|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Dostum Abdurrahman Dilipak'ın evi hacze maruz kaldığında, bendeniz "Yenice Köyü"ndeydim. Yani, babamızdan bize intikal eden "ev-tarla"nın içinde diktiğimiz meyva ağaçlarının sulaması ile meşguldüm... Demek ki, ömrünü yazarlıkla geçirip, hayatını bu yola veren bir kişinin bir tek "hacizlik dairesi" olabiliyordu. Öyle ki, köye gittiğimde, anam, üzüntü ile- kendince, -hastalığını unuturcasına- acı bir haber verdi: "Hükümet arazilerimize el koyacak, hemen yerlerimizi tapuya git, kaydet..." Muhtara sordum, işin aslını öğrendim: Dünya Bankası, tarım arazilerini tesbit ettiriyor ve dönüm başına l4 milyon veriyormuş... Siz gider, yerlerinizi, tarıma elverişli, fundalık ve çaylık yerlerini tesbit ettirirseniz, size para verilecekmiş... Hayret ettim. Bu durum bütün Türkiye'de mi uygulanıyordu...? Her yerde aynı şekilde, dönüm başına l4 milyon mu veriliyordu? Karadenizde arazi az, tarıma elverişli yerler sınırlı... Neye yarardı bu paralar?.. Halbuki diğer yerlerde, elli, yüz dönümlük arazileri olanlara bir fayda sağlardı bu yardım... Amma, bu işin içinde "Dünya Bankası" olunca, gelecekte, bu paraları tahsil mi edecek yoksa, para verdiği için mülkiyetine mi sahip olacaktı, kuşkusu vardı. Halkımızın böyle bir işlemin nasıl bir sonuç doğuracağından haberi yok. İlgililerden de bir açıklama yok... Değil mi ki, Karadeniz'de arazi sınırlı ve nüfus yoğunluğu çok. Osmanlı'dan beri Karadeniz'in nüfus yoğunluğu çok, arazisi sınırlı bir coğrafya... İşte bizim durumumuz: Mezirede iki-üç dönüm çayırlık. Devletin şimdilerde el koyduğu iki parça 5-6 dönüm orman arazisi... İçinde ahır duvarları kalmış bir eski bina kalıntısı... Akraba toprağı ve Oğuz denen yerde önceden fundalık iken, şimdilerde metruk bir halde kalan 2-3 dönümlük dikenlik ve çalılık... Kala kala, baba ocağı evimizin etrafındaki 5 dönümlük arazi... Çay ve mısır tarlası... Bu topraklar üzerinde hak sahibi olan 7 kardeş... Siz şimdi çıkın işin içinden... Size, bir kaç yüz milyon verecekler ve sonra da atalarınızdan intikal eden "tapulu" arazilerinizi "Dünya Bankası" sahiplenmiş olacak... (Benim köyde, arazinin dönümü l4 milyon TL (yani l0 Dolar), sizin "yeni" ve "ata" köyünüzde arsanın dönümü l4 milyon Dolar!..) Bu duruma Hükümet, özellikle de Tarım Bakanı açıklık getirmelidir. Daha şimdiden, AB'ye girmeden tarım arazilerimizi dönümü l4 milyona, Batılı sermaye çevrelerinin taht-ı inhisarına vermiş olacağız, demek ki... Bendeniz ailece böyle bir işleme baş vurmadım. Çünkü, eskilerin dediği gibi "kapı gibi tapu" var bizde... Ham tapu ve hem de kapı... Babamın dedesi, Ali Efendi oğlu Cevahir Çavuş'un aldığı hicri l283 tarihli "Defter-i Hakanî" tescilli tapu ile, hicrî l253 tarihli, Gülhane Hattı Fermanından iki yıl önce yapılmış (l837), işlemeli, dedemin dedesinin ismi işlenmiş bir "kapı" var elimizde... Böylece biz, Batının kültür ve sanat varlıklarımıza vuracağı damgayı bozan bir " tuğra" ile, bir de işlemeli, hilal ve Süleyman mührü ile süslü bir "kapı"ya sahip oldukça, ne İMF'den ve ne de "Dünya Bankası"ndan dilenecek "fakirlik"ten müstağni kendimizi görüyoruz.. Aynı şekilde, Yeni Hükümet bütün ülke toprağını "hak sahibine hakkını veriniz" kuralı üzere, milyonlarca insanın fetih arazisi üzerindeki haklarını hiç kimseye yar olmayacak şekilde, yasal güvence altına almalıdır. Bunda en büyük sorumluluk da Tarım ve Orman Bakanlığı'na düşmektedir. Bendeniz, böyle bir inşirah ve huzurla "köyümden kente" döndüm. Ama tekrar köye döneceğim. Hele mal ve mülk bahse konu olur ve mezar yeriniz de hazır olunca... Demişler ya: "Her şey aslına döner.." diye...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |