş kesimi tarafından kabul de görmüş. Yani varsa yoksa "çoktan seçmeli" sınav yöntemi... Varsa yoksa akılsız "optik okuyucu"nun hakemliği... Her yıl olduğu gibi bu yılın "Sözel" soru/cevaplarını da gözden geçirdim. Biliyorsunuz, bu sınavda birkaç yıldır artık "bilgi" ağırlıklı soru sorulmuyor. Adayın önündeki soruda karşısına çıkan metni anlayıp anlamadığı ölçülmeye çalışılıyor. Sınav önünüzdeki 5 seçenekten birisini işaretlemekten ibaret olduğu için, adaylardan kısa da olsa bir metin kaleme almaları da istenmiyor. Yalan değil; adayın bir metni anlayıp anlamadığı tabii ki önemli bir ölçüt. Fakat insaf edin, adaylar ilk öğretim ve lisede toplam en az 11 yılı önlerindeki beş satırlık metni anlamaya çalışsınlar diye mi geçirdiler.... 11-12 yıl boyunca okunan, ezberlenen, sınavına girilen onca kitap ve dersnotunun hiç mi önemi yok. Eğer yoksa, o zaman ÖSS'ye katılabilmek için adaylardan niçin lise diploması isteniyor? Dolayısıyla, geçen yıl da yazdığım gibi, eğer bu düzen devam edecekse benim çok akılcı bir önerim var: ÖSS sınavı herkese açık olsun. Adaylardan lise diploması aranmasın. Herkes belli bir yaşa kadar zamanını istediği gibi geçirdikten sonra bu sınava girerek üniversiteye girmeye çalışsın. Haksız mıyım; ÖSS'ye kadar geçen 11 yılın madem ki hiçbir değeri ve anlamı yok, o zaman adayları kendi hallerine bırakalım gitsin... Artık bu 11 yıl zarfında "dershane"ye daha çok mu devam eder, eline bir olta alıp balık mı tutar, babasının dükkanında mı çalışır, yoksa bütün zamanını bilgisayarın önünde mi geçirir, bütün bunlar adayın kendi bileceği bir iş olsun... "Lise diploması"nın artık eskisi gibi "askerlik" için de bir değeri kalmadığına göre, herkes derin bir soluk alıp, 18 yaşına kadarki ömrünün düzenlemesini kendisi yapsın... Yok eğer "Hayır 'Okul'a devam önemlidir, yerini hiçbir şey dolduramaz" diyorsanız, o zaman da bu akılsız "optik okuyucu"nun terörü son bulsun.... Şaka bir yana, belki de en iyisi yine ÖSS öncesi döneme dönmektir. Hatırlayın, bir zamanlar Türkiye'de de her üniversite, hatta her fakülte sınavını kendisinin belirlediği sorularla kendisi yapardı. Tamam, bugün aday sayısı çoğaldığı için bu yöntem belki epeyce zaman alabilir. Ama şu karşılaştırmayı da unutmayın: Bugün Fransa'da her yıl "bakalorya" sınavına giren yüzbinlerce öğrencinin sınav kağıdı tek tek hâlâ hocalar tarafından okunmakta. Hem de ne sorular ve ne cevaplar tabii ki... Yok öyle "Aşağıdakilerden hangisidir?" gibi bir soru ve bir seçeneği karalamaktan ibaret olan cevaplama tarzı... Aday oturup basbayağı bir felsefe metni kaleme almak zorunda. "Optik okuyucu"nun altından kalkamayacağı bu soruyu değerlendirmek de tabii ki bir hocaya düşüyor... Ne yani, bu dünyada en kurnaz, en "pratik", en "uyanık" millet biz miyiz ki, kalemi defteri bir yana bırakıp, zahmetsiz ama akılsız bir "okuyucunun" peşine takıldık?! Bu "objektif" seçme ve yerleştirme işini o kadar sevdik ki, pazardan karpuz seçmek için bile ÖSYM'ye başvurmamıza az kaldı! Ah bir de ÖSS'nin o pek çok adayı hızla "depresyon"a sürekleyen soruları.... İsterseniz onlardan birisini de aktarayım ki, yazımız "objektif" olsun: ÖSS 2003 "Sözel Bölüm"de yer alan 63. soru: Atatürk, 'Benim yaptığım işler, biri ötekine bağlı ve gerekli olan şeylerdir' demiştir. Atatürk'ün, bu sözüyle, yaptığı işlerin, I. birbirini tamamlayıcı olma,
özelliklerinden hangilerini vurguladığı savunulabilir? A)Yalnız I B) I ve II C) I ve III D) II ve IV E) II, III, IV Doğru cevap hangisi mi? Tabii ki "C"seçeneği.... Tamam cevap doğru da, peki dünyada her insanoğlunun hayatında en az bir kere söylediği bir sözü "Atatürk'ün sözü" olarak soruya sıkıştırmanın ne âlemi var? Adayın kafası karışmaz mı? Atatürk'ün adıyla karşılaşınca heyecanlanıp aklı yanlışlıkla diğer seçeneklere de takılmaz mı? Soruya adayın aklını karıştırıcı böyle "ideolojik" bir faktörün sokuşturulması tabii ki sakıncalı... Ama siz gelin de bu sakıncayı ÖSS'yi hazırlayanlara anlatın, eğer anlatabilirseniz... Hayır, illâ ki bir fırsat yaratılıp Atatürk'ün adı bir biçimde soruya sokulacak! Sonuç olarak, üniversiteye giriş sınavı başta olmak üzere pek çok alana hızla yayılan ve giderek ülkede bilgi ve kültürü esir alan bu "optik okuyucu" terörünün artık iyiden iyiye can sıkmaya başladığı muhakkak. Birileri acilen bir şeyler yapmalı...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |