T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 30 OCAK 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

İslam reformuna kimin ihtiyacı var?

İslam'ın yaşadığımız dünyanın ruhuna uygun bir yoruma ve uygulamaya ihtiyacı olduğunda hiç kuşku yok. Ancak bu yeni yoruma kimin ve neden ihtiyaç hissettiği çok daha önemli olduğu gibi, bu yorum sürecinin adının Protestanlık olarak konulması da çok sorunludur.

Birincisi daha önce de değindiğimiz gibi Protestanlık, modern dünyaya olan katkısı bakımından sahip olduğu şöhreti haksız elde etmiştir. İslam'ın en irrasyonel yorumları bile Protestan zihniyetten daha rasyonel, daha makul ve zamanın ruhunu kavramaya daha yatkındır. Protestan teolojisini bilenler, Eş'arilikten çok daha kaderci, hiçbir kurala bağlı olmayan ve hayatın her anında peyda olan bir mucize beklentisiyle dolu bir anlayışı da görmekte zorlanmazlar. Hani her biri istendiğinde bizim medyamıza "şok-olay" olarak yansıyacak cinsten akıl-dışılıklarla dolu bir anlayış.

Ayrıca İslam Protestanlığından istenen, dürüst olmak gerekirse, İslam'ın sosyal hayat üzerindeki etkisinin yok olasıya bir düzeye indirilmesidir. Oysa Protestanlığın teolojisi asla günlük hayatı dinden soyutlamayı telkin ediyor değil. Onu bu konuda model almayı telkin eden şey Protestanlığın da terk edilmesi suretiyle kat edilmiş olan bir modern hayattır. Protestanlık modernliğin her şeyi eriten değişim dalgasına çok kolay teslim olduğu için cazip geliyor; yani modernlikle uyum sağlayabildiği için değil aksine uyum sağlayamadığı için görünürlüğü kaybolmuş ve bu da birilerinin iştahını kabartıyor, aynı sonu İslam için istiyor..

Protestanlık şu veya bu nedenle, ama daha çok sömürgecilikle inkişaf etmiş bir Avrupa'da eş zamanlı olarak inkişaf etmiş bir mezheptir. Avrupa bir kez galip gelmiş olduğu için sahip olduğu bütün kurumlara bu galibiyeti sağlayan bir meziyet, bir üstünlük atfedilmiştir. Bir kez yenilmeye görün, sizin de her şeyiniz haraç-mezat, batan geminin ganimet malları gibi satışa çıkarılır.

İkincisi, İslam'ın bugünkü yorum çıkmazlarına sürüklenmesini ilahiyatçılarının düşünce tembelliğine bağlamak asıl nedeni ıskalamamıza yol açıyor. Geçen yüzyılın başından itibaren her türlü liderlik mekanizmasından ve ilmî özerklikten yoksun bırakılmış olması İslam dünyasının en önemli gerçeklerindendir. Temsil gücü ve inisiyatifi yüksek Alim Müslüman toplumun siyasi varlığını temsil ediyordu. Onun hareketleri adı konulmasa da zaten zamanın ruhunun uygun bir şekilde okumasına dayanıyordu.

İslam dünyasının yenilgisindeki asıl bitirici hamle Alimin bertaraf edilmesidir. Bu da yeri başkaları tarafından doldurulmaya çalışılan büyük bir boşluk doğurmuş uzun ve karmaşık bir süreçtir. Bu boşlukta ikame edilmeye çalışılan "aydın din adamı" tipinden zaten Müslümanların gerçek yararına bir şey beklenemezdi. Çünkü ona biçilen misyon zaten bu topluluğun tekrar siyasi bir bünyeye kavuşmasını engellemekten, süregiden hayata, üretim ve paylaşım düzenine hiçbir şekilde müdahil olmayan bir yorumun geçerliliğini temin etmekten başka bir şey değildi. Sosyal hayatta hiçbir talebi olmayan, dini sadece zevahiri kurtaracak bir kuruma, bir adım daha ilerisinde bir "çimento"ya indirgeyen bir hizmet bekleniyordu.

Bugün Protestan İslam beklentisinin kendisi, ayağa kalkmaya çalışmış, hatta düşe-kalka tekrar yürümeye yönelmiş, bir şekilde tekrar hayatiyet kazanmaya başlamış Müslüman varlığına karşı bir memnuniyetsizliğin, bir muhalefetin dili olarak çalışıyor. Asıl bu dilin kendisi, tersten okunduğunda, İslam'ın bütün boyutlarıyla işlemeye başlamış, zamanın ruhuna uygun bir yorumunun gittikçe geçerlilik kazanmaya yüz tutmakta olduğunu gösteriyor. Beklenen yaklaşmaktadır. Yaklaşan gittikçe görünmektedir. Ama görünenin beklenen şey olarak karşılanması veya taşlanması gerçek bir imtihan konusudur.

Dinin kendini zamanın ruhuna uygun bir biçimde ve hiçbir komplekse yer vermeksizin yenilemesinin, yani tecdidin, İslam'da sağlam bir yeri var zaten. Bu tecdit gerçekleştiği zaman, asıl o zaman insanların antipatileri harekete geçebilir. Çünkü bu yorum günlük hayatın ayrıntılarına saplanıp kalmış ve kendi durumunun farkında olmayan insanlara bir uyarı da içerir ve bu uyarı, genellikle kendi durumunu hoş görenlerin kulağına hoş gelmeyebilir.


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi