AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Hürriyet'in İran'a yönelik niyeti bozuk; rejimi gizli kamera ile devirecek!

"Sıradaki!.." sorusunun cevabı beli olmaya başladı gibi... ABD, Irak'ta konuşlanmış askeri gücünü boş tutmamak için İran'ı Suriye'nin önüne çıkarmış gibi görünüyor... son günlerde bu yöndeki haberler de bir bollaşma gözleniyor. Mesela, Radikal'den Neşe Düzel'in sorularını cevaplayan TÜSİAD Amerika temsilcisi Abdullah Akyüz, "Peki (Amerikalılar) İran'a savaş açmayı düşünüyorlar mı?" şeklindeki soruyu bakın nasıl cevaplıyor: "Bu konuda hiçbir netlik yok, ama Irak'ta konuşlandırılmış 170 bin ABD askerinin verdiği güçle, şahinler içindeki güçlü bir azınlık İran'ın üzerine gitmek istiyor. Hatta şu anda İran, Suriye'ye göre öncelikli görünüyor."

Bu iş Irak'ın işgali gibi kolayca halledilebilir mi, orasını bilemeyiz ama niyetin bu yönde olduğu belli...

ABD'de hiç değilse "güçlü bir azınlık"ın niyeti böyle olur da "Türk medyası"nın "ağır gazeteleri" (niçin "ağır" dediğimiz artık biliniyordur sanırız; koyun gazeteleri özellikle haftasonları teraziye, bakın hangileri "ağır" çekiyor!) boş durur mu? Nitekim bu yönde önümüzde duran iyi bir örnek var: Hürriyet'in 15 ve 16 Haziran tarihli sayıları.

Hürriyet'in 15 Haziran tarihli sayısının manşeti İran'ı konu almış: "25 kırbaç yiyen İranlı kız, mollaya meydan okudu /Sırtımdaki kırbaç izi bu isyanın afişi". Hürriyet muhabiri Sebati Karakurt Tahran'dan bildiriyor... Gazetenin manşete çıkardığı sözler, "İran'daki partilerden birine katılan ve polis baskınında yakalanan bir genç kız"a ait. Evi basan polisler partiye katılanları merkeze görütürüp, kırbaçlamışlar...

Peki bu "kırbaçlanma" hikayesi acaba doğru mu? Biz kendi adımıza bu soruya şöyle cevap vereceğiz: Doğru olabilir; demokrasinin olmadığı ülkelerde polisin bu tür "cezalandırma" yöntemleri kullandığı besbelli olduğundan (bkz Türkiye!) Hürriyet'in naklettiği bu hikaye de pekâla doğru olabilir.

Ancak Hürriyet'in bu haberinde "sakat" olarak nitelenebilecek bolca malzeme de var. Gazetenin birinci sayfasında yer alan -altına "Copyright Hürriyet" notu düşülerek sağlama alınan- ve Tahran'da bir "ev partisi"nden geldiği söylenen şu fotoğraf mesela... Fotoğrafta yüzleri seçilemeyen biri erkek 5 gencin dans ettiğini görüyoruz. "Ev içi" bir durum yani... Ancak Hürriyet'in bu fotoğrafın altına şu resimaltını düştüğünü de görüyoruz: "Partilerde bambaşka bir İran yaşanıyor / Tahran'daki evlerde yapılan partilere o kadar büyük ilgi var ki zaman zaman katılanların sayısı 400 kişiyi buluyor. Dışardaki İran'ın tam tersi bir İran gerçeği sergileniyor. İçki su gibi akıyor."(!)

Görüyorsunuz, sizin de dikkatinizi çekmiştir muhakkak: Tamam, Hürriyet muhabiri Sebati Karakurt haberini "Acem diyarı"ndan yazıyor ama insaf; 400 kişilik "ev partisi"nden söz etmek için bırakın sokakları "milis" kaynayan Tahran'ı, New York bile biraz abartılı olmuyor mu?!

Hürriyet gazetesi belli ki eldeki mini minnacık haberle okkalı bir birinci sayfa yapabilmek için çok uğraşmış, çünkü "kırbaçlanma" hikayesi dışında söz dönüp dolaşıp hep partilerde "su gibi içki akması" meselesine geliyor... Ve tabii bu arada, bu "içkiler"in nasıl temin edildiği meselesine de...

Karakurt'un (ve tabii Hürriyet'in) bunların dışında İran'la ilgili verdiği tek bir haber var. Bu haber de şöyle: "Yolda rastladığı Tahranlı genç, Sebati Karakurt'un önünde poz verdiği şehit resimleri ve İslami figürlü billboardları göstererek 'Bunların yerini kola reklamları aldığında biz yırtacağız' diyor."(!)

Yani özetle, Hürriyet'in 15 Haziran tarihli sayısındaki "İran dosyası"nın Hürriyet okurlarına bu dünyanın bugünü ve geleceğiyle ilgili verdiği bilgi ve mesaj aşağı yukarı şundan ibaret: İran'da rejimin değişmesi yakın, çünkü "içkinin su gibi aktığı" partilerin sayısı çok arttı ve İranlılar artık billboardlarda "kola" reklamı görmek istiyor!

Gelelim gazetenin bir gün sonraki, yani 16 Haziran tarihli sayısına:

Yine Sebati Karakurt bildiriyor! Ama bu kez işin rengi daha bir başkalaşmış.... Gazetenin bu sayısının menşeti de şöyle: "İran'daki kapalı defilenin görüntülerini ele geçirdik / İşte sızan kaset".

Bu manşet de aslında "politik" bir manşet. Bakın: "İran'da bir yandan 24 yıllık katı molla rejimi çatırdarken, öte yandan 5 yıldızlı otellerde Paris benzeri çok gizli moda defileleri yapılıyor."

Gazete "Bu görüntüler tüm dünyada olay yaratacak" iddiasında.

Ve iki fotoğraf: İlkinde sadece kadınların izlediği bir defilede, genç bir kadın dans ediyor. Diğerinde İranlı iki kadın defileye girerken başlarını açmakta...

Hürriyet bu "büyük" haberine iç sayfada "İşte öteki İran" manşetini uygun görmüş...

Mesele anlaşılmıştır sanırız; Hürriyet, sadece kadınlara açık bir defileden gizli olarak çekilmiş görüntüleri yayımlamakta...

Öyle bir "haber" ki, ne için, ne amaçla, ne münasebetle yapıldığını anlayabilmek için tek çare "terbiyesizlik" sözcüğüne başvurmaktan geçiyor... Defilede (unutmayın sadece kadın izleyicilerin önünde) dans eden genç kadının fotoğrafının altına yerleştirilen şu açıklamaya bir bakın:

"İşte defile başlarken sergilenen şuh dans. Modern figürlerle dans eden esmer güzeli İranlı kızın eteği o kadar kısa ki, beyaz iç çamaşırı bile görünüyor."

Pes doğrusu.... Bitmedi; aynı fotoğraf iç sayfada şöyle tasvir edilmiş: "Modern figürlerin yer aldığı dans sırasında mini eteğin altındaki beyaz kilot zaman zaman cömertçe sergileniyor."

İnsan biraz sıkılır yahu! Sen git bir taraftan "kadınlar matinesi"nin gizli çekilmiş fotoğraflarını bilmem kaç paraya satın alarak gazetenin başsayfasına yerleştir; altına "beyaz kilot cömertçe sergileniyor" diye televole notu düş; sonra da "İşte öteki İran" diye "rejim aleyhtarlığı" yap!

Ayrıca gazete o kadar da "saf" ki, bir taraftan "çok gizli moda defileleri" diyen de kendisi, defileyi Rafsancani'nin kızlarının izlediğini söyleyen de aynı Hürriyet.

Ve bakın bu "terbiyesiz" haberin (görüyorsunuz, 'haber'e ilişkin yeni bir sıfat da icat etmiş bulunuyoruz!) ilk sahibi Karakurt'a göre, kendisini İran'da havaalanından şehre giderken taksi şoförünün gönlünde neler yatıyor: "Keşke Amerika buraya da gelse. Bak Irak ne güzel kurtuldu o sapıktan. Bizim de kurtulmamız lazım. Şah dönemi ne güzeldi...."

Son olarak, Hürriyet'in Tahran'daki defileden gelen "şok görüntüler"le ilgili olarak kardeş kuruluş Kanal D aracılığıyla sunulan bir hizmeti duyurmayı ihmal etmediğini de hatırlatalım:

"Şok görüntüler Kanal D'de / Fatih Altaylı yönetimindeki Kanal D Haber, çok gizli defilenin görüntülerini bu akşam saat 19.30'daki ana haber bülteninde ekrana getirecek."


Star 'ın son hali ve 'editoryal bağımsızlık efsanesi'

Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün 13 Haziran tarihli yazısını okuyanlar, başlığımızın tırnak içindeki bölümünün o yazıya referansla üretildiğini anlamıştır. Okumayanlar için Özkök'ün "Mayınlı bir sahaya daha giriyorum" başlıklı yazısından kısa bir bölüm:

"Konu şu: 'Gazete patronlarının yayın politikalarına hiç mi karışma hakkı yoktur?' Ben, bu mesleğe girdiğimden beri patronların böyle bir hakkı olduğuna inanırım. Ama çok iyi bildiğim bir şey var. Dünyanın neresinde olursa olsun, bunu söylemek çok riskli bir şeydir. Çünkü gazetecilik mesleği, 'editoryal bağımsızlık' efsanesinin tam saha pres etkisi altındadır. Üstelik bu öyle kolay kolay silkelenebilecek, silkelense bile sarsılabilecek bir efsane değildir."

Özkök yazısında, katıldığı Dünya Yayıncılar Birliği (WAN) kongresinde bu "efsane"nin sorgulanmaya başladığını, hatta bazı yayıncı-patronların sorgulamakla yetinmeyip bunu uygulatmaya başladıklarını da anlatıyor:

"Mesela Murdoch. ABD ve İngiltere'deki bütün yayın organlarına Amerika'nın politikasını destekleme talimatı verdi. Yayın organları da bunu uyguladılar."

İzleyebildiğimiz kadarıyla sadece Akşam'dan Serdar Turgut girdi "mayınlı saha"ya… Turgut, tıpkı bu yazısında savunduğu fikirler gibi, Özkök'ün bir zamanlar üzerine epeyce yazı yazdığı "genel yayın yönetmenlerinin para işlerine de karışması" yönündeki fikirlere de katılmadığını belirtti. Yerimiz dar, Turgut'un epeyce uzun temellendirmelerini aktaramayacağız, şu satırlarla yetinelim:

"Türkiye'de yanlış pratiklerin teorisi yapılmaya devam ediyor ama dünyada teoride fazla bir değişiklik yok. Yani genel yayın yönetmeni ve editorial bağımsızlık tarafının patron karşısında bağımsız durma çabası ve bu konudaki fikirler saygın dünya gazetelerinde değişmiş değil. Sadece gazete patronlarının katıldığı bir toplantıda söylenenlere bakıp, dünyada değişimin yaşandığını sanmakla Özkök yanlış yapıyor."

Biz bu tartışmaya sadece "Star'ın son hali"ni hatırlatarak katılacağız… Biliyorsunuz bu gazetemiz üç-dört gün öncesine kadar "editoryal sayfalar"ının yarısını patronun partisine ayırıyordu, şimdi ise tamamı "patronun öteki işleri"ne ayrılmış durumda…

Biliyoruz, Ertuğrul Özkök'e, "Star'ın bu halini gördükten sonra da mı?.." diye soracak olsak, yazısındaki, "Öteki işleriyle medyası arasına yüksek duvarlar çeken bir patronu tamamen 'yetkisiz sorumlu' durumunda bırakmak doğru mudur?" sorusunu hatırlatacak, "Ben bu rezervle savunuyorum 'patron hakkı'nı" diyecek…

Diyecek de, Allah aşkına, hele ki Türkiye gibi bir ülkede, patronun bu "hak"kını en başta kendi "öteki işleri" için kullanmayacağına kim inanır? Baksanıza Star'ın haline…

Bize sorarsanız, bu, Türkiye gibi bir ülkede hani neredeyse "müstehcen" bir taleptir deriz… (A.G.)


Münasebetsiz haberler

Gazetelerimizin önde gelen bir özelliği de, mümkün mertebe "hafif" ya da daha doğrusu "şakacı" malzemeler bulup bunları yayımlamak. (Bu arada bir televizyon kanalının en çok izlenen programının "Şakacı" adlı milleti "gırgıra alan" bir program olduğunu da hatırlayın!) Her işin bir biçimde "eğlenceye" dökülmesini, "havadan sudan" meselelerin öne çıkarılmasını nedense çok seviyoruz. Bu alışkanlığı belki "herşeyi magazinleştirmek" olarak da adlandırabiliriz...

Buraya kadar okuduklarınızı Tercüman'da (Ilıcaklar) karşılaştığımız bir birinci sayfa haberine göz attıktan sonra hatırladık. Söz konusu haber (hem de bir "özel haber"!) Başbakan Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın boydan birer fotoğrafının altına şu başlığın atılmasıyla oluşturulmuştu: "Giyim karnesi".

Hatırlamışsınızdır muhakkak; hani yılda hiç değilse üç beş kez önümüze getirilen şu bayat konu...

Bir "moda ve imaj danışmanı" başka Erdoğan ve Baykal olmak üzere önemli isimlerin giyim tarzlarını analiz etmiş. Başbakan için söylenen şu: "Klasik siyasetçi tipinin dışında giyiniyor. Halka pozitif enerji veriyor. Yalnız bıyıklarından acilen kurtulmalı." Danışmanın Deniz Baykal'ın giyim tarzına ilişkin yorumu da şöyle: "Light ama yakıştırmayı biliyor."

Tercüman'ın ta iç sayfalara taşan ve hiçbir özelliği olmayan bu "özel haber"inin mânasızlığını daha iyi anlaşılabilmesi için gazetenin kullandığı iki fotoğrafa da mutlaka göz atılmalı. Yukarıda bu fotoğrafları görüyorsunuz... Şimdi siz söyleyin: Erdoğan ve Baykal'ın "giyim tarzları" arasında en ufak bir fark var mı?! "Pozitif enerji" nerede, "klasik siyasetçi tipinin dışında" giyim nerede, "light" giyim nerede?! Besbelli ki her ikisi de Meclis'tekilerin hemen hepsi gibi kostüm/kravatın olabilecek en sade tarzını seçmişler... Zaten gününü Meclis'te geçiren birisi başka türlü nasıl giyinebilir...

Ama olsun, başka zaman diğerlerinin yaptığı gibi Tercüman da günü kurtarmak için bu tamamen münasebetsiz karşılaştırmadan bir "özel haber" türetmeyi becerebilmiş...

İsterseniz "imaj" danışmanının Cem Uzan'ın giyim tarzına ilişkin yorumunu da aktaralım: "Kendine olan güveni giyim tarzına da yansımış durumda. En başarılı giyinen siyasetçi diyebilirim."
De bakalım! (K.B.)


İlginç, çok ilginç....

Cumhuriyet'ten İlhan Selçuk'un "Al Birini Vur Ötekine" (17 Haziran) başlıklı yazısından: "Siyasal açıdan tartışmasız sayılabilicek gerçek ortadadır:

"AKP, Genç Parti'yi vurdu... "Vurabildi mi?.. "Vurgunu kimin yediği zamanla belli olur... "Şimdilik yaşanan olayın anlamı tartışmaya gerek olmayacak kadar bellidir..." İsterseniz siz de bizim gibi, bu satırları da bir kenara yazın....


18 Haziran 2003
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED