AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Şapkalı değişim

İktidar partisi henüz kimlik sorununu çözebilmiş değil. Bu belirsizlik iktidar olup olmamasını, kendi meşruiyetini hangi zeminde aradığına ilişkin bir dizi soruyu gündemde tutuyor. Bu kimlik tartışmasına henüz "partileşmeden iktidar olma" gibi bir sorun da eklendiğinde; derinden derine siyasal ve sosyal krizi besleyecek süreci işletiyor.

İktidar partisi kimlik sorununu aşmak için kestirme bir yola baş vurarak, çok partili dönemin sağ iktidar partilerinin devamı olduğu vurgusunu öne çıkarıyor. Demokrat Parti, Anavatan Partisi'nin devamı olduğu söylemi popüler düzeyde işlevsel görünse de bu tanımsızlık bizzat kimlik krizini derinleştirmekten başka işe yaramıyor.

Ne AKP'nin temellendiği sosyolojik taban ne de siyaset sosyolojisi açısından bu oluşumu gerçekleştirenlerin kendilerini anlamlandırdıkları sağ iktidarın karakteri kıyaslandığında; bu göndermenin hiç de isabetli bir seçim olmadığı anlaşılıyor. Bu kimlik tanımı etrafında tuhaf bir eklektizm örneği çıkıyor ortaya.

Bir yanda pratik olarak partileşmeden tek başına iktidar olmanın açmazları aşılmamışken kendi içinde tutarlı bir bütünlük oluşturan bir partiden çok ayrı ayrı departmanlardan oluşmuş bir gövde izlenimi veriyor. Sorun sadece parti içindeki farklı eğilimlerin birbiriyle uyumu sorunundan ibaret değil. Temel sorun lider kadronun anlamını bile bilmedikleri kimi kavramları eklektik biçimde kullanarak muğlak bir "siyasi kimlik" inşa etmeye çalışmalarında yatıyor. Zaten iktidarın hala parti olamamasının temelinde de bu kafa karışıklığı yatıyor.

Bu kafa karışıklığı devam ettiği için her kesim farklı beklentilere giriyor. Farklı (güç ve sosyolojik anlamda) kesimlerin beklentisine muhatap olmak bir siyasi partinin avantajı gibi görünse de bu beklentilere karşılık veremediği anda da altının boşalması anlamına gelir. Siyasi liderliğin söylemini/kimliğini netleştirmesi bizzat partinin geleceği açısından önemlidir.

İktidarın ortaya koyduğu "çelişik" performansta hala aşılamamış olan bu kimlik sorununun önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Şüphesiz Türkiye'de iktidar sadece siyasi iktidarın hedefleriyle şekillenmemektedir. Fiili olarak siyasi iktidarlara ayrılan iktidar alanı sanıldığından daha da dardır. İşte bu "dar alanda iktidar oyunu" oynamanın açmazlarını aşabilmesi için önce kimlik sorununu çözmesi gerekiyor. Buna bağlı olarak siyasi sorunları çözme beceri ve iradesini ortaya koyabilsin. Aksi durumda kendi yolunu kendisi tıkar, statükonun biçtiği daralana sığınır ya da bunu açmak için iç politikayı etkileyecek dış müttefik arayışına girer. Nitekim bu zamana kadar iktidar olan sağ partilerin "başarısı" hem statükoyu hem de bunu etkileyen uluslar arası faktörleri memnun etmelerinde yatmaktadır.

İktidarın bu zaman kadar sergilediği performansa bakılacak olursa; uluslar arası gerilim alanları ile buna bağlı ulusal gerilim alanları arasında zaman zaman zig zaglar çizmekte olduğu farkedilir. Irak krizi sırasında hükümetin izlediği politika aslında AKP'nin bir parti olarak ve de iktidar partisi olarak, yapısal çelişkileri hala aşamadığını; lider kadrosundaki kafa karışıklığının devam ettiğini, hatta derinleşmekte olduğunu göstermektedir.

Şapka çıkartılacak cezalar

Buna benzer durum, iç siyasetin şekillenmesinde ve iç siyasetle uluslar arası güç merkezleri arasındaki ilişkilerde hissedilmektedir. Toplumda özgürlüklerin önünün açılması söylemi neredeyse Avrupa Birliği'ne entegrasyonla eşanlama gelen bir strateji izleniyor.

Temel reformların gerçekleşmesinde sürekli bir ileri bir geri adımlar atılması Türkiye'de siyaset etmenin, iktidar olmanın doğasıyla izah edilemeyeceği açık. Siyasi iktidarları, iktidar yapacak olan siyasi hedefler olduğu kadar aynı zamanda iktidar olmayı mümkün kılacak psikolojiye sahip olmasıdır.

Bu uygulamanın tipik örneklerinde biri YÖK tasarısında ortaya çıktı. Tek iktidar ve iki başbakan döneminde ayrı ayrı ortaya çıkan tasarılarda ilkel uygulamaların sahiplerinin elini güçlendirecek bir politikasızlık ortaya çıktı. Temel reformları gerçekleştirmede sergilenen tavırlar iktidar olma programı kadar psikolojinin eksikliğin ortaya çıkardı.

Daha tuhaf bir tavır ise varlığından bile kimsenin haberdar olmadığı şapka kanununa aykırı davrananlara ilişkin cezanın artırılmasında sergilendi. Üstelik ceza artırımını savunan iktidar milletvekilinin tezi eklektik tavrın tipik örneği olarak literatüre geçecek cinsten. "Bu cezaları uygulayacak savcının önce kendisinin şapka giymesi gerekir" mealindeki savunma tam ilkesizlik örneği. Bu savunmayı yapanların şu soruya ne cevap vereceklerini merak ediyorum: Madem uygulanmayacak o halde neden cezayı artırıyorsunuz? Kaldırmaya gücünüz yetmiyorsa neden cezayı katmerleştiriyorsunuz?

Türkiye'de uygulanmak için değil, gereken zamanda gerekli görülenlere uygulanması için konmuşu bir yığın yasa var. Bu yasalar olmasaydı Türkiye post-modern darbeyi yaşanmazdı.

Kendisini Demokrat Parti'nin devamı gören AKP'nin bu tavrı; DP'nin ezanı aslına döndürürken Atatürk'ü koruma kanunun çıkarmasını hatırlatıyor.


29 Temmuz 2003
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED