T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
S İ N E M A | 27 OCAK 2006 CUMA | ||
|
Son yıllarda, kendisini efsaneye dönüştüren ilk dönem filmlerine göre nisbeten daha mutevazı öykülere yönelen Steven Spielberg, merakla beklenen yeni filmi 'Münih' ile hayranlarına 'siyasal sinema'nın gösterişli bir örneğini sunuyor.
1972 Münih Yaz Olimpiyatları'na katılan İsrailli sporcu kafilesinden 11 atlet, "Kara Eylül" adlı bir Filistinli komando grubu tarafından öldürülür. Bunun üzerine MOSSAD, geleneksel "dişe diş kana kan" taktiğiyle misilleme yapmak üzere vurucu ajanlarından oluşan beş kişilik bir ekip kurar ve elemanlarını eylemin elebaşlarının bulunabileceği istihbaratını aldığı adreslere yollar. Bu operasyona da "Tanrının Gazabı" gibi iddialı bir isim verilecektir. Bir süredir "Süper prodüksiyonlardan sıkıldım, mütevazı projeler üzerinde çalışacağım" diyerek kendisini efsaneye dönüştüren ilk dönem filmlerine göre nisbeten daha sakin öykülere yönelen Steven Spielberg, merakla beklenen son filmi "Münih" ile onu bir markaya dönüştüren "gösterişli sinema"ya yeniden dönüşünün işaretlerini veriyor. 2003 yılındaki "Havalimanı" ve 2004'deki "Dünyalar Savaşı"yla bu filmlerden aşırı yüksek beklentileri olanları bir ölçüde hayalkırıklığına uğratan üstat, görünen o ki "Schindler'in Listesi"nden yıllar sonra bir kez daha mensubu olduğu camiaya ilişkin spekülatif bir konuya değinerek gişe şansını garantiye almayı planlamış. Ve şu ana kadar görüldüğü kadarıyla da en azından ABD'de bu hedefine ulaşmış durumda. Film, Atlantik'in ötesinde çok beğenildi, iyi gişe yaptı ve gösterime girdiği geçen Aralık ayından bu yana da gayet olumlu eleştiriler aldı.
Gerçek MOSSAD'çılara göre "taraflı" Ancak Spielberg, dengeli bir yaklaşım getirmeye çalıştığı bu öyküyü "duygusal vatanı" konumundaki İsrail'de ise pek beğendiremedi. Bu hafta başında "Münih'i" Telaviv'deki galasında izleyen emekli MOSSAD ajanları filmi fazla "Hollywood usûlü" buldular ve gerçekleri yansıtmadığnı ileri sürdüler. Dahası, inanılması güç ama, aralarından bazıları Spielberg'in "dâvâya ihanet ettiğini ve öldürülen Filistinlilerin tarafında daha fazla durduğunu" bile savundu! Şuna hiç kuşku yok ki Spielberg sinema tarihinin en önemli ve de yetkin yönetmenlerinden biri. Onun artık herkesçe kabul edilen sinemasal dehasını, aynı etnik kökeni paylaştığı bir milletle yaşadığımız kemikleşmiş sorunlara kurban edecek kadar yuvarlatılmış bir düşünce yapısına sahip değilim. Nitekim, Spielberg de Hıristiyanıyla, Müslümanıyla, Hindusuyla, dünya çapında sahip olduğu rakipsiz popülaritesini bir tek filmle çöpe atıp yalnızca "Yahudilerin sevgili yönetmeni" olmakla yetinecek kadar enayi biri değil. Münih Olimpiyatları baskını gibi ilk anda onun açısından ister istemez taraf olmayı gerektirecek bir öyküyü seçmiş seçmesine, ancak bu öyküde kendisini çok da İsrail'in tarafında konumlandırdığını söylemek insafa sığmaz. Aksine, gerçek MOSSAD ajanlarının hoşlanmadıkları sahnelerde de gözlendiği üzere, bu örgütün istihbarat ve infaz yöntemlerine kendisinden hiç beklenmeyecek bir yüreklilikle eleştiri okları gönderiyor. Gözlerimiz bir kez onun naif ve çocuksu dünyasına alışmış olduğundan, ben kendi adıma ne zaman bir Steven Spielberg filminde şiddet görsem afallıyorum. Ancak, Münih baskını elbette ki bir "ET öyküsü" değil. Kimin haklı kimin haksız olduğuna ilişkin kararın tarih tarafından verileceği, her tarafından kan damlayan nefret dolu bir hesaplaşma bu. Olaya, "bir grup Filistinli militanın durduk yerde saldırdığı masum İsrailli sporcular" gözlüğüyle bakarsanız ortada gerçek bir trajedi var. Ancak, diğer taraftan aynı manzaraya "nüfusunun yarısını ve yurdunu bir toplu kıyımda yitirmiş, hayatta kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanların cinneti" olarak baktığınızda durum elbette ki değişiyor. Kendi adıma böyle bir projeye başlarken Spielberg'in yerinde olmak istemezdim doğrusu. Bir tarafta dünya kamuoyu, öte tarafta ise her yıl düzenli olarak haracımı ödemek zorunda kaldığım MOSSAD ve gözleri bir an bile benim üzerimden ayrılmayan uluslararası Yahudi cemaati. Gerçekten de çok zor bir denge!
'Ne şiş yansın, ne kebap' yaklaşımı
Ancak, şunu da teslim etmek gerek. Böylesine ağır bir psikolojik baskıdan kötü ve tarafgir bir film çıkmamış; bu da Spielberg'in gerçekten büyük bir yönetmen olduğunu bir kez daha tescil ediyor. Nitekim, şu ana dek İslâm ülkelerinden ya da Filistinlilerden filmi Müslüman karşıtı ya da ırkçı bulduğunu bildiren öyle çok da ciddi bir tepki gelmedi. Bu tür tepkiler "Filistinlilere niye daha fazla giydirmedin" diyen Yahudilerden yükseliyor. Ancak İsrail'dekilerin ABD'deki ırkdaşlarıyla ilişkilerinde gözden kaçırdıkları çok temel bir gerçek var. ABD her konuda bir hesap-kitap ülkesi ve orada -fanatik bir Yahudi de olsa- hiç bir sinemacı dimyattaki pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istemez. Bütün ticarî hesaplar dünyayı genel bir pazar olarak görme alışkanlığı çerçevesinde yapılıyor; dolayısıyla hiç bir şeyin aşırısı makbul değil. Köklerine en bağlı Yahudilerin bile kaçamadığı bu gerçeğe ise "Amerikan potasında erime" denilmekte... Bir Steven Spielberg filmi için "ışığı, kurgusu ya da sesi çok güzeldi" gibi değerlendirmeler yapmak abeslye iştigal olur. Doğaldır ki bir kez daha dört dörtlük bir sinematografiyle karşı karşıyayız. Filmin atmosferi, anlatılan öyküye paralel bir biçimde karanlık ve kasvetli. Oyuncu kadrosu ise son derece başarılı; özellikle de "Shine"dan tanıdığımız Avustralyalı deli-dolu oyuncu Geoffrey Rush yine döktürüyor. "Münih", şiddete şiddet yoluyla karşılık verilmesi seçeneğini esaslı biçimde vicdanî süzgeçten geçiren bir film. Her ırktan ve mezhepten Müslümanlar mutlaka izlemeli. Ancak, çocuklarla ve aşırı şiddetten hoşlanmayan yaşlılarla birlikte değil, tek başına. Hadi, belki en fazla eşinizle birlikte...
- Geçtiğimiz hafta cuma günü gösterime giren "Dreamer" adlı filmin isminin neden afişlerde ve basın bültenlerinde Türkçeleştirilmediğine ilişkin olarak bu sayfada yayımlanan eleştiri yazımdan sonra, sözkonusu filmin ithalatçısı Metro-Pinema ortaklığı yazılı bir açıklama yaparak "Dreamer"ı "Hayâlperest" olarak düzelttiklerini açıkladı ve bütün sinema yazarlarından da yapıtı bu isimle anmalarını rica etti. İthalatçı firmaların -gecikmeli de olsa- Türkçeye ve izleyiciye saygı konusunda gösterdiği bu duyarlılığa teşekkür ederim.
- Yine geçtiğimiz cuma günü ABD sinemalarında başrolünü ve yönetmenliğini Richard Brooks'un üstlendiği ilginç bir film gösterime girdi. Orijinal ismi "Looking for Comedy in the Muslim World" olan bu filmi Türkçeye "İslâm Dünyasında Mizah Arayışı" olarak çevirmemiz mümkün... Film, 11 Eylül'den sonra İslâm dünyasıyla ilişkileri iyice bozulan ABD yönetiminin, bu ülkelerde yaşayan Müslümanların nelere güldüklerini araştırıp elde ettiği bulguları geniş kapsamlı bir rapora dönüştürmesi isteğiyle Hindistan ve Pakistan'a gönderdiği Amerikalı bir komedyenin öyküsünü anlatıyor. Filmin ismi rahatça her yöne çekilebilir nitelikte. İnternetten öyküsünü okudum, fragmanlarını da izledim. Takip edebildiğim kadarıyla, film Amerikan izleyicisi tarafından "şöyle-böyle" bulunmuş. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, Brooks'un Müslümanları tiye mi aldığını yoksa ciddi bir işe mi imza attığını bu sınırlı malzemeden tam olarak çözemedim. O yüzden de New York'ta yaşayan sinemasever bir dostuma filmi Yeni Şafak adına izlemesini rica ettim. Onun izlenimleri ışığında gelecek hafta bu filmi sizlere daha ayrıntılı olarak tanıtacağım. "İslâm Dünyasında Mizah Arayışı"nın Avrupa kıtasında henüz gösterime girmediğini, yalnızca ABD'de oynadığını da hemen hatırlatayım. -Sinema, kitleleri eğlendirme ve eğitme misyonunun yanısıra, zaman zaman ezelî düşman pozisyonundaki ülkeler arasında bir barış elçisine de dönüşebiliyor. Bunun en son örneği Pakistan-Hindistan ilişkilerinde yaşandı. 1965 Savaşı'ndan bu yana ülke sinemalarında Hint yapımı filmlerin gösterimini yasaklamış olan Pakistan yönetimi, iki ülke arasındaki barış müzakerelerine yapıcı bir katkıda bulunmak amacıyla geçtiğimiz günlerde bu yasağı kaldırdı. Kararın Hindistan sinema çevrelerinde de sevinçle karşılandığı belirtiliyor. Dünyanın en büyük film endüstrisine sahip bulunan Hindistan'da hemen bütün film şirketleri Mumbai kentinde üslenmiş durumdalar ve bu dev endüstri dünyada "Bollywood" lâkabıyla anılıyor. Hint sinemasına uygulanan kırk yıllık yasaktan pek de hoşnut olmayan Pakistanlılar, şimdiye kadar komşularının çektikleri popüler filmleri sokaklarda el altından satılan korsan VCD kayıtlarıyla takip etmeye çalışıyorlardı. Koyu bir Bollywood hayranı olan Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref'in de yasağın kalkmasında önemli etkisinin olduğu vurgulanıyor.
1960'lı yılların başlarında, gerek Amerikan izleyicisi gerekse uluslararası kamuoyu, başrollerinde sıklıkla John Wayne'in boy gösterdiği geleneksel western öykülerinden artık tamamen bıkmış durumdayken, ansızın ortaya çıkan bir İtalyan yönetmeni, Birleşik Devletler yerine İspanya topraklarında ve de büyük bölümü Amerikalı olmayan oyuncularla çektiği bir dizi vahşi batı öyküsüyle sinema dünyasını birbirine kattı. Özünde Amerikan toplumuna ait olan bir sinemasal alanı âdeta sil baştan yeniden tanımlayan ve geçmişin aşırı yerel/milliyetçi anlatım tarzını reddedip öykülerini evrensel beğeniye daha uygun bir formda sunan bu yönetmen sayesinde, sonradan sinema tarihçileri tarafından "spagetti western" olarak adlandırılacak yepyeni bir tür doğuyordu. Bu yeni akım sayesindedir ki gitgide unutulmaya yüz tutan kovboyların beyazperdedeki ikinci saltanat dönemi de başlamış oldu. Sizlere bu hafta "Sine-Bulmaca"da western türünü hem biçim hem de içerik açısından yenileyen bu usta yönetmenin 1964, 1965 ve 1966 yıllarında gerçekleştirdiği ünlü üçlemesinin en sonuncu ve de sevilen filmini soracağız. Amerikan İç Savaşı'nın bütün şiddetiyle sürdüğü 1860'lı yıllar... Henüz siyasî istikrara kavuşamamış olan bu uçsuz bucaksız ülkenin dört bir köşesinde maceraperestler ve haydutlar kol gezmektedir. Farklı mizaçlara sahip üç adam, konfederasyona ait kayıp bir hazinenin yerini bulmak için -çok da gönüllü olmaksızın- işbirliği yapmaya karar verirler. Çünkü her birinin elinde hazinenin tam yerini bulmalarını sağlayacak olan bilgilerin yalnızca birer parçası mevcuttur. Ancak, yaptıkları bu centilmenlik anlaşması, özellikle içlerinden birinin güvenilmez tavırları ve sergilediği hainlikler nedeniyle sık sık askıya alınacaktır. İlk karesinden son karesine dek inceden inceye planlanmış mükemmel kamera açıları, son derece dengeli bir kurgu, o tarihlerde çoğu tecrübesiz olmasına karşılık ustaca yönetilmiş oyuncular, bir westernden beklenmeyecek ölçüde derinlikli bir öykü ve elbette ki beyazperdede artık neredeyse tek başına bu türün simgesine dönüşmüş olan olağanüstü bir müzik çalışması... Bu unutulmaz filmin orijinal İtalyanca adını, ayrıca yönetmeninin, üç başrol oyuncusunun ve en az film kadar ünlü olan özgün müziğini yapan bestecinin adlarını 2 Şubat 2006 Perşembe günü saat 12.30'a kadar 2001kubrick@e-kolay.net elektronik posta adresine (tam adları ve açık mektup adresleriyle birlikte) gönderen üç okurumuz, bilgisayarımızın doğru cevaplar arasından rasgele yapacağı bir seçimle Yeni Şafak'tan Amerikalı yönetmen David Fincher'in 1995 tarihli polisiye-gerilim başyapıtı "Se7en"ın (Yedi) koleksiyoncular için üretilmiş çiftli birer DVD'sini kazanacaktır.
- Filmin Orijinal Adı: The Usual Suspects (1995)
(Türkiye'de Yaygın Olarak Bilinen Türkçe Adı: "Olağan Şüpheliler")
Yarışmamıza yurt çapında toplam 265 katılım gerçekleşti ve bunlardan 224 tanesi yukarıdaki cevapları eksiksiz olarak içermekteydi. Yanlış cevap veren ya da doğru cevaplarına -bütün uyarılara rağmen- adını, soyadını ve açık adresini yazmayan okurlarımızı ise üzülerek elemek zorunda kaldık.
- Nihal Çağman / Eyüp-İstanbul
Talihlilerimizin armağan DVD'leri ("Heat", 1985 / Oyuncular: Al Pacino, Robert DeNiro, Val Kilmer / Yönetmen: Michael Mann) adreslerine taahhütlü postayla gönderilmiştir. Bütün katılımcılarımıza ilgileri nedeniyle teşekkür ederken, yeni katılımlarınızı beklediğimizi bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Unutmayın ki bu köşenin amacı hem eğlenmek, hem seçkin filmler kazanmak, hem de "öğrenmek ve hiç unutmamak!"
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |