T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Z A M A N D A   Y O L C U L U K 16 OCAK 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

ZAMANDA YOLCULUK
Ali Murat GÜVEN

İncirlik'in skandal casusu

Hani, Pentagon yetkilileri, son dönemlerde Ortadoğu'nun bağrına çöreklenmelerinin verdiği şımarıklıkla, "Türkiye'deki üslerimiz olsa da olur olmasa da, Ankara bu üslerin önemini gereğinden fazla abartmasın" diye tafra yapıyor ya, aynı çevreler çeyrek yüzyıl önce sözkonusu tesisler için ABD'nin uluslararası itibarını bile feda etmeye hazırlardı.

Bundan tam 46 yıl önce, İncirlik Hava Üssü'nde CIA adına çalışan Amerikalı casus uçağı pilotu Francis Gary Powers, SSCB semalarında cirit atarken beklenmedik biçimde yakayı ele vermiş ve soğuk savaşın en gerilimli günlerinde Kremlin'den gelen ağır eleştiriler nedeniyle Ankara'nın aylarca soğuk terler dökmesine neden olmuştu.

Yakın tarihin sayfalarından çekip çıkardığımız bu haftaki hikâyemiz, uluslararası güç oyunlarında tam da "Filler tepişir, çimenler ezilir" deyişini doğrular nitelikte... Bu hikâyedeki "filler" Başkan Dwight Eisenhoover yönetimindeki ABD ve Nikita Kruşçev'in liderliğindeki SSCB... "Çimen" ise kanlı bir askerî ihtilâli yaşadığı günlerde üstüne üstlük uluslararası bir casusluk skandalının da tam orta yerinde sıkışıp kalan Türkiye...

Dönemine göre birer teknoloji harikası olarak kabul edilen U-2'lerden Amerikan askerî istihbaratının elinde yalnızca bir kaç adet bulunuyordu.
Yıl 1960, dünyayı yöneten iki süper güç arasındaki soğuk savaşın zirve dönemi. Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon, ezelî (ama şimdilerde artık ebedî olmayan) rakibi SSCB'nin askerî alanda gerçekleştirdiği teknolojik atılımları tez elden öğrenebilmek için bütün istihbarat imkânlarını seferber etmiş durumda. O tarihte Sovyet topraklarından yerel casus temin etmek ya da ülkeye Amerikan casusu sokmak hiç de kolay bir iş değil. Bu yüzden, istihbarat toplama faaliyetleri genelde sınır ötesine kısa süreli kara ve hava operasyonları yapılarak yürütülmekte. Dönemine göre birer teknoloji harikası durumundaki "Utility-2" (Kısaca U-2) uçakları da bu istihbarat oyununun en gözde oyuncağı durumundalar. Amerikalılar, bütün resmî kayıtlarda "meteoroloji araştırma uçağı" olarak tanımlanan bu gelişmiş hava taşıtlarıyla Sovyet hava sahasına sızıyor ve yeni kurulan ne kadar askerî tesis varsa hepsinin fotoğraflarını çekiyorlar.

Powers'ın pilot kimliği...

2500 dolarlık fedailer

U-2'lerin en büyük teknolojik üstünlüğü, bunların 20-24 bin metre gibi Sovyet radarlarının kolay kolay yakalayamayacakları bir irtifada uçabilmeleriydi. Bu yüzden de "Kızılların Ülkesi"ne ardarda pek çok başarılı sefer yapıldı ve uçaklar her seferinde üslerine salimen dönmeyi başardılar. Uçuşlar sırasında toplanan bilgi ve belgeler ise tek kelimeyle müthişti. Başkan Eisenhoover, meslektaşı Kruşçev'in uçsuz bucaksız imparatorluğunda savunma ya da saldırı stratejilerini geliştirmek adına her ne yapılıyorsa, bunlara ilişkin harita ve fotoğrafları en geç 48 saat sonra Beyaz Saray'daki çalışma masasının üzerinde bulabilmekteydi. Özellikle de karadan atılan yüksek menzilli güdümlü füzelerin kaydettiği son gelişmeleri gösteren paha biçilmez nitelikteki istihbarat bilgilerinden Washington'daki bütün yetkililer fazlasıyla memnundu.

POWERS'IN 'ACİL DURUM' ÇANTASI: Rus köylüleri tarafından yakalandığında, Powers'ın elindeki çantadan değişik dillerde yazılmış bir yardım çağrısı, bir suikast silahı ile acil durumlarda rüşvet olarak dağıtmasını sağlayacak bol miktarda para ve hediyelik eşyalar çıkmıştı. Bu paralar arasında o dönemde tedavülde olan 50'lik Türk Lirası banknotları da mevcuttu.
Öte yandan, U-2 gibi uzun mesafelerde yakıt ikmal sorunu bulunan bir uçağın, hedefi Sovyet toprakları olan bir uçuşta doğrudan doğruya ABD'den ya da NATO'ya bağlı Batı ve Orta Avrupa ülkelerinden hareket etmesi imkânsızdı. Amerikalıların U-2 görevlerinde verimli şekilde kullanabilecekleri tek bir müttefik ülke söz konusuydu, o da Türkiye. Pentagon'un elinde yalnızca birkaç tane bulunan bu gizemli "meteoroloji uçakları", 1950'lerin sonlarından itibaren sessiz sedasız biçimde Adana-İncirlik Üssü'nde konuşlandırılmaya başlandı.

İşte, Francis Gary Powers da hikâyeye de bu noktadan itibaren dahil olacaktı. Hava kuvvetlerinde pilot teğmen olarak görev yaparken CIA'den aldığı teklifle 1959 yılında Türkiye'ye tayin olan Powers, eşiyle birlikte İncirlik kasabasına yerleşti ve sır gibi saklanan görevini ifâ etmek üzere diğer bir kaç pilotla birlikte özel bir eğitim programına alındı. Ekipteki ilk ürküntü duygusu, Amerikalı subayların görevin muhtemel riskleri konusunda kendilerine verdikleri bilgileri dinlerken ortaya çıktı. Powers, bu brifinglerden birinde, "Pekiyi, günün birinde Sovyet topraklarına zorunlu iniş yaparsak, oradaki sorgumuzda neler söyleyeceğiz? Bildiklerimizin ne kadarını anlatmalı, ne kadarını kendimize saklamalıyız?" diye sordu. Grup komutanı Albay Shelton'un bu soruya cevabı oldukça kısa ve netti: "Her şeyi rahatlıkla anlatabilirsiniz, çünkü onlar zaten sizi konuştururlar."

Bu cevap, İncirlik'teki bütün U-2 pilotlarında soğuk duş etkisi yapmıştı. Tedirginliği hisseden Shelton, bunun üzerine ekibine şu "rahatlatıcı" bilgiyi vermek zorunda kalacaktı: "Bu tür acil durumlar için size, içinde bir çok yararlı malzemeler bulunan bir çanta vereceğiz. Silahlar, gerektiğinde rüşvet olarak dağıtılmak üzere paralar, hediyelik eşyalar, değişik dillerde yardım çağrıları... Ayrıca çantada gümüşten yapılma bir de dolar var. Doların içi siyanürle dolu. Sovyet topraklarına düştüğünüz anda eğer hâlâ sağ durumdaysanız, Kızılordu askerleri size ulaşmadan önce o siyanürü içerek intihar etmenizi öneririm. Bu hepimiz için çok daha iyi olacaktır. Çünkü yakalandığınızda sizin varlığınızı asla kabul etmeyeceğiz."

Tıpkı 1970'lerin kült TV dizisi "Görevimiz Tehlike"deki ekibin çalışma koşullarını hatırlatan bu son cümle pilotları teskin etmek şöyle dursun daha fena hırpaladı, ancak diğer görev arkadaşları gibi Powers da 700 dolar tutarındaki sıradan teğmen maaşından sonra 2500 dolarlık bir aylığa terfi ettiği bu yeni işini öyle kolay kolay reddetmeyi göze alamayacaktı. Ve çok geçmeden İncirlik'ten SSCB topraklarına yönelik gizli U-2 uçuşları başlatıldı. Yalnızca bir avuç üst düzey yetkilinin bildiği bu göreve "Operation Overflight" (Yüksek Uçuş Operasyonu) adı verilecekti.

Francis Gary Powers'ın KGB yetkilileri tarafından tutuklandıktan sonra çekilen ilk fotoğrafı...

En riskli uçuş

Powers ve arkadaşları İncirlik'teki üssün içinde ayrı bir binada yaşamakta ve bu gizemli grup çok gerekmedikçe diğer subaylarla hiç bir diyaloğa girmemekteydi. Ekip, o tarihlerde uluslararası hava hukuku açısından kesin bir suç oluşturan bu kayıt dışı seferleri defalarca başarıyla gerçekleştirdi. Ta ki 1 Mayıs 1960 sabahına kadar...

30 Nisan günü, Albay tarafından acil koduyla görüşmeye çağrılan genç adam, ondan "Bu defaki uçuş öncekilerden çok daha uzun sürecek, rotanız Türkiye'den havalanıp tekrar geri dönmeye uygun değil. O yüzden Peşaver'den uçacaksınız. Birlikte Afganistan'a gidiyoruz, hemen hazırlanın" emrini aldı. Shelton ve pilotu birkaç saat sonra Pakistan'a doğru gitmekte olan bir askerî uçaktaydı.

Powers, Peşaver'deki üste alelacele yeni uçuşuna hazırlandı. Bu defaki hedef, Sovyet topraklarını güney-kuzey yönünde boydan boya katetmek ve 66. paraleldeki Norveç üssü Bodoe'ye inmekti. Yetkililer, bunun, soğuk savaş tarihinde ilk kez gerçekleştirilecek olan son derece iddialı bir deneme olduğunu hatırlattılar kendisine. 9 saat sürmesi planlanan uçuşta katedilecek olan toplam yol 6000 km'ydi ve bunun 4700 km'lik bölümü, yabancı bir askerî araç gördükleri anda onu gözlerini bile kırpmadan yok edecek olan Sovyet birliklerinin başının üzerinde gerçekleşecekti.

32 yaşındaki teğmen, bir an için devletinin kendisini 2500 dolar karşılığında sürdüğü bu görevin risklerini düşünüp içten içe ürperdi. Ancak artık böyle bir emre itiraz edebileceği noktayı çoktan aşmış durumdaydı.

Peşaver'de hazırlıklar sürerken, Türkiye, Pakistan ve Almanya'daki ajanları sayesinde bir süreden beri U-2'lerin varlığından haberdar olan Kremlin ise öfkeden iyice bilenmiş bir hâlde tetikte bekliyordu. Pentagon'un, üzerinde hiç bir tanıtıcı işaret bulunmayan yeni bir casus uçağıyla ülkesinin hava sahasında çeşitli fırıldaklar çevirdiğini öğrenen Kruşçev'in bu konuda Sovyet Hava Kuvvetleri komutanına verdiği emir açık ve kesindi: "Bu Amerikan kuşunu gördüğünüz yerde hemen yok edecek, enkazını da bana getireceksiniz!"

Ne CIA ne de Amerikan askeri istihbaratı, Rus uçaksavar füzelerinin o sıradaki en yüksek menzilinin ne kadar olduğunu tam olarak bilmemekteydi. Bunu öğrenmenin ise tek yolu vardı, o da Rusların önüne yüksek irtifada uçan bir yem koymak... Powers, böylesine uzun ve riskli bir rota üzerinde saatlerce uçurularak, yöneticiler tarafından kendisinden daha değerli bir askerî bilgiye ulaşma adına kurban edildiğini ancak yıllar sonra kavrayabilecekti.

Topraklarına giren U-2'yi radardan bir süre sabırla izleyen Sovyet yetkilileri, sonunda füze rampalarına ateş emrini verdiler.

Güçlü bir patlama sesiyle sarsılan Powers, önce her pilot gibi uçağını kurtarabilmek için mücadele etti. Ancak, heybetli U-2'sinin işi tamamen bitmişti. Motorları duran aracın yeryüzüne doğru tıpkı bir taş gibi düştüğünü görünce durumu çaresizce kabullendi ve "acil durum çantası"nı göğsüne sıkıştırıp ayrılma mekanizmasını harekete geçirdi.

Sverdlosk yakınlarındaki bir devlet çiftliğinde çalışan Rus köylüler onu yerde paraşütünün arasında kıvranırken bulduklarında, saat sabah 06.00 sularıydı. Bütün ülke, birkaç saat sonra başlayacak olan 1 Mayıs İşçi Bayramı törenlerinin hazırlıkları için uykudan uyanıyordu. Çiftliğe inen yabancının Amerikalı bir subay olduğunu farkeden işçiler, önce silahını ve çantasını aldılar, ardından da onu yaka paça sürükleyip bölgedeki askerî yetkililere teslim ettiler. ABD, SSCB ve Türkiye'nin yanısıra bütün dünyayı aylarca meşgûl edecek olan Powers casusluk dâvâsı da böylelikle başlamış oluyordu.

Powers'ın Moskova'daki yargılaması 17 Ağustos 1960'da başladı ve üç gün sonra tamamlandı. Sonuç, 10 yıl hafifletilmiş hapisti.

Beyaz Saray sorumluluğu üstleniyor

Acil durum prosedürüne göre, Powers'ın yere dokunduğu anda yetkililerin işini kolaylaştırıp intihar etmesi gerekiyordu. Ama o bu yola başvurmadı. O yüzden de sonraki yıllarda Amerikalıların bir bölümü tarafından "kahraman" olarak anılırken, diğer bir bölümünün gözünde de "korkak bir çaylağa" dönüşecekti.

Sovyet yetkilileri tutsak pilotu günde yaklaşık 10 saat olmak üzere, tam 19 gün boyunca sorguladılar. O da olabildiğince diplomatik bir dille bütün bildiklerini anlattı. Bu arada Türkiye'nin -son uçuş hariç- bu tehlikeli oyunda ister istemez ABD'nin yardım ve yatakçısı olduğu gerçeği de ayan beyan gün yüzüne çıktı.

Kremlin, 3 Mayıs sabahı olayı dünya kamuoyuna açıkladığında son 48 saattir durumdan haberdar olan Amerikan yönetimi, ilk aşamada bunu inandırıcılıktan son derece uzak bir açıklamayla karşılamaya çalıştı. "İncirlik'ten kalkan bir meteoroloji uçağı, bilinmeyen bir nedenle kaybolmuştu. Pilotundan haber alınamayan uçağın bir kaza sonucu SSCB hava sahasına girme ihtimali de olabilirdi."

Benzer türde açıklamalar 9 Mayıs'a dek sürdü. Ancak, kurt politikacı Kruşçev'in karşısında bu tür kaypak savunmalarla bir yere varamayacağını anlayan Eisenhoover, sonunda eski bir asker olarak kendisine yakışanı yapacak ve şu tarihî açıklamayla olaydaki sorumluluğu bütünüyle üzerine alacaktı:

"Devletimi ve hür dünyayı âni bir saldırıya karşı koruyabilmek, düşmanın geliştirdiği yeni saldırı sistemlerini önceden haber alıp buna karşı savunma mekanizmaları geliştirebilmek amacıyla U-2 uçaklarının SSCB toprakları üzerinde gözetleme görevine çıkması emrini ben verdim. 1947 tarihli ulusal güvenlik yasasına dayanarak verdiğim bu emrin bütün sorumluluğu da yine bana aittir."

Francis Gary Powers'ın Moskova'daki Sendikalar Evi'nde gerçekleştirilen, uluslararası medyanın büyük ilgi gösterdiği mahkemesi 17 Ağustos 1960 tarihinde başladı ve üç gün sürdü. Genç subayın annesi, babası ve eşi de duruşmaları izlemek üzere başkentteydi. Ayrıca, sanığın tutuklanışı sırasında yanında bulunan bütün casusluk alet-edevatı ve uçağının enkazı da yine Moskova'da kurulan özel bir sergide, dünyanın dört bir tarafından gelen basın mensuplarının incelemesine sunuldu. Kremlin, bu olayın her yönünü dört dörtlük bir karşı propaganda aracı olarak sonuna kadar kullanmaya kararlıydı.

"Gösteri"ye çok iyi hazırlandığı gözlenen Sovyet yargısı da Powers'ın yalnızca işini yapan sıradan bir memur olduğunu ve onu asla hedef olarak görmediklerini altını çizerek vurgulamakta, asıl suçlunun emperyalist Amerikan yönetimi ve ona hizmet eden CIA başkanı Edgar Dulles olduğunu belirtmekteydi. Başsavcı General Rudenko tadını çıkara çıkara okuduğu iddianamesinde Beyaz Saray ve CIA'in yanısıra, işbirlikçi olmakla itham ettiği Türkiye'yi de bol bol suçladı. O sıralarda 27 Mayıs İhtilâli'nin doğurduğu kargaşayla uğraşmakta olan Türkiye'nin ise seçimle gelmiş başbakanını asma hesapları yapmaktan bu gibi ağır suçlamalara derli toplu cevaplar verebilecek ne zamanı, ne de diplomatik kapasitesi mevcuttu!

Sonuçta Powers, "SSCB'nin sahip olduğu insancıl ceza sisteminin bütün dünyaya gösterilmesi" amacıyla, duruşma yargıcı tarafından 3 yılı hücrede, kalan 7 yılı da bir toplama kampında geçmek üzere 10 yıl hapis cezasına çarptırılacaktı. Bu ise işlediği suçun niteliğine göre gerçekten de insaflı sayılabilecek bir cezaydı. Genç adam kararın açıklanmasından sonra Moskova'dan 250 km. uzaklıktaki Validimir Cezaevi'ne gönderildi ve oradaki 9 metrekarelik hücresinde yaklaşık 18 ay geçirdi.

Powers'ın uluslararası bir krize yol açan uçuşu, bu uçakların da en son seferi oldu ve bir daha hiç bir U-2, casusluk amacıyla yabancı bir ülkenin -en azından SSCB'nin- toprakları üzerinde uçmadı.

Kaderin geç kalmış hesaplaşması

Olayı eşsiz bir propaganda malzemesi olarak tepe tepe kullanan Ruslar için Powers'ın bu yöndeki önemi zaman içinde gitgide azaldı. Öyle ki Kruşçev olaydan bir buçuk yıl kadar sonra görüştüğü bir Amerikan gazetecisine, "Onu bir kurban olarak görüyoruz, uygun bir fırsat doğarsa ülkenize geri gönderebiliriz" şeklinde bir açıklama dahi yapacaktı. Sonunda da 9 Şubat 1962 sabahı KGB'den bir albay tarafından ziyaret edilerek kendisine büyük müjde verildi: ABD'de casusluktan yakalanıp hüküm giyen Rus vatandaşı Rudolf Abel ile takas edilecekti. O gece valizini hazırladı ve ertesi gün uçakla Doğu Berlin'e getirilerek Glienick Köprüsü üzerinde Abel ile değiştirildi.

Bir Sovyet ajanının köprünün üzerinde Powers'tan ayrılırken söylediği şu sözler, sonraki yıllarda anılarını kaleme aldığı kitaba da aynen geçecekti: Ajan, onunla yaptığı son konuşmada, "İkinci kez bize dost olarak gelin Bay Powers" diye seslendi. Powers da gülerek "Söz veriyorum, bir dahaki sefere turist olarak geleceğim" diye cevap verdi. Ancak bu cevaptan sonra ajanın yüzündeki ciddi ifadede hiç bir değişiklik olmadı ve konuşmasını, "Turist olarak demedim Bay Powers, dost olarak dedim" sözleriyle tamamladı.

Ülkesine döndüğünde çeşitli kahramanlık madalyaları ve üstün hizmet nişanlarıyla taltif edilen Powers, hayatının sonraki yıllarında ise CIA'den ve bu tür alengirli işlerden uzak durarak sivil helikopter pilotluğu yapmaya başladı. Zaman zaman medyaya mülâkatlar verdi, anılarını yazdı, sonradan bu anıların film haklarını Hollywood'a da sattı ve hayatı 1976 yılında bir televizyon filmine konu edildi. Kitabında, son derece iyi vakit geçirdiğini söylediği Türkiye'ye ise bir daha hiç gelmedi. Muhtemelen yetkililerin de kendisinden istediği bir şeyi yerine getirerek, kendi halinde münzevî bir hayata gömüldü.

Ancak, kaderin kendisiyle
1 Mayıs 1960 sabahından yarım kalan bir hesabı vardı. Âdeta uçan bir tankı andıran U-2'sinin içinde güdümlü füzelerle vurulmasına karşılık yere sağ salim inmeyi başaran ve üstlerinin verdiği emri uygulayıp intihar etmek yerine hayata tutunmayı seçen bu ilginç adam, iadesinden tam 15 yıl sonra, 1 Ağustos 1977 günü Los Angeles'te helikopter pilotu olarak çalışırken meydana gelen bir iş kazasında yere çakılarak hayatını kaybetti. Hesap asıl şimdi tamamlanmıştı.

  Zamanda Yolculuk diğer bölümler
  • Pîri Reis'in bir sırrı mı varmış?
  • Barış'ın en muhteşem konseri
  • 'İyi ki Sultanahmet'i bombalatmamışım!'
  • 'Cinnet kampı'nda 72 saat
  • Sahte Ramses'in izinde
  • 'Lanetli kız' balonu söndü
  • İnternet, 'yalan'da sınır tanımıyor
  • 'Cehennem' gerçek, ama 'sesleri' değil!
  • 'Efsane cin' enselendi
  • Medya tarihinin ilk 'yalan haber'i
  • Vahşetin filme aktarıldığı o an
  • Kimya tarihinin en trajik hatası
  • Dracula'nın İstanbul'a gömülen başı
  • Montezuma'nın bedduası
  • Kur'an-ı Kerim Ay'a nasıl gitti?
  • Dünyanın en iyi korunan 'taşları'
  • 'Efsane otomobil'e dokunmak
  • Ölümün en soğuk yüzü
  • Limitiniz doldu Bay Karun!
  • Tarihi tersyüz eden duvar resimleri
  • Osmanlı, 'Zapata'nın ülkesi'ni bile...
  • Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi