AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Yeni bir çağın ufkundayız...

AB ile Türkiye arasındaki müzakerelerin başlamasına yol açan tarihi kararın kendisine ifade kanalı bulamayan kimi küçük itirazlar hariç büyük bir çoşkuyla karşılanması hem doğal, hem sevindiricidir.

Dün itibariyle "korkulan ve karanlık 18 Aralık süreci" yerine, "Türkiye'ye çıta atlatan, aydınlık 18 Aralık süreci" başlamıştır.

17 Aralık 2004 tarihinde alınan kararın anlamı sadece Türkiye için değil, Avrupa için de devasadır.

Sadece bir Türkiye devrimi değil, aynı zamanda bir Avrupa, hatta Batı devrimi söz konusudur. Başka bir deyişle bu karar Avrupa'nın bir hristiyan coğrafyası olmaktan çıkmaya hazırlandığının, dahası gerçek anlamda bir çok-kültürlü yapıya doğru hareket ettiğinin göstergesidir.

Şimdi şu sonuç açık:

1300'lü yıllardan bu yana ilk kez Doğu ve Batı medeniyetleri, İslam ve Hıristiyan dünyası birlikte bir bütün oluşturmak için el ele tutuşma kararı vermiştir.

Bundan sonraki aşama bu birlikteliğin yapısal ve kalıcı olarak inşası aşaması olacaktır. Bu oranda da ikinci aşamanın uzun, sıkıntılı, iniş çıkışlı bir aşama olması kaçınılmazdır.

Hal böyle olunca, olup biteni, soruna sadece kendi açımızdan bakarak, yerel siyasi sorunlarımıza, çözümsüzlük ve içe kapalı tutum üzerine oturttuğumuz milliyetçi reflekslerimize başvurarak anlamlandırmak mümkün değildir.

Önümüzdeki dönemde Avrupa kamuoyu ve AB ülkeleri ne denli beşte biri Müslümanlardan oluşacak bir Avrupa'yı tartışarak içlerine sindirmek durumundaysa, biz de Kıbrıs, Ermeni sorunu gibi tarihi bagajlarımıza farklı bakmayı, ataerkil değerlerimizi koruma altında tutmaktan vazgeçmeyi öğrenmek, attığımız değişim adımlarının özünü sindirmek durumundayız.

Bu çerçevede krizlerin yaşanması muhakkaktır; ancak kriz aynı zamanda değişim sancısı demektir; önemli olan bu değişimi yönetmeyi ve sindirmeyi bilmektir.

Aynı çerçevede uluslar ve ülkeler arası siyasi gerginliklerin yaşanması da kaçınılmazdır; ancak her gerginlik yeni bir denge demektir; önemli olan bu dengelerin üremesine ağırlık koyabilmektir.

Yönetmenin, sindirmenin, ağırlık koymanın olmazsa olmaz koşulları "istikrar ve güç"tür.

İstikrardan ülkeden çıkacak tek sesi, güçten de kaba kuvveti anlamayın.

Bu çağda "istikrar çoğulculuğu, güç ise demokratik olgunluğu" ifade eder.

Nitekim Türkiye bu denli kısa sürede AB'yi kendisiyle müzakerelere başlamaya mecbur kıldıysa, bunu "demokratik bir hukuk zemini" üzerinde gerçekleştirdiği atılımlar sayesinde başarmıştır.

Bundan sonraki süreçte de durum farklı olmayacaktır.

Türkiye'nin çoğulcu bir yapı içinde kendi sorunlarıyla yüzleşme, tabularını yıkma, değişimi sindirme, faydacılıktan ilkesel bir duruşa geçme imkanları aynı zamanda dev bir güç olmasının da imkanlarıdır.

Önümüzde iki aşama var.

İlki bugüne kadar reformları gerçekleştirenlerin, bu reformlara maruz kalanların bu değişimi kendi parçası kılma sürecidir. Bu, "devlete fayda mantığını içeren pragmatist bir duruş"tan "topluma fayda bakışını içeren ilkesel bir duruş"a geçiş, buna ilişkin vizyon, rol ve kimlik üretme meselesidir. İktidar partisi başta olmak üzere, siyasi partiler ve kurumlar bu tür bir alıştırmayı yapma zorundadırlar.

İkincisi, bu ülke insanı ve aydınının kendisini MGK üyesi yerine koyup düşünmesi yerine, kendisiyle, toplumuyla, siyasi kültürüyle ve tarihiyle konuşması, hatta yüzleşmesi meselesidir. Kıbrıs, Ermeni meselesine ilişkin tabular bunların başında geliyor.

Bu iki süreç harekete geçtiği takdirde Türkiye dün olduğundan daha sıkı bir "bütünlük duygusu" üretir ve "dev bir güç" haline gelmeye başlar.

Buna şüphe yok...

Bu süreçlerin başlayacağına da şüphe yok...


21 Aralık 2004
Salı
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED