T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şairin kıymetini bilmezsen, Mercedes yapamazsın!

Geçen hafta Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından, şair Sedat Umran için düzenlenen "vefa günü" programına katıldık arkadaşlarla beraber.

Beşir Ayvazoğlu, Gürbüz Azak, Osman Akkuşak ve şairin birkaç yakın dostu, hatıralarını anlattı.

Şairin kendisinden şiirler dinledik.

Medresede izdiham yaşanmadı.

Böyle bir şey beklenmiyordu da.

Fakat oradaki seçkin topluluk, şiirin ve şairin..,

nasıl desem, en iyisi bunları tırnak içine almalı;

"şiir"in ve "şair"in..,

lezzetini diyeceğim, lezzet yemekte olur uyarısı yapacak bir dil üstadı;

keyfini desem, keyif uzun kulakta olur diyecek belki oradan muzip yapılı biri...

Aldırmayıp, ikisini birlikte yaşadı desek, söz yerini bulur mutlaka.

Sedat Umran'ın hayatı, tek kelimeyle "şiir"den ibaret.

Araya "eşittir" işareti koymak hiç abartılı sayılmaz.

Şairin hayatının yine bir şair gözüyle değerlendirilmesini görmek isteyenler için, Beşir Ayvazoğlu'nun "Defterimde Kırk Suret" adlı eserini tavsiye etmemiz gerekir.

* * *

O gün, Mehmet Niyazi Özdemir anlattı. Almanya'da bir profesör, "Itri" şiirinden dolayı Yahya Kemal'e hayranlık duymaktaymış.

Bir gün Türkiye'ye gelmiş ve Yahya Kemal Müzesi'ni görmek istemiş. Mehmet Niyazi Bey'i bulmuş, yardımcı olmasını rica etmiş.

Gitmişler Beyazıt'taki Kubbealtı'na.

Sait Bey ilgilenmiş, kapı açtırılmış, girmişler.

O sırada Alman profesör, şiirin ve şairin önemini, halkın şiire ve şaire bakışını anlatıyormuş.

"Bizde" demiş, "Şairler çok önemlidir. Mesela Geothe Müzesi'ni günde üçbin kişi ziyaret eder... Buranın günlük ziyaretçi sayısı ne kadar acaba?"

Tercümanlık yapan Mehmet Niyazi Bey, Sait Bey'e sormuş. Cevap şaşırtıcı:

- Bu sene ilk siz geldiniz.

Aynen tercüme etmemiş üstad; mani olmuş halini takrire hicabı ve "Ortalama olarak günde ikiyüz kişi" şeklinde aktarmış.

Alman profesör, kimbilir nasıl mukayese etmiştir, üçbin ile ikiyüz rakamını kafasında...

Muhtemel ki ilk olarak "onda biri bile değil" diye düşünmüş ve Mercedes üreten bir toplumla, bir "karga" bile üretememiş, yaptığı "Devrim"i de kendi haline bırakarak çürütmüş bir toplumun izahını, bir Almanca yapmış olmalı.

Velhasıl bu acı gerçekle örülü hikâye, hayat damarlarımızdan birini kendi ellerimizle kestiğimizin hikâyesidir.

Şiir kitaplarının tirajı, şair sayısından daha düşükse, söyler misiniz bu tabloyu nasıl değerlendirmeli?

SAHTE ŞEYH KONUSU

- Hocam, bu sahte şeyh konusuyla ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?

- Hiçbir şey düşünmüyorum Çekirge.

- Neden Hocam? Bütün gazeteler, televizyonlar onunla ilgileniyor.

- Farketmez! Benim daha önemli işlerim var.

- Keşke baştan söyleseydiniz, biz de ilgilenmezdik.

- Madem ki azbuçuk ilgilendin, son olarak Can Dündar'ın "Şeyhin şeysi" başlıklı dünkü yazısını bul da oku.

- Peki Hocam.

- Ve tavsiyesine uy, kendi telefonunu kokla; başkasınınkini değil.

KİM GİRDİ?

Kokoreç, Avrupa Birliği'ne giremiyormuş. Biz girdik de, kokoreç kaldı!..


22 Ocak 2003
Çarşamba
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED