AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Basın, siyaset, AKP

TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu uzmanı Dr. İrfan Neziroğlu'nun yayınlanmamış doktora tezini okuyorum.

Tez, "Gazetelerin 1950-1980 yılları arasındaki askeri müdahalelere yaklaşımı"nı konu alıyor. Bir başka deyişle Türk usûlü demokrasinin ve gazeteciliğin pek gözönünde olmayan bir kıvrımını deşiyor, böylelikle medya-güç ilişkilerinin merkezine oturuyor.

Neziroğlu'nun ayrıntılı gazete taramalarından hareketle yaptığı tespitler aslında bugüne de ışık tutuyor.

İşte tezden bazı seçmeler:

"1950-1980 arası dönemde gazeteler askeri müdahaleleri bir yandan normal karşılarken diğer yandan başta politikacılar olarak karşı çıkanları sapkınlar olarak tanımlamıştır...

Örneğin 27 Mayıs öncesi DP hükümetini destekleyen Tercüman bile darbenin ateşli savunucusu olmuştur. Hiçbir gazetede 27 Mayıs anlatılırken 'darbe' sözcüğü kullanılmamıştır. Darbeciler kurtarıcı olarak göklere çıkarılırken, siyasetçiler özgürlük düşmanı diktatörler olarak anılmıştır.

Sonradan birçoğu doğrulanmayan iddialar kaynak, yer, zaman gibi bilgiler verilmeden 'ısrarla söylendiğine göre', 'Ankara'da dolaşan söylentilere göre' tipi cümlelerle haber yapılmıştır.

12 Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesinde gazeteler arasında bir farklılaşma yaşanmış, ancak bu, müdahalelerin demokrasilerdeki yerinin sorgulanmasından çok kime karşı yapıldığı noktasında olmuştur.

Örneğin Tercüman gazetesi 12 Mart Muhtırası'nın AP'ye değil, CHP'ye ve komünizm tehlikesine karşı verildiğini savunurken, Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleri, aynı muhtıranın tüm partilere, ama özellikle AP'ye verildiğini savunmuştur.

Hemen her zaman eleştirilerin odağında müdahaleciler değil, müdahaleye sebep olanlar bulunmuştur..."

Beş yıl önce 28 Şubat günlerinde durum bundan farklı mıydı?

Ya da bugün, herhangi bir müdahale tehlikesi ya da açık asker baskısı olmasa da, basının her kritik anda ve konuda askere ve siyasetçiye bakışı değişik mi?

Yönünü, askerin pusulasına göre ayarlayan, güçle ilişkiyi temel meşruiyet nedeni sayan, faydayı ilkenin önüne alan, devlet-asker adına kamuoyu oluşturmayı asli görev edinen yayın politikaları her yanı sarmış durumda değil mi?

Şu açık:

Merkez medya, çıkarına uygun olmayan, işine gelmeyen her siyasi adım ve değişikliği, asli yönünü bir kenara iterek, ideolojik bir tartışma haline çevirir, askere gizli çağrıda bulunur. Nitekim bu, Arınç kriziyle, YAŞ tartışmasıyla, Genelkurmay Başkanı'nın açıklamalarının muhtıra haline çevirilmesiyle, YÖK tasarısıyla savaş öncesi AKP için de yapıldı.

Neziroğlu, çalışmasında Gurevitch ve Blumler'e referansla "demokratik sistemlerde medyadan beklentiler"i söyle sıralıyor:

Toplumsal ve siyasi çevreyi gözetme, yurttaşların refahını olumlu ya da olumsuz etkileyecek gelişmeleri haber verme...

Anlamlı gündem koyma, günün önemli sorunlarını, bu sorunları gündeme getiren ve çözebilecek güçleri de içerecek biçimde saptama...

Siyasetçilerin, diğer baskı ve çıkar gruplarının görüşleri için anlaşılır ve aydınlatıcı bir platform olma...

Hem çeşitli görüş açıları arasında, hem siyasi iktidar ve iktidara aday partilerle kitleler arasında diyalog sağlama...

Resmi görevlilerin ellerindeki gücü kullanımına ilişkin denetim mekanizması oluşturma...

Yurttaşları siyasi süreçleri izlemek ve hakkında konuşmaktan çok öğrenmeleri, tercih yapmaları ve katılmaları için teşvik etme...

Okuyucuları kendi siyasi çevrelerinin anlamlandırabilen ve duyarlı davranan kişiler olarak görme ve onlara saygı gösterme...

Basın özgürlüğünü savunma...

Türk basını bunların hangisini yerine getiriyor ya da yerine getirmeye çalıştıklarından hangisini layıkıyla yapıyor?

Ama güçle hastalıklı çıkar ilişkisi kuran bir basının elinden ince politikalardan başka şey gelmez.

Bunlar aslında bildik ve anlaşılır.

Benim anlayamadığım şu:

Hal böyleyken AKP iktidarı bile merkez medya tarafından anlaşılmayı, onlar tarafından benimsenmeyi neden bekliyor ve istiyor. AKP liderlerinin basına yönelik eleştirilerinin arkasında yatan ana faktör bu çünkü.

Oysa şu açık:

Bu ülkede siyaseten başarılı olanlar, basını kamuoyu sanmayanlar, kitlelerle doğrudan ilişki kuranlar, basını bu ilişkiler için vesile yapanlardır.


16 Nisan 2003
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED