T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Medeniyet tasavvurunun mimarları:
Gönül, zihin ve eylem eri öncü kuşaklar (2)

Büyük bunalım ânları, büyük arayışları da beraberinde getirir. Bunalımın veya buhranın büyüklüğü ve derinliği, arayışların da çaplı, kapsamlı, kuşatıcı, derinlikli ve uzun soluklu olmasını zorunlu kılar. Başka bir deyişle, büyük buhranlar, büyük arayışları kışkırtır; büyük arayışlarsa ancak büyük fikirlerden beslenen öncü kuşakların büyük rüyalarının hayata ve harekete geçirilmesiyle meyvelerini verebilir ancak.

Batılı medeniyet ve düşünce tarihçileri, yaklaşık son iki yüzyıllık dönemi, "bunalım çağı" olarak adlandırırlar: Batı uygarlığı yeryüzünde tek başına hâkim olmuştur ama asıl bunalım Batı'da yaşanmaktadır: Hem felsefî, hem de siyâsî bir bunalımdır bu: Son beş yüzyıllık süreçte önce doğa ve insan "keşfedilmiş", ardından Tanrı yeryüzünden kovulmuş, Tanrı'nın yerine insan yerleştirilmiş; Kilise'nin Tanrı'sının krallığının yerini insanın krallığı almıştır.

İnsanın Tanrı rolüne soyunması, Batılı insanın siyâsî, ekonomik ve düşünce devrimlerini gerçekleştirmesini mümkün kılmıştır; ama bu devrimler, sonuçta insanın azmanlaşmasına, kendi sonunu hazırlamasına giden kapıları da sonuna kadar açmıştır. Sonuçta Batılı insan, insanlık tarihinin iki büyük kanlı ve yıkıcı savaşına imza atmıştır.

İnsanın krallığı, insanın, bencilliğinin, barbar içgüdülerinin, baştan çıkarıcı haz ve iştihalarının kölesi olmasıyla sonuçlanmıştır. İşte Weber, seküler / neo-pagan modernliği "demir kafes"e benzetirken; ve modern insanın "anlam krizi" ve "özgürlük kaybı" yaşadığını söylerken bu yakıcı gerçeğe dikkat çekiyordu.

Bunalımın ikinci boyutu, bu bunalımın dünya üzerinde yarattığı yırtıcı ve yıkıcı sonuçlardır: Mevcut dinler, kültürler ve medeniyetler barbarca yöntemlerle ya hadım edilmiş (=asimilasyon) ya da yok edilmiştir (=eliminasyon). Batılılar yaptıkları bu yırtıcı ve yıkıcı eyleme bir de baştan çıkarıcı bir isim veya kılıf da bulmakta gecikmemişlerdir: Uygarlaştırma misyonu! Pes doğrusu!

Bugün bu baştan çıkarıcı "uygarlaştırma misyonu"nu Amerikalılar üstlendiklerini söylüyorlar ve her yaptıkları eylemi, meşrulaştırmak için, uygarlığın barbarlıkla savaşı olarak adlandırıyorlar! (Örneğin, medeniyetler çatışması tezinin sahibi Samuel Huntington, sonunda ağzından baklayı çıkardı ve Voice of America'ya yaptığı açıklamada "Batı uygarlığının önündeki en büyük tehdit, İslâm fundamentalizmi değil, İslâm'dır" dedi. / Bkz.: Impact International'in Aralık 2002 nüshasındaki Elizabeth Liaglin'in yazısı).

Batılıların derdinin, küre üzerindeki haksız /hukuksuz, haydut / bencil, hırsız / açgözlü ve arsız / paganlaştırıcı Batı hegemonyasının ömrünü uzatmak ve bunun için de önlerinde en büyük engel olarak gördükleri İslâm'ın direnme ve meydan okuma geliştirme potansiyelini ve imkânlarını tümüyle yok etmeye çalışmak olduğu artık ortaya çıkmıştır.

Dünyanın geleceğinde kilit rol oynayacak üç büyük aktör var: Batı uygarlığı; Doğu medeniyetleri; ve İslâm dünyası.

Batılılar, uzun vadede, Doğu kültürlerinin hadım edilerek etkisiz hale getirilebildiğini Japonya örneğinde kanıtladılar. Şimdi sıra Çin'de. Ama İslâm'ın Doğu dinleri ve kültürleri gibi hadım (asimile) edilemeyeceğini farkettikleri için şu an İslâm dünyasını(n direnişini elimine etmek için) kuşatma altına almış durumdalar.

Ancak bu kuşatma öncü kuşakların yaratıcı bir ruh ve kurucu irade ile ortaya koyacakları entelektüel performansla birlikte yarılacaktır: Dünyanın, insan, doğa ve Tanrı arasındaki ilişkileri yeniden harmonik bir şekilde kuracak, bütün insanlık için geçerli olabilecek evrensel bir paradigmaya ihtiyacı var. İşte ufuk çizgileri Hz. Adem'e kadar uzanan büyük rüyalar gören Müslüman öncü kuşaklar, pergel metaforundan hareketle bir ayaklarını İslâm'a sarsılmaz ve muhkem bir şekilde basarak, diğer ayaklarıyla da mevcut kültürlerin ve dünyaların birikimlerine uzanarak sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın sorunlarına cevap üretecek bu evrensel paradigmayı, yeni bir medeniyet tasavvuru icat ederek tüm insanlığa sunacaklar.

Büyük rüyalar gören insanlar, hayalci ve hayalperest değildir. Hayal, bir sıkıntının ifadesidir. Büyük rüyalar görmek, bir büyük fikrin, bir büyük idealin hayata geçirilmesi eylemi demektir.

Hitler, çağımızdaki hayalcilerin, hayalperestlerin prototipidir. Koordinatları ta Hz. demm'e kadar uzatılabilecek kadîm geleneklerin çağdaş temsilcisiGandi ise, büyük rüyalar gören insanların prototipi.

Hitler'in hayali, hayaletle sonuçlandı; Gandi ise rüyasını – İngilizlerin tüm dalaverelerine, kumpaslarına rağmen- kansız bir şekilde gerçekleştirmeyi ve dünyanın kültürel hazînelerinin en velûd beşiklerinden biri olan Hindistan'ı yağmalayan, bölen İngilizleri Hindistan'dan bilgece yöntemlerle kovmayı başardı. Gandi'nin temel projelerinden biri de, Hindularla Müslümanların tek yürek, tek bilek olmaları ve Hindistan'ın bölünmesine dönük sinsi İngiliz kumpaslarını tersyüz etmekti.

Ama Gandi'nin bu projesi gerçekleşmedi: İngilizler Hindistan'ı böldüler ve Hindistan'ın fethetinden sonra en büyük medeniyet sıçramalarından birini gerçekleştiren Müslümanları Hindistan'tan ayırdılar ve böylelikle şu ân en büyük Müslüman ülke olabilecek olan Müslüman Hindistan'ın doğmasını önlediler.

Hitlervârî haydutça hayaller gören ve kaçınılmaz olarak hayaletle sonuçlanacak "pis iş"lere heveslenen en ürkütücü tipleri bugün Bush temsil ediyor. Şu an dünyamız, Gandivârî rüyalar görecek kişilere gebe.

Başbakan Abdullah Gül'ün Başdanışmanlığını yapan Ahmet Davutoğlu'nun tam da Gandivârî bir misyon üstlendiğine, dünyamızı felâketlerin eşiğine sürükleyebilecek haksız ve hukuksuz bir savaşı önleyecek bilgece bir performans ortaya koyduğuna dikkat çekmek isterim: Eğer Davutoğlu gibi bir öncü kişi bu işin tam merkezinde yer almamış olsaydı; şu ân bölgede kan gövdeyi çoktan götürüyor olabilirdi.

Dünyamız, Hitlervârî (Bush gibi) hayalpersetlerin değil, Gandivârî (Davutoğlu gibi) kadîm geleneklerin mîrasını yeniden diriltebilecek, bunu da vahyin Hz. dem'e kadar uzanabilen tarihsel derinliği, zihinsel ufku ve kültürel zenginliği ile buluşturarak harekete ve hayata geçirebilecek bilge kişilerin, bu bilge kişilerin hazırlayıcısı olan gönül, zihin ve eylem eri öncü kuşakların gerçekleştirecekleri büyük açılım ve atılımlarla rahat nefes alabilir ancak.


22 Ocak 2003
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED