T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çerkeslerle bir arada… (2)

"Demokratik Çerkes Platformu"nun "Avrupa Birliği Uyum Yasaları / Anadil Öğrenimi ve Yayın Hakları" başlığı altında düzenlediği toplantıdan söz ediyorduk… Benim için düşündürücü olduğu kadar hatıralarımı tazelememe de fırsat veren toplantıdan. Söylemiştim, "Türk" bir baba, "Çerkes" bir annenin çocuğu olarak çocukluğumda ve ilk gençliğimde yaptığım gözlemler bugün bana daha bir anlamlı geliyor. Sonuç olarak "anadil"imden tek bir sözcük hatırlamadığıma bugün cidden hayıflanıyorum. Ne yapalım o günlerin şartları da bunu gerektiriyordu….

Okuyanlar hatırlayacaktır; "Platform" çatısı altında toplanan Çerkeslerin başta anadilleri olmak üzere kültürel haklarına bundan böyle daha geçenlerde yürürlüğe giren "Anadil Öğrenimi ve Yayın Hakları" çerçevesinde sahip çıkma girişimleri, bundan böyle (hiç değilse bir müddet) belki eski usulleri aratan bir yola da girebilir. Hatta bu öngörümü daha iyi açıklayabilmek için "Meslek Liseleri" örneğine de başvurmuştum. Yani, nasıl ki "Meslek Liseleri" içinde yer alan "İmam Hatip"lerin önünü kesmek için farklı dallarda faaliyet gösteren meslek liselilerin de önü kesilmişti ("Yaşın yanında kuru da yanar misali"!), "Kürtçe" öğreniminin önüne çıkarılacak engellerden de belki Çerkez dilleri ve diğerleri de nasiplerini alacaktı… "Cumhuriyetimiz"in iş "hak tanımama"ya gelince haddinden fazla "eşitlikçi" olduğunu unutmayın!

Şimdi de isterseniz, benim hiç temenni etmediğim ama sanki "teamül" olarak karşılaşılmaması imkansız gibi duran bu öngörümü geçen gün Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Anadil Öğrenimi ve Yayın Hakkı"na ilişkin yönetmeliği yakından inceleyerek testten geçirelim. Herşeyden önce şu tespit: Ağustos başında AB'ye Uyum Yasası'nın 11. maddesi olarak Meclis'ten alkışlarla geçen söz konusu yönetmelik basında ve siyasetçilerin dilinde "Anadilde öğretim" adıyla anılıyorsa da, Resmi Gazete'de "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik" başlığını taşıyor. Gördüğünüz gibi epeyce "utangaç", epeyce "steril" bir başlık! Tartışma basın ve siyasetçiler arasında "anadil" vurgusuyla yaşanmasına rağmen, yöneltmeliğin adında bu "vurgu"dan eser yok… "Anadil"ler bir çırpıda "günlük yaşamda geleneksel olarak kullanılan diller" haline dönüşüvermiş… Peki bu "dönüşüm" altı çizilecek derecede önemli mi? Bana göre evet; çünkü Yönetmelik'e öyle bir hava hakim ki, bir adım daha atılsa sözü edilen "geleneksel diller" neredeyse "dil"den sayılmayacak! Onlar basit, sadece "günlük yaşamda" kullanılan ve dolayısıyla üzerine "evrensel bir kültür" (RTÜK Yasası'ndaki ifadeyi hatırlayın) inşa edilmesi mümkün olmayan diller! Oysa "anadil"den söz etmek tabii ki bambaşka bir terminoloji ve yaklaşım gerektirir. "Anadil"in ne olduğu, insan hayatında ne ifade ettiği, pek çok edebiyatçının farklı dillere hakim olmasına rağmen niçin anadillerinde yazmakta ısrar ettiği, "anadil"in sadece bir iletişim aracı olmayıp geniş anlamıyla bir "kültür"ü nasıl taşıdığına filan hiç kafa yormayacak mıyız? Hiç şüphe yok ki, Yönetmelik'in bu "utangaç" ve "steril" ifadelerle kaleme alınmasının arkasında "anadil" olarak Türkçe'den başkasına yer tanımama gayreti hakim.

"Demokratik Çerkes Platformu"nun düzenlediği toplantıda Kafder Genel Başkanı Muhittin Ünal, söz konusu Yönetmelik'in birçok eksiğini çok güzel analiz etti. Ünal'ın açıklamalarıyla daha iyi anladık ki, Yönetmelik, kurslarda okutulacak "kitaplar"dan kurs verecek "öğretmenler"in teminine, kursiyerler için getirilen yaş sınırından "mekan" problemine kadar çok sayıda engelle dolu. Ünal'ın Yönetmelik'in Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ve Özel Öğretim Kurumları kanunlarına dayandırılarak şekillendirilmesine getirdiği eleştiriler de öğreticiydi. Kafder Genel Başkanı bu fasılda, siyaset sahnesinden çekilmesi bir kayıp olan Mehmet Ali İrtemçelik'in zamanında hazırladığı tasarının bugünküne kıyasla nasıl ilerde olduğunu da açıkladı. Gerçekten de, Yönetmelik'i önümüze koyduğumuz zaman çok problemli bir metinle karşı karşıya olduğumuz hemen anlaşılıyor. Kürtçe gibi Çerkez dilleri, Boşnakça, Lazca vs. dillerin öğretileceği bu kursların faaliyete geçebilmeleri 6. Madde'de Milli Eğitim Bakanlığı'na Bağlı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliğinin "Kurum Açma" ve "Öğretime Başlama" izinlerinin verilmesine ilişkin koşulların yerine getirilmesine bağlandığı için ortaya altından kalkılması neredeyse imkansız bir "koşullar" manzumesi çıkmaktadır. Bir kere bu kurslarda "Çalışma izni verilecek personel"in Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması ve Talim Terbiye Kurulu'nca belirlenen nitelik ve koşullara sahip olması gerekmektedir. Düşünün, Çerkez dilleri, Kürtçe ya da kursu açılacak diğer "geleneksel diller"e bugüne kadar öğretmen yetiştiren okulların ya da DTCF gibi kurumların programlarında hiç yer verilmediği halde, bu dilleri diplomalı olarak okutabilecek T.C. vatandaşı öğretmenler aranacak! Sanırsınız ki, öğrencileri ÖSS'ye hazırlayan bir Dershane'ye kimya ya da coğrafya öğretmeni temin ediyoruz… (Nitekim pazar günkü toplantıda Çerkesler haklı olarak ellerinde böyle bir kadronun olmadığını söylediler. Tamam, Çerkes dillerini bu kurslarda öğretebilecek kadar iyi bilenler var ama onlar da diplomalı "öğretmen" değil.)

Yönetmelik'in 10. maddesi kursta uygulanacak öğretim programının Bakanlıkça onaylanacağı ve "Kaydedilen kursiyerlere ait liste"nin milli eğitim müdürlüklerine verileceği hükmünü getiriyor. Çok komik değil mi? Bakanlık'ın elinde kurslarda öğretilen dilleri "diplomalı" olarak bilen bir kadronun "k"sı yokken, "Her işin başı onay"denilerek ortaya tuhaf bir uygulama konuyor. Kursiyerlerin adlarının ilgili makama bildirilmesi de başka bir "engel" olmasın? Vatandaşlar "Ne olur olmaz, çocuğumuzu fişletmeyelim!" diyerek bu işten kaçınmazlar mı?

Yönetmelik'in "Kılık-Kıyafet"e ilişkin 12. maddesi de çok anlamlı. Kurslarda yönetici ve öğretmenler hakkında "Milli Eğitim Bakanlığı ile Diğer Bakanlıklara Bağlı Okullardaki Görevlilerle Öğrencilerin Kılık-Kıyafetlerine İlişkin Yönetmelik", kursiyerlere ise "resmi yaygın eğitim kurumlarında uygulanan hükümler" uygulanacakmış. Yani özetle, "Hadi bakalım kolay gelsin!"

İşte size Meclis'te çok sayıda milletvekilinin onayıyla çıkmış olsa da, "gönülsüz" bir yasa ve ondan türeyen "adet yerini bulsun"" kabilinden bir yönetmeliğin ülkemize getirdiği yenilikler…. Geçenlerde ilgimi çekti; Milli Eğitim Bakanı Necdet Tekin, "Günlük Hayatımızda Geleneksel Olarak Kullandığımız Farklı Dil ve Lehçelerin"(!) öğretileceği kursların işleyişiyle ilgili olarak "Gitar kursu almak gibi bir şey!" diyordu. İsterseniz, yazıyı Bakan'ın bu açıklamasını okuduğum gün mırıldandandıklarımı tekrar ederek bitireyim: "Bu memlekette gitar çalmayı öğrenmenin bu derece meşakkatli bir iş olduğunu doğrusu bilmiyordum!"

Hadi hayırlısı….


25 Eylül 2002
Çarşamba
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED