|
|
ELİF ŞAHİN
Edebiyatçılarımızla karşılaştığımda onlara kafamı meşgul eden konuları sormaya başlarım. Nasıl kitap okursunuz, nasıl yazarsınız, yazarken dikkat ettiğiniz özellikler var mı? Genelde sabah vakitlerini mi tercih edersiniz? Kaç paket sigara tüketirsiniz, odaya mı kapatırsınız kendinizi? Sorular sorular.. İşte hemen hemen her edebiyat okurununun cevabını merak ettiği benzeri sorular Tahsin Yıldırım'ın Selis Kitaplar'dan çıkan "Eşlerinin Gözüyle Edebiyatçılarımız" adlı çalışmasında toptan karşılığını buluyor. Edebiyatçıların medeni halleri Edebiyat tarihi kitaplarındaki yazarlara ilişkin kimi bilgilerin boşluğunu doldurmaya niyetlenen kitapta, edebiyatçılarımızın aile ortamındaki insani kimliklerini ön plana çıkaran röportajlar bulunuyor. Roman, hikaye ve şiirleriyle okuyucusunun karşısına çıkan edebiyatçılarımız, eşleriyle yapılan bu görüşmelerde yalın halleriyle arzı endam ediyorlar. Şinasi, Mehmet Rauf, Nazım Hikmet, Peyami Safa, Attila İlhan, Tarık Buğra, Ümit Yaşar Oğuzcan gibi elliye yakın edebiyatçının eşleriyle yapılan görüşmelerde evliliklerine, aile yaşantılarına dair özel bilgiler yer alıyor. Kütüphanelerde araştırma yapmanın tüm zorluklarını göğüsleyerek beş yıl boyunca geniş bir tarama yapan Tahsin Yıldırım, edebiyatçılarımızın medeni hallerinden hareketle ortaya önemli bir başucu kitabı çıkarmış. Bilgi için tel: 0 212 520 05 57 'Tekrar dünyaya gelsem yine onunla evlenirim' Huriye Hanım Behçet Necatigil'i anlatıyor: "Behçet'in sanatçı kişiliği yüzde yüz, belki de yüzde iki yüz eve, her şeye yansırdı. Çünkü hep şiir için yaşadı. Bana ve çocuklara 'siz hepiniz şiirden sonra gelirsiniz, bunu bilin yerinizi kabul edin' derdi. Kafasında hep şiirler olurdu. Şiir düşündüğü zaman konuşmaz, sanki hep yalnız olurdu. Odasına kapanır, şiiri bitirmeden çıkmazdı. En güzel ve en neşeli anlarımız Behçet'in şiir yazabildiği akşamlardı. Şiirlerini beğenmemi çok isterdi. Çünkü şiir yazıncaya kadar neler çektirdiğinin farkındaydı. Düşünüyorum da yaşamaya hiç vakit bulamadı. Hayatımız pek parlak geçmemesine, her şeyi kısıtlı yaşamamıza rağmen dünyaya yeniden gelsem yine onunla evlenirdim." Rıfat, baba olarak biraz sertti Afet Ilgaz, Rıfat Ilgaz'ı anlatıyor: "Yazma vakitlerimizin aynı olması biraz zordu. Çünkü Rıfat Bey yazılarını eski yazıyla yazardı, ben de onları daktiloda tape ederdim. Kapıdan, eve ne kadar yorgun olursa olsun gülümseyerek ve eve dönüşünün verdiği memnuniyeti belli ederek girerdi. Evi çok severdi ve gerekmezse haftalarca çıkmazdı evden. Akşam soframızı beraber hazırlar, sohbet ederdik. Baba olarak azıcık sert ve disiplinliydi. Düşünceliydi de. Çocukların maddi ihtiyaçlarını temin konusunda da çok hassastı. Ama tenkitçi tarafı da çocukları etkilerdi." Attila, marjinal kadınları severdi Biket İlhan Attila İlhan'ı anlatıyor: "Çok severdi annesini; çok düşkündü. Telefon açar, kahve içmeye giderdi. Düzenli programlı bir insan. Her şeyi saat gibidir. Kendini önemser, her zaman iyi bakar. Atilla için en önemli özelliğim sanıyorum ki, ona çalışma imkanı tanımam, onu rahatsız etmemem. Evlilik bizi hiç rahatsız etmedi ama klasik bir evlilik değildi bizimkisi. Atilla marjinal kadın tiplerinden çok hoşlanır. Çok makyajlı sever; kırmızı dudaklar, kırmızı ojeler, kirpikler. Ama ben az makyaj ya da makyajsız dolaşmayı seviyorum." Nurullah Ataç altı ayda bir yıkanırdı! Leman Hanım eşi Nurullah Ataç'ı kumar oynamaktan ve aşık olmaktan vazgeçiremediğini belirttikten sonra röportajcıyla aralarında şöyle bir konuşma geçer: - Hanımefendi, sizin tesirinizle eşinizin değişen huyları oldu mu? - Yok yok, ne oyunundan ne aşık olmasından vazgeçirebildim. - Eşiniz en çok neyi sever? - Kavgayı! - Hoşlanmadığı şey? - Temizlik! Nurullah Ataç söze girer: - Doğru, evlenmeden evvel hiç yıkanmazdım. Şimdi altı ayda bir yıkanıyorum. Orhan Kemal çapkındı, evi bile terketti Nuriye Hanım eşi Orhan Kemal'i anlatıyor: "Orhan Kemal neşeli bir insandı. Arkadaşlarıyla olmak en büyük zevkiydi, akşamları yemekten sonra eğer evde ise çocuklarla boğuşmayı severdi, en büyük keyfi onlara top oynatmaktı, evin içinde bile yapardı bunu. Çoğu zaman beni de bu oyunlara ya kaleci ya seyirci olarak dikerdi. Belli çalışma saatleri yoktu. Yazmaya başlayınca hiçbir şeyi duymazdı. Bu arada çapkın birisiydi, bu yüzden evi bile terketti."
|
|
|