T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sol ne ki?

"Sol politikaları Refah temsil ediyor" sözü Refah'lı günlerde soldaki kalemler tarafından dile getirilmişti ve özünde, kendilerini solda niteleyen siyasi partilere yönelik bir eleştiri saklıyordu. Bu gün de bu söz, en azından kendisine umut bağlayan kitleler, yani mesajının ulaştığı toplum kesimleri açısından AKP için söylenebilir. "AKP en çok varoşlardan oy alıyor" tesbiti, kamuoyu araştırmalarının ortak kanaati. Mesela henüz "Varoşlar en çok falanca sol partiye oy verecek" diye bir sonuç ortaya çıkmış değil.

Varoşlar toplumun en yoksul, sistemin kahrına en çok maruz kalmış kesimi... Marksist jargonca söylersek "zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok" denmeye en layık olanlar... İşsizlik, fukaralık, eğitimsizlik onlarda...

Peki neden bu sistem mağduru kesimler beklendiği gibi herhangi bir sol partide değil de, RP – AKP gibi marksist jargonun kapitalizmle bağlantılı olarak izah ettiği manevi referansları bulunan siyasi hareketlerde umut arıyorlar?

Bazı sorular:

-Acaba Türkiye'de sol sol mu değil?
-Acaba Türkiye'de sol hiç mi yok?
-Acaba Türkiye'de sol diye nitelenenler başka bir şeyin sol diye cilalanmış biçimi mi?

-Ve acaba Marks'ın manevi referanslarla ilgili yargısı, en azından Türkiye ve İslam için çok anlamlı değil mi?

Şunu hemen söylemek mümkün:

İsmet İnönü'nün partisini "Ortanın solu"nda tanımladığından bu güne, CHP türevi siyasi oluşumlarda "emekten yana olmak" anlamına sol bir siyasi felsefe oluşturulabildiğini söylemek mümkün değildir. Buna bir de bu oluşumların yönetim kadrolarının, gene İnönü'den başlayarak, emekçi kesimlerden daha ziyade aydın-aristokrat-bürokratlardan oluşuyor olmasını ilave edersek, "solda bulunmak" içi asla doldurulamamış bir söylemden ibaret kalmıştır. "Sınıf" bilinci içinden bakıldığında da CHP türevi partilerde "sol"u bulmak mümkün değildir.

Ve bugün...

Baykal'ın CHP'si...
Cem'in YTP'si...
Ecevit'in DSP'si...
Sonra Karayalçın'lar, Soysal'lar, Pişkinsüt'ler...
Ve Derviş'ler...

Bunların neresine bakıp sol diye bir siyasi yapılanma elde edeceğiz?

Bunlarda sol diye bir şey var da, onların mesajlarının ulaşması gereken kitleler mi anlamıyor yoksa?

Bir kere bu simaların, içinde göründükleri toplumsal statü gereği, toplumun en alttakilerine yakın gelmediği kanaati sanırım paylaşılacaktır.

Şöyle de söylenebilir: Bu simalar, en azından sağda kabul edilen ANAP lideri Yılmaz ve DYP lideri Çiller'den daha yakın mesafede değildir toplumun alt katmanlarına...

IMF politikalarının mutemet icracısı olmak, binlerce insanın işsiz kalmasına, fakirliğin derinleşmesine yol açmak, ne zamandan beri sol politika olarak okunuyor?

Burada, bir dönem (Çiller'le koalisyon yapıncaya ve pahalı düğünlere kadar) RP lideri Erbakan'ın ve AKP lideri Erdoğan'ın ekonomik durum itibariyle çok da tabanda olmamalarına, hatta şöyle böyle bir zenginlik içinde görülmelerine rağmen, toplumun mağdur kesimlerinden ilgi görmeleri de manidardır. Bunu belki Türkiye insanının siyasetçilerin manevi ilgisine verdiği primle izah etmek mümkündür. Ayrıca Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı döneminde varoşlarla kurduğu kalbi yakınlık da altı çizilecek bir prim kaynağı olmalıdır.

Yeniden "sol"a dönersek, Türkiye solunun ortak paydasının, ekonomik bir bakışla, zayıf kesimlere yakınlık olmadığını kabul etmek lazımdır. Sistemin altında kalan halk da bunu anlıyor ve bu yapılara ilgisini esirgiyor.

Peki o zaman, şu sıralar medyanın etrafında heyecan üretmeye çalıştığı "sol birliktelik" neyin nesi? Hiç mi anlamı yok bu heyecanın?

Var. Şöyle var:

Bu toparlanma arayışı, aslında, klasik CHP misyonu ile ilgili bir arayış. İktidarı, merkezi bir koalisyon adına kontrolde tutmak ve daha da önemlisi çevreden merkeze doğru yürüyenlere kaptırmamak. Yani gerçekte negatif bir misyon... Onun için kendileri açısından en etkili söylemleri "Bir araya gelmezsek falancalar iktidar olacak" niteliğinde tedavül ediyor. Geniş halk kesimlerinin bunu "iktidarı kontrol gücümüzü kaybedebiliriz" şeklinde okuduğunu ve o yüzden bu oluşumları, gerçekte zayıf toplum kesimlerinin gücünün siyasete yansımasını önlemeye yönelik yapılanmalar olarak gördüğünü bile düşünebiliriz.

Buradan bakıldığında zaman zaman Çiller'in geliştirdiği "muhtemel tehdit" söylemleri ile solun "falancalar iktidar olacak" söyleminin üstüste çakışması görünüşte farklı kulvarlarda yürüdüğüne inanmamız istenen iki grubun yollarının kesişmesi açısından dikkate şayandır. Bu nasıl bir sol-sağ buluşmasıdır!

Son olarak şunu söylemeliyim:

Sol, ya da daha doğru ifadeyle CHP çizgisi, Türkiye'de henüz gerçek özeleştirisini yapmadı. Ecevit, Baykal, Cem, minicik adımlar attılar... Belki laikliğin içine minare gölgesi ya da davul tozu kadar inanç özgürlüğü koyma girişimi, aslında halktan yana olma arayışının da bir uzantısı olmalı, ama içi tüm hayatı kucaklayan yaklaşımlyarla doldurulursa... İçinin henüz dolmadığı açık... İçi dolduğunda da samimiyet testine sıra gelecek... Samimiyet testinden sonra ise, bu samimiyeti çok daha önceden beri sürdürenlerle sonradan olanlar arasında kıyaslama yapılacak... Uzun iş vesselam...


5 Ağustos 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED