AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
'Ben'i keşfe çıkabilir misiniz?

  • EBUZER ÇETİN / EĞİTİM ARŞ.
    Mevlânâ'nın; "Herkes kendi zannınca benim yârim, dostum oldu. Ama kimse derûnumdaki esrârı araştırmadı" (Mesnevî, I,6) sözü vesilesiyle bir süredir "ilişkilerim" ve derûnumdaki esrâr" gibi iki alanda kazı çalışmaları yapıyorum. Ademoğlu niçin dost edinir, niçin-mesela-aşka bayılır, evliği göze alır, niçin bir grubun, bir topluluğun mensubu olmaya yönelir diye düşünüyorum.

    "Yalnızlıkla başa çıkamadığı, yalnız yaşayamadığı için", denilebileceği gibi; "anlaşılmak istediği için", "değerli ve önemli olduğu kendisine hissetirildiği için" vs. de denilebilir. Oysa hakîkat, (aynı zamanda birbirlerini açıklayınca mahiyette olan) bütün bu izahların hep birlikte işâret ettiği ortak cevapta ifadesini bulabilir.

    Çünkü; evet insan sürgit yalnızlığı sevmiyor. Fakat kimi zamansa yalnızlığa sığınıyor. Ayrıca yalnızken, yalnız oluşunun başkalarınca farkedilmesini de bekliyor. (Yalnızlık duygusu etrafında girift sorular!) Peki insan, 'kim'den, ne'yden, hangi 'hal'den uzak ve dolayısıyla yalnız? Yalnızlığın ikiz kardeşi olan 'hasret' kelimesiyle de aynı soruları düzenleyebiliriz. İnsan kime, neye veya hangi hâle hasret ki dostluğa, aşka, evliliğe veya cemiyete sarılıyor?

    İnsandaki ya da bir kişideki mânâ nedir, değer nedir ki o başkalarınca anlaşılmak istiyor?

    Aslî ve asîl cevaba ulaşabilmesi için öncelikle geçici, yüzeysel yalnızlıkları, hasretleri, değer verişleri ayırt etmek gerecektir. Hz. İbrahim gibi müşahede neticesinde, "Ben (böyle sönüp) batan şeyleri sevmem" (6/76) denilmelidir.

    Muhtemelen sonraki merhâlede cevap şöyle olacaktır: Birincisi; "O'ndan geldik" işâreti ve "rûhumdan üfürdüm" sırrı eşref-i mahlûkât olan insan oluştan kaynaklanan ontolojik değerliliği hissetmekten uzağız, yalnızız ve ona hasretiz. İkincisi; İnsanlar arasında bizzât kendimizin ('ben'im) yaratılmış olma maksad-ı ilâhîsini bilmek, ona münasip yaşamaktan; yani ferdî değerliliğimizden uzağız, yalnızız ve ona hasretiz.

    Nitekim her insan 'değerli', 'önemli' ve 'biricik' olduğuna inanır; doğrusu inanmalıdır da. Buna binaen farkedilmeyi, anlaşılmayı, beğenilmeyi, değer verilmeyi, özlenmeyi, aranılmayı, özen gösterilmeyi ister. Câzibesi ve cezbesi olan ilişkilerin mayası budur. Vaktâ ki değerli oluşu artık hissettirilmez, anlaşmızlak istenmez, özlenilmez, aranılmaz ve özen gösterilmez oluyor, insan dostluğun, evliliğin ve bir gruba mensup oluşun değerini sorgulamaya başlıyor.

    Fakat diğer taraftan bir insan, kendinde olmayanı başkasına veremiyor. Değer kaybına uğramışsa değerliliği, sevgisiz ise sevgiyi, mutsuz, huzursuz ise mutluluğu ve huzuru bir başkasına veremiyor, ona sahip olmayan.

    Öyleyse bir 'insan' ve 'ben' olarak değerli oluşumu kalıcı bir şekilde nasıl hissedebileceğim?

    Denildi ki? "Habîbullah'a, bir insan-ı kâmile muhtaçsın! Ancak o seni nefesiyle diriltebilir, o seni keşfedebilir, o sana aynı tutabilir, o sana insanı ve seni sevdirebilir." İyisi mi, Allah'a yaklaşmaya vesîleler ara (5/35); ama mutlaka ara!

    Denizlerdeki ve gökyüzündeki maviyi kim görmezlikten gelebilir?

    Siyah rengin asalet ve haşmetini kim hissetmez?

    Kırmızının albenisine kim duyarsız kalabilir?

    Turuncunun romantizmine kim kapılmaz?

    Beyazın safiyetini kim inkar edebilir?

    Sarının, pembenin, lacivertin, morun, eflatunun, erguvanın ve daha bütün elvan'ın kainattaki bütün nizam, düzen ve kaynaşmasını kim görmezlikten gelebilir?

    ... Allah kalp gözümüzü kör eylemesin!

    EKONOMİK BÖLÜCÜLÜK:
    Sermayede renk ayrımı

  • MEHMET NEZİR G. / YAZAR
    Ülkemizde aklı başında olan herkes bölücülüğe karşıdır. Bu karşı oluş, sözde, dilde, siyasette, mutabık kalınan bir konudur. Ancak iş icraata geldiği zaman maalesef durum değişmektedir. Bölücülüğe şiddetle karşı olduğunu söyleyenler, bütünlükten dem vuranlar, bu işin en alasını yapmaktadırlar. Öncelikle bölücülüğün ne olup olmadığını belirlemek lazım. Çünkü tanımsızlık kadar kötü tehlikeli bir husus yoktur. D. Mehmet Doğan; bir ülkeyi, bir grup insanı parçalamak, karşı karşıya getirmek için çalışmak, münafıklık yapmak diye tanımlıyor.

    Ülke içinde huzur içinde yaşayan insanlar arasında ayrımcılık yapmak, kişileri, ırklarından, renklerinden, bölgelerinden, inançlarından, mal varlığı/yokluğundan, cinsiyetlerinden dolayı farklı muameleye tâbi tutmak bu çerçevede bölücülüğün en katmerlisidir.

    BÖLÜCÜLÜĞÜN ÇEŞİTLEMELERİ

    Kişiyi mensup olduğu ırktan, örneğin Türk, Kürt, Arap, Çingene, Rus, İngiliz... oluşundan dolayı hor görmek, üstün görmek, aşağılamak, hak ettiğini vermemek. Kişiyi Allah'ın doğal boyası olan renginden, esmer, kızıl, sarı, beyaz, kırmızı... oluşundan dolayı farklı muameleye tâbi tutmak.

    Kişiye doğduğu, yaşadığı, bulunduğu yer, bölge ve coğrafyaya göre davranmak, değer vermek veya vermemek. Kişiyi sahip olduğu İslam, Hristiyan, Yahudi, ateizm... inancından dolayı inancını yaşamaya engel olacak tarzda değerlendirmek, her birine inancı yaşama noktasında farklı farklı davranmak.

    Kişiyi doğuştan kazandığı, seçiminde hiçbir fonksiyonu olmadığı cinsiyetinden dolayı bazı haklarından mahrum etme veya kimi imkanları sonuna kadar sunma. Ve kişiyi elinde bulundurduğu ve kullandığı sermayesinden dolayı renklendirme.

    Bu da bir 28 Şubat virüsü. Nedense bazı insanları pek fena sarmış.

    Sadece zihinlerini değil, kalplerini, kalıplarını, ruhlarını ve siyasetlerini öylesine etkilemiş ki kırmızıya karşı şartlanmış boğalar misali bazıları da yeşil'e karşı koşullanmışlar.

    Allah'ın bize bahşettiği bütün renkler güzeldir. Renklere düşman olmakla kişi ne elde edebilir? Bir Üstadımızın dediği gibi, gündüz gözünü kapayan kendine karanlık yapar, güneşe ne zarar verebilir ki?

    Okumaya uyanmak

  • DURDU ŞAHİN / YAZAR
    İnsanımız bin türlü problemin, bunalımın, iç ve dış ihanet şebekelerinin, sayısı belli belirsiz 'yavan akıllı aydınların' tahakkümü ve tahammülsüzlüğü ile karşı karşıya. Kutsal değerlerini unutmuş, ahlakının havlusunu alçaklara atmış kişiler insanımızı ve insanlığımızı sefil emelleri peşinden sürükler duruma gelmiştir.

    Sağduyu sahibi insanların acıları, açmazları, sinirleri, stresleri devamlı artırılıyor. Özünde ahlak ve anlayışın mayalandığı, sevgi, saygı, bağlılık ve barış çiçeklerinin yeşerdiği bir avuç insan, çaresizlik içerisinde bir köşede bırakılmak isteniyor belli mihraklar tarafından. Azığımızı, erzağımızı, umudumuzu, inancımızı, dostluğumuzu yenileyerek, yemleyerek yeniden tırmanmalıyız doruklara. Kuvvetli, kararlı, kazançlı olarak yanlışsız ve yanılgısız uyandırmalıyız, uzun zamandır uyuyan uykularımızı.

    Uyanmalıyız artık okumaya. Okumadan mümkün mü erzağımızı tamamlamak? Mümkün mü yitirdiğimiz sevinci, bitirdiğimiz umudu, dağıttığımız uyumu, dar düşünceli insanlara esir bıraktığımız vefayı, dostluğu bulmak, bilmek. Uyanmamız lazım uzun uykulardan, bin yıllık ideallerimizin, türlü töhmetler altında tutulmaya çalışan törelerimizin hatırı için. Okumazsak, okumayı kendimize tali değil, asli bir görev haline getirmezsek, nasıl doyarız mutluluğa? Okumazsak nasıl koşabiliriz karşılıksız kulluğa? Okumaktır insanı insan haline getiren. Okumaktır bizi yalnızlıktan kurtaran, sevimli yanlarımızı besleyen, ruhumuzu tarihin derinliklerine, dalları geleceğin ufuklarına uzanacak bir şekilde geliştiren...

    Okumaya uyanmak dedik, uyuyan insanlığa uyarmak için. Sureti değil sireti önemli görmeyi, ham iken olgunlaşıp pişirmeyi göze alabilmeye, soylu duygularla dolmayı bir kuru söz olmaktan çıkarıp yaşanan bir hakikat kılmayı gerçekleştirmek için, okumaya uyanmak... Yeter mi okumaya uyanmak? Yeter mi binlerce çalı, çırpı içinde okumaya niyetlenmek? Yeter mi okumayı susturmaya gözlerini dikmiş, kafasını da, kalbini de kaybetmiş etten robotlar arasında okumaya göz kırpmak? Kafasının kapısını hakikat güneşine kapatmış aklının astarı yırtılmış kişiler, sadece okumaya uyanmamızla unuturlar mı uygunsuz planlarını? Okuyarak uyanırsak, okumaya uyanırsak; yolumuzdaki yokuşlar düz, karakışlarımız yaz, acılarımız haz haline gelir diye düşünüyoruz.

    ENTEGRİZM

  • YUSUF YAVUZ YILMAZ / ARAŞTIRMACI
    İslam'ı seçip önemli bir zihinsel dönüşüm yaşayan Fransız düşünürü Roger Garaudy, 'Entegrizim Kültürel İntihar' adıyla yayınladığı ve Türkçe'ye de çevrilen eserinde Entegrizim kavramını bütün boyutlarıyla incelemiştir.

    Roger Garaudy, Entegrizim'i şöyle tanımlıyor: 'Entegrizim, dini veya siyasi olsun bir inancı tarihin bir önceki döneminde sahip olduğu kültür yapısı veya müesseseleri ile özdeşleştirmektir. Böylece mutlak bir doğruya malik olduğuna inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmaktır.' Garaudy, Entegrizim kavramını sadece dini alanda değil ideolojik, felsefi, ekonomik alanlarda da görülebileceğini savunur. Bir siyasi, dini veya sosyal hareket, gerçeğin tüm boyutlarıyla yorumlandığını ve bilinmekte olduğunu, diyalog ve hoşgörünün gereksiz olduğunu savunuyorsa Entegrist hareketlerden sayılmalıdır. Garaudy'e Entegrizim'in ana özellikleri 'İlk olarak hareketsizlik; uyum sağlamayı red, her türlü gelişmeye, evrime karşı kemikleşme; ikinci olarak da geçmişe dönüş; geleneğin takipçisi olmak, muhafazakarlık ve üçüncü olarak ise, taassup, kapanma, dogmacılık, sertleşme, kavgacı olma, uzlaşmayı kabul etmeme' dır. Roger Garaudy, Entegrist hareketlerin genelde Batı kaynaklı olduğunu savunur. Faşizm ve sosyalizm Batı düşüncesinden doğan ve binlerce insanın ölümüne yol açan entegrist hareketlerdendir. Ancak bilinmelidir ki, entegrist hareketler sadece Batı'ya özgü değildir. Hoşgörü ve diyaloğu reddeden, yabancı düşmanı, gelenekçi dini hareketler de entegrist özellik taşırlar. İslam, ictihat anlayışı ile her türlü fikri donukluğa karşı çıkarak kendini yenilemeyi başarmıştır. Çünkü ictihat alimlerin yaşadığı çağın problemlerine tanıklık ederek, problemleri çözmek için gösterdikleri entelektüel ve fikri çabadır. Bu çaba sayesinde hukuktan felsefeye, bilimden tasavvufa kadar üst düzeyde yüzlerce aydın yetişmiştir. Ancak özellikle Emeviler'in hukuk dışı yollarla iktidara gelişi ve Moğol saldırılarından sonra İslam Dünyası'nda fikri donukluk problemi yaşanmaya başlamıştır.

    İslam kendi içindeki potansiyeli harekete geçirerek bu donukluktan kurtulma imkanına daima sahip olmuştur ve bunu yüzlerce yıllık tarihi birikimiyle göstermiştir. Son yüzyılda dini hareketlere olan ilginin temelinde de, hem din dışı ideolojilerin dünyayı ekolojik, sosyal-kültürel yönden felaketin eşiğine getirmeleri, hem de dini bilginin insan yaşamı için vazgeçilmez olmasında yatmaktadır. İslam'ın siyasi, ekonomik ve kültürel yönden modern dünyayı dönüştürmesi için; bu problemlerle yüzleşmesi ve onları çözümlemesi gerekmektedir.


  • 30 Haziran 2003
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    AboneFormu
    MesajFormu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Karikatür | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED