T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü Ş Ü N C E   G Ü N D E M İ 27 OCAK 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Yusuf KAPLAN


IRAK, İRAN ve ÇİN: Yeni bir küresel ittifaka doğru

"Demokrasi getiriciler korosu"nun tüm iddialarının aksine, ABD, Irak'ta seçimlerin yapılmasını engellemek için her yolu denemişti. Irak seçimleri, Ayetullah Ali Sistani'nin başını çektiği kitlesel sessiz direniş hareketi sonrasında yapılmak zorunda kalındı.

İmparatorluğu genişletmek ve İsrail'in güvenliğini sağlamak
   JOSHUA FRANK

  NOAM CHOMSKY*
ABD Başkanı George Bush, geçen ay yapılan Irak seçimlerini, "Irak'ın demokrasi yürüyüşünde büyük bir köşetaşı" olarak nitelendirdi. Irak seçimleri, gerçekten de köşetaşı; ama hiç de Washington'ı memnun edecek türden bir köşetaşı değil. Bush ve Blair'in Irak'ın işgaline ilişkin bildik açıklamalarını bir kenara bırakarak olayın tarihini kısaca bir gözden geçirelim.

Bush ve Blair, Irak'ı işgal ettiklerinde, gerekçe olarak "tek bir sorun"u tekrarlayıp durdular: Irak'ın kitle imha silahlarını yok etmek!

ABD, IRAK'TA SEÇİM YAPILMASINI İSTEMİYORDU

Ama aradan birkaç ay geçmeden, aslında sorunun Irak'ın kitle imha silahları meselesi olmadığını söylemeye başladılar. Irak'ın işgalinin gerçek gerekçesinin, Başkan Bush'un Irak'a ve Ortadoğu'ya demokrasi getirmek diye telaffuz ettiği "Mesihçi misyon" olduğu ortaya çıktı. Irak seçimleri meselesine gelince, zamanlaması bir yana, "demokrasi getiriciler korosu"nun tüm iddialarının aksine, ABD, Irak'ta seçimlerin yapılmasını engellemek için her yolu denemişti.

Irak seçimleri, Ayetullah Ali Sistani'nin başını çektiği kitlesel sessiz direniş hareketi sonrasında yapılmak zorunda kalındı. Bölgeyi çok iyi bilen bütün gözlemciler, The Financial Times'ın editörlerinin yazdıkları şu tespite katılmakta tereddüt etmeyeceklerdir: "ABD'nin kontrolündeki işgalci Irak yönetiminin seçimlerin yapılmaması konusunda geliştirdikleri üç ayrı öneriyi reddeden Ayetullah Ali Sistani'nin ısrarlı çabaları nedeniyle Irak'ta seçimler yapılabilmiştir."

IRAK HALKI, AMERİKA'NIN DERHAL ÇEKİLMESİNİ İSTİYOR

Eğer seçimleri ciddiye alıyorsanız, o halde bilin ki, seçimler, halkın iradesini dikkate almanız gerektiği anlamına gelir. Bu durumda, işgalci gücün, kendisine sorması gereken hayatî soru şudur: "Irak halkı, bizim burada olmamızı istiyor mu?" Bu soruya verilen cevap konusunda yeterli bilgiye ve veriye sahibiz. Bu konuda önemli bir kaynak, İngiliz Savunma Bakanlığı'nın geçtiğimiz Ağustos ayında Irak'taki üniversite hocalarına yaptırdığı, sonra da İngiliz basınına sızdırdığı bir kamuoyu araştırmasıdır. Buna göre, koa-lisyon askerlerinin Irak'ta bulunmasına Irak halkının % 82'si "şiddetle karşı" çıkarken; yalnızca % 1'i, Irak'ta güvenliğin koalisyon askerleri tarafından sağlandığına inanıyor.

[Amerikan yönetimine yakınlığıyla bilinen-YK] Washington'daki The Brookings Institute'ün araştırmacılarının Kasım ayında hazırladıkları bir araştırma raporunda ise, Irak halkının % 80'inin "Amerikan askerlerinin en kısa zamanda Irak'tan çe-kilmesini istedikleri" belirtiliyor. Diğer kaynaklar da, üç aşağı beş yukarı benzer sonuçlar veriyor.

Hâl böyle olunca, koalisyon askeri, kontrol edebilecekleri askerî bir güce sahip kukla bir rejim kurmak için çırpınıp durmak yerine, Irak halkının talebini yerine getirerek Irak'tan çekilmek zorundadır. Ancak Bush ve Blair, çekilme takvimi belirlemek yerine, hedeflerini gerçekleştirmek için zaman kazanmanın yollarını araştırmakla meşgul.

ABD, ORTADOĞU'DA ASLÂ DEMOKRASİ İSTEMEZ!

ABD'nin, egemen ve az çok demokratik bir Irak'a tahammül edemeyeceğinin önemli bir nedeni var: Israrla ve inatla savunulan doktrinle çeliştiği için, bu mesele aslâ gündeme getirilmek istenmiyor. Eğer Irak, Hint Okyanusu'nda olsaydı ve ana ihracat maddesi de petrol değil de, mesela salatalık olsaydı, ABD'nin Irak'ı işgal etmeyeceğine inanmamız isteniyor bizden.Oysa, apaşikâr gerçek şu: Irak'ı işgal etmek, dünyanın kontrol edilmesinde hayatî bir basamak işlevi gören küresel enerji kaynaklarının Amerika tarafından kontrol edilmesini çok kolaylaştıracaktır.

Hâl böyle olunca, Irak'ın egemen ve demokratik bir ülke olduğunu düşünün. Ve kendi çıkarlarına uygun politikalar geliştirdiğini ve hayata geçirdiğini tahayyül edin. Tabiî bu olacak bir şey değil ABD için.

BÜYÜK Şİİ HATTI: PETROLÜN YENİ EFENDİLERİ

Çünkü bu durumda, Irak'ın petrolünün büyük bir bölümünün bulunduğu Irak'ın güneyindeki Şii nüfus, belirgin bir şekilde ülkeye hâkim olacak ve Şiî İran'la dostane ilişkiler kurmaya başlayacak. Zaten, İran'la çok sıkı ve iyi ilişki hâlindeler. Irak'ın güneyini kontrol eden milislerden oluşan Bedir Tugayı, İran'da eğitilmiştir. İran'da yetişen Ayetullah Sistani de dahil, Irak'ta bir hayli etkili Şii liderin İran'la uzun bir geçmişe dayanan ilişkileri var. Kaldı ki, Şiîlerin hâkim olduğu geçici Irak hükümeti, İran'la ekonomik ve muhtemelen askerî ilişkler kurmaya çoktan başladı bile.

Dahası, Suudî Arabistan sınırı boyunca uzanan geniş bölgede, dikkate değer oranda ve çok bilinçli bir Şiî nüfus var. Irak'ta bağımsızlık yönünde atılacak bir adım, Şii-yoğunluklu bu bölgede de özerk ve adil bir sistemin kurulması çabalarını hızlandıracaktır. Ayrıca bu bölge, Suudi Arabistan'ın petrolünün çoğunun bulunduğu bir bölgedir.

YENİ BİR KÜRESEL İTTİFAK

Sonuç, Irak, İran ve Suudi Arabistan'ın petrol bölgesine yayılan halklar arasında "gevşek" de olsa Washington'dan bağımsız bir ittifakın kurulması, dolayısıyla dünyanın petrol yataklarının büyük bölümünün Şii ittifak tarafından kontrol edilmesi olabilir. Bu tür bağımsız bir bloğun, İran'ın önderliğinde, Çin ve Hindistan'la birlikte büyük enerji projeleri geliştirmeleri hiç de ihtimal dışı değildir.

Bu durumda, İran, ABD'den bağımsız hareket edemediğini düşünen Batı Avrupa'yla ilişkilerini gözden geçirerek en düşük düzeye çekecektir. Bu arada, Çin de böylesi bir konjonktürde ABD tarafından tehdit edilmekten kurtulmuş olacaktır. ABD'nin Çin'den bu kadar ürkmesinin en önemli nedenlerinden biri budur. Çin, hâlihazırda İran'la ilişkilerini yoğunlaştırmış; ve hatta Suudi Arabistan'la bile askerî ve ekonomik ilişkiler kurmuş durumda.

Öte yandan, başını Çin ile Rusya'nın çektiği, ileride kısa bir süre içinde, muhtemelen Hindistan, Kore ve diğer ülkelerin de içine alınacağı Asya'da bir enerji güvenlik hattı oluşturuldu. Eğer İran da bu yöne doğru kayarsa, bu güvenlik hattı, yeni bir küresel ittifakın kaynağı olabilir. Egemen bir Irak ve muhtemelen büyük Suudi enerji kaynakları da dahil, bütün bu gelişmeler, Washington için tam bir kâbus olacaktır.
*Noam Chomsky, dilbilimde (linguistik) devrim yapan Amerikalı düşünür; M.I.T.'de dilbilim profesörü.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi