T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bu kadarı da hiç fena değil!

"AB paketi"nin Meclis'ten çok da zorlanmadan geçmesinin bizden çok Avrupalılar'ı şaşırttığı muhakkak. Bizde sevinen çok ama her Avrupalı'nın Claudia Roth gibi sevinçten ağladığını söylemek fazla iyimserlik olmaz mı? Kopenhag toplantısına şunun şurasında birkaç ay kalmışken, Türkiye'den beklenmeyen bu haddinden fazla hızlı hamle de nereden çıktı? Hadi bakalım, oyun sırası şimdi sizde; AB Komisyonu'nun açıklayacağı Türkiye raporundan bakalım neler çıkacak? Fakat sonuç her ne olursa olsun, Türkiye-AB satrancında ülkenin belki de ilk kez bu derece ciddi bir hamle yapması az şey midir? Seçim tarihini ilk telâffuz eden ve "Buyurun, dilediğiniz yasaları biz olmadan da çıkarabilirsiniz!" diyerek meydan okuyan MHP başta olmak üzere gerçekleşeceğine kimsenin ciddi olarak inanmadığı böyle bir hamle tek başına bile az şey midir? Ne dersiniz, MHP'li ve onları izleyen "yeminliler" dışında yer alıp da, "demokrasi paketi"nin özellikle idam, anadil, vakıflar gibi maddelerini oylamasında red oyu kullanan milletvekilleri bu şaşırtıcı sonuçla karşılaşınca acaba pişman olmuşlar mıdır? Bana sorarsanız, ne kadar pişman olsalar azdır derim. Çünkü oylamaya katılmayarak, hele hele red oyu kullanarak önümüzdeki seçimde de yine oy toplayacağını umarak sahiplendikleri "siyaset" tarzının artık bir daha dirilmemek üzere "duvarın altında" kaldığını sanırım onlar da anlamışlardır. TBMM'den çıkan "tarihî karar" herşeyden önce bunun için önemli; nihayet Türkiye'de de gerçek siyasetin kapısının aralanmasını sağlıyor. Nitekim, "idam"dı, "Kürtçe"ydi, "gayrimüslim cemaatlerin vakıfları"ydı gibi "siyaset öncesi"ne ait klişelerle örülmüş seçim beyannamelerinin kaç paralık değeri kaldığını üç ay sonra hepimiz göreceğiz... Miting alanlarını dolduran işten, hürriyetten, sosyal güvenlikten yoksun milyonlarca seçmeni bu klişelerle heyecanlandırma mümkün müymüş, değil miymiş çok yakında göreceğiz... İşte nihayet ilk büyük adım atıldı; nihayet biz de siyasetten birer "yetişkin" olarak söz edebileceğiz.

Aehmet Bekâroğlu'nun Meclis kürsüsünde birkaç kez tekrarladığı gibi, keşke bu yeni düzenlemeler ülkenin önüne AB havucu uzatılmadan gerçekleşseydi. İdam, anadilde yayın ve öğretim, Dernekler Yasası, vakıflar meselesinin altından keşke "AB treni kaçıyor" korkusu olmadan kalkabilseydik. Ama olmadı; ne yapalım, ülkedeki siyasetin yaratıcılığı bu kadarmış. Ama buna da şükür. Demek bir "saklı cehennem" gibi yıllarca kendi yağıyla kavrulan ülke artık işin içinden çıkamaz bir noktaya gelince AB üyeliği kendisini ekonomik, siyasal, toplumsal bir zorunluluk olarak dayatacak ve bu dayatma bu ülkenin insanlarını da daha hür kılacakmış... Aslında AB fikrinin sadece bizi değil, Avrupa ülkelerini de terbiye ettiğini unutmayalım. Hatırlayın, AB'nin en önemli ülkelerinden Fransa'da bile Mitterrand'ın başkanlığına kadar giyotin tıkır tıkır çalışıyordu. Ben çok iyi hatırlıyorum: 25 yıl öncesinin Fransa'sı, bir bacağını iş kazasında kaybetmiş Kuzey Afrikalı bir göçmenin kafasını giyotinle bedeninden ayırmaktan geri durmamıştı... Ne iğrenç, bir cumhuriyet için ne kadar "ilkel" bir sahne... Ama şunu da unutmayalım: Mitterrand, ölüm cezasını uygulamayacağını ilan ettiğinde, giyotinin kalkmasını isteyen Fransızlar azınlıktaydı. İşte, siyaset zaten bunun için büyük! Siyasetin önemli bir işlevi de, toplumun "arkaik" korku ve çözümlerini akılcı bir yola yönlendirmek değil mi?

Son olarak, Meclis'in "tarihi kararı"yla sonuçlanan süreçte önemli rolleri olanlardan söz etmek istiyorum. Tamam, partisi, medyası, sivil toplum kuruluşları gibi pekçok odak bu kararın çıkması için çok gayret sarfetti. Ancak benim söz etmek istediğim bunlar değil. Ben bu çerçevede sözü yazarımız Prof. Hayrettin Karaman'a getirmek istiyorum. Prof. Karaman
-bir yazısından öğrendiğimize göre bazı okurlarından olumsuz tepki de alan- bu önemli yazılarında Türkiye'nin AB üyeliğine niçin olumlu baktığını o derece farklı bir şekilde açıkladı ki, bana göre bu yazıların yeri apayrıdır. Bu farklı bakışla ben hiçbir "AB yanlısı" yazı ya da açıklamada karşılaşmadım. Prof. Karaman'ın bu yaklaşımını çok önemsiyorum, çünkü sahip olduğu okur ve dinleyici kitlesi karşısında, hemen hiç kimsenin altından kalkamayacağı bir sorumluluk yüklendi. Bu nedenle diyorum ki, Türkiye'nin AB üyeliğini iyi kötü destekleyenlerin, eğer ülke bir gün AB üyesi olursa Prof. Karaman'a da bir teşekkür borcu vardır!


5 Ağustos 2002
Pazartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED