AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
P O L İ T İ K A
Bizi değil AB'yi ikna edin!

Başbakan, Konsey binasından otele döndü ve heyete, "Biz elimizden geleni yaptık, şimdi esbaba tevessül etmek lazım" dedi. Yorgunluk ve uykusuzluğa rağmen kimsenin gözünü uyku tutmadı. 41 yıllık rüyada gelinen zor nokta kâbus olmuştu.

Maliye Bakanı Unakıtan, metnin olumlu ve olumsuz yönlerini anlatan bürokratlara çıkıştı: "Kardeşim bizi değil, Avrupalıları ikna edin. Bırakın ekselanslığı!" Odada esen soğuk rüzgârı Erdoğan yumuşattı; ama bu çıkıştan memnun da olmuştu.

16-17 Aralık tarihleri arasında sadece iki gün tarihi Brüksel Zirvesi, Türkiye ve Avrupa tarihi için önemli bir dönüm noktasıyla sonuçlandı. Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye hakkında hazırladığı ve 6 Ekim'de yayınladığı İlerleme Raporu ile 16 Aralık arasında geçen sürede Türkiye'nin müzakere tarihi alacağı büyük ölçüde kesinleşmişti. Ancak, buna rağmen AB merkezinde Ankara'nın taleplerinin tam olarak yerine getirilmesi konusunda isteksizlik göze çarpıyordu.

Brüksel'e de işte bu belirsizlik ortamında gidildi.

Zirve öncesi ve ilk günde Başbakan Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve heyet, başta dönem Başkanı Jan Peter Balkenende olmak üzere gün boyu görüşmeler yaptı ve bütün muhataplarına Türkiye'nin hassa olduğu üç konuyu; tekrar tekrar anlattı. Tam üyeliğin kesin ifadelerle yer alması ve imtiyazlı ortaklık seçeneğinin metinde zikredilmemesi. Türk vatandaşlarına kalıcı derogasyon uygulanmaması ve Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanıma anlamına gelecek bir cümlenin metinde yer almaması….

İlk kriz, basın açıklaması

Bütün bu açık ve net taleplere rağmen 16 Aralık günü geç saatlerde Brüksel'de Türk heyetine ulaşan metin tam bir felaketti. Türkiye'nin hiçbir isteği karara yazılmamıştı.Arada o kadar frak vardı ki ertesi gün sorunun çözüldüğü saatlerde Erdoğan kendisine, "peki, siz ne istiyorsunuz?" diye soran liderlere, "Bizim isteklerimizi Hollandalılar size anlatmadı mı?" derken hayretini gizleyemeyecekti.

Üstelik, Balkenende, Perşembe gecesi liderlerin yemeğinden hemen sonra saat 23.00'de Türk tarafına iletmeden önce metni basına açıklayarak da taktik davranış sergilemişti. Bu tavır, Başbakan Erdoğan'ın canını çok sıktı. Açıklamanın hemen ardından bir araya geldiği Hollanda Başbakanı'na bu rahatsızlığını biraz da sert ifadeler kullanarak iletti.

Elimizden geleni yaptık arkadaşlar

Konsey'deki görüşmelerden bir sonuç çıkmamıştı. Erdoğan, 16 Aralık Perşembe gece yarısı otele döndü ve içeri girer girmez etrafındakilere, "Biz elimizden geleni yaptık, üzerimize düşeni de yerine getirdik. Artık esbaba tevessül etmek lazım!" Bu söz de gösteriyordu ki top artık AB kanadındaydı. O gece otele önce dışişleri bakanı Abdullah Gül girdi, gazetecilere doğru sakin ve donuk bir bakış atarak hızlı adımlarla odasına çaktı. Ardından da Başbakan Erdoğan… Medya lobide dizilmiş ve sadece bir cümle istiyordu. Erdoğan, çağrılara dayanamadı ve gazetecilerin yanına yürüdü. Herşey çok kötü gidiyordu ama yine de bütün gücünü toplayıp, tebessümle, "Görüşmelerimiz sürüyor. Teklifimizi verdik, neticeyi bekliyoruz. Hayırlı olsun" diyebildi. Sonra da odasına yöneldi.

Başbakan, önceden CHP'liler dahil heyetteki bütün milletvekilleriyle bir toplantı yapmıştı. Onlara, "Hassasiyetlerimiz yerine getirilmedi. Sadece kesin bir tarih verildi, hepsi bu kadar. Sizlerin görüşünü öğrenmek istiyorum" diye kısa bir konuşma yaptı. Milletvekilleri görüşlerini açıkladılar. Ak Partili Köksal Toptan'ın konuşması dikkat çekiciydi: "Sayın Başbakanım. Bu sadece, Türkiye Cumhuriyeti'nin değil, Türk-İslam tarihinin de en önemli olayıdır. Çok sakin ve sağduyulu olalım."

CHP'li Zeynep Damla Gürel de, "Masada oturmak problemli görünüyor. Ama unutmayalım kalkmanın da problemleri var. Mesela Kıbrıs konusundaki sıkıntılar o zaman da gündeme getirilecek" dedi.

Unakıtan'dan bürokratlara nutuk!

Başbakan yakın çalışma heyeti ve Dışişleri bürokratlarıyla da toplantı yaptı. Başbakan'ın yakın çalışma kadrosunda Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli, Egemen Bağış, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Ömer Çelik, Prof. Dr. Nabi Avcı, Dr. Yalçın Akdoğan, Mücahit Arslan ve Cüneyt Zapsu bulunuyordu. Dışişleri heyetinde ise, Müsteşar Ali Tuygan, yardımcıları Volkan Bozkır, Ertuğrul Apakan, AB Genel Sekreteri Murat Sungar, Roma Büyükelçisi Uğur Ziyal, Deniz Bölükbaşı, AB Daimi Temsilcisi Oğuz Demiralp, Lahey Büyükelçisi Tacan İldem, NATO Daimi Temsilcisi Ümit Pamir, Bakan Danışmanı Gürcan Türkoğlu, Levent Bilman, Ahmet Sever ve Dışişleri Sözcüsü Namık Tan bulunuyordu.

Metnin içeriği tartışılıyor ama açıklamalar pek tatmin edici olmuyordu. Dışişleri heyeti, bir yandan memnuniyetsizdi ama bir yandan da olası bir çözümsüzlük için metnin iyi tarafları olduğunu da anlatmaya çalışıyordu. İşte bu noktada sözü Maliye Bakanı Kemal Unakıtan aldı ve zaten gergin olan odada soğuk bir rüzgar estirdi: "Kardeşim!.. Bunları bize anlatacağınıza gidin Avrupalılara anlatın. Bizi ikna edeceğinize onları ikna edin. Biraz tavırlı olun. Bırakın bu ekselans gibi davranmayı!" Unakıtan'ın adeta bir nutuk gibi sessizce dinlenen sözleri, odada soğuk duş etkisi yaptı. Bürokratların suratı asılmıştı. Başbakan havayı yumuşatmak için gülmek zorunda kaldı ama Maliye Bakanı'nın sözleri hoşuna gitmişti.

Aslında, zirve boyunca açığa çıkmasa da bu tür görüşmelerde hep olduğu gibi, Dışişleri heyetinde milletvekillerine karşı küçük de olsa bir reaksiyon vardı. Mesela, bazen masaya oturuma sırasında başbakanın yakın çalışma ekibinin dışındaki milletvekillerine yer vermeme durumları da yaşanıyordu.

Hariciyeciler, bu kadar kalabalık gelinmesinin diplomatik teamüle uygun bulmuyorlardı. Hatta bu konudaki rahatsızlığını ortalıkta açıkça söyleyen diplomatlar da vardı.

'Ya hamiledir, ya değildir!'

Durum değerlendirilmesi yapılıyordu. Herkes açıklanan metnin ne anlama geldiği üzerine konuşuyordu. İyi mi kötü mü? Tuzak var mı, yok mu? Bir ara sözü eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış aldı. Uzun cümlelerle, bu gibi durumlarda siyah ya da beyaz olması gerektiğini gri bir görüntünün olamayacağını anlatıyordu. Ama bir türlü istediği örneği verememişti. Sonra birden bire aradığı cümleyi buldu: "Uzun lafın kısası, kadın ya hamiledir ya da değildir!"

Bu söz, o ana kadar gergin duran heyette sinirlerin boşalmasına yetti. Başta Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül olmak üzere bütün heyet dakikalarca gülüştü. Yakış ise, hala durumu izah etmeye çalışıyordu.

Saat epeyi ilerlemişti. Herkes yorgundu ama gözler özellikle Erdoğan'daydı. Çevresinden sürekli olarak, "Efendim artık siz uyusanız" şeklinde ricalar geliyordu. Başbakan sonunda dayanamadı: "Yahu, hem uyu diyorsunuz, hem de odadan çıkmıyorsunuz. Gidin de uyuyayım!"

Bu cümle de gecenin son kahkahalarını attırdı. Heyet çekildi, Erdoğan sadece 3 saat sürecek uykusuna daldı.

Ancak o gece uykuya dalan heyet üyelerinin gözünü, yorgunluğa rağmen kolay uyku tutmadı. Herkes, "41 yıllık emekler boşa mı çıkıyor" kabusunu görüyordu. Böyle bir olumsuz sonucun içerideki ve dışarıdaki etkilerini düşünmek uykuları daha da kaçırıyordu.

Başbakan'ın çevresi o gece özetle, "sonuna kadar savaşalım, sonra kararımızı veririz" noktasında bulunuyordu.

'İmzamızı unutmayın Sayın Erdoğan!'

Konsey'in kapanış toplantısına konuşan Başbakan Erdoğan, altını çizerek şu cümleyi kayıtlara geçirdi. "Bu karar asla bizim Kıbrıs Rum Kesimi'ni tanıdığımız anlamına gelmemektedir. Bunun çok iyi bilinmesini istiyoruz! Bu sözler, zirveden istediğini alamayan Rum Kesimi Lideri Tassos Papadopulos'un ağırına gitti. Söz alıp, "Türkiye müzakere tarihi veren kararın altında bizim de imzamız bulunduğunu unutmayın Sayın Erdoğan" dedi. Çok umutlanmasına rağmen tanınma kararı çıkartamayan Rum Liderin bu sözleri, zirvenin dramatik anlarından birisi olarak tarihe geçti.

Masadaki viski gitti portakal suyu geldi

Zirvenin son toplantısında bütün liderler bir masanın etrafında toplandılar. Dışişleri bakanları da aynı salondaydı. Adet olduğu üzere her liderin önündeki kadehlere viski konuldu. Erdoğan'la Gül'ün önünde de viski vardı. Sonra, görevliler birdenbire hareket geçti ve kadehler değiştirildi. Türkiye Başbakanı ve Dışişleri Bakanı'nın önündeki viskiler kaldırılmış yerine portakal suyu gelmişti. İlginç olan, kimse görevlilere bardakların değiştirilmesi için uyarıda bulunmamıştı. Heyette bulunanlar birbirlerine tebessüm ederek, "Avrupa, Türkiye'yi anlamaya başladı" yorumunu yaptılar.

YARIN: İşte Erdoğan'a tarihi resti çektirten teklif




21 Aralık 2004
Salı
 

Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED