T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yoksulluk ve onur

Ülkemizde bilhassa lüks-büyük-turistik otellerde pek fazla yemek israfı olduğu belirtiliyor. "Her şey dahil" sistemi ile çalışan oteller bütün yemeklerini vitrine sunuyor (Açık büfe dedikleri bu mu?) ve hijyenik olarak bu yemeklerin uzun süre saklanması mümkün olmuyormuş.

Otelciler artan yemeklerin israf edilmemesini, (yani çöpe dökülmemesini) fakirlere dağıtılmasını düşünüyor.

Bunun organize edilmesi için Amerika'dan örnek gösteriliyor. Efendim, orada yemek bankası denilen bir kuruluş bulunuyormuş. Bu kuruluşların idari kurullarında sanayiciler, dinî liderler, hukukçular, reklâmcılar ve hükumet yetkilileri varmış.

Şimdi bizimkiler de yemek bankacılığının sosyal bir ihtiyaç olduğunu söylüyor; "her şey dahil" sistemini Türkiye'ye getiren isim olarak bilinen Magic Life Oteller Zinciri'nin sahibi Cem Kınay da uygulamanın teorik olarak yürürlüğe sokulmasının mümkün olduğu görüşünde. Turizm Bakanımız TÜRSAB'ın öncülük yapması halinde bakanlığın projeye destek vereceğini açıklamış.

Öte yandan İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım Türkiye'nin kendine özel şartlarının bulunduğunu hatırlatarak, ülkemizde birçok hayır kurumunun zaten bu işi yaptığını belirtiyor: "Ülkede birçok hayır kurumu ve vakıf var. Ramazan ayında şehrin yetmiş dört ayrı yerine iftar çadırı kuruluyor. Böyle bir işe ne gerek var? Eğer böyle bir iş yapılmak isteniyorsa hayır kurumlarının görüşü muhakkak alınmalı" diyor.

Esasen belediyelerimiz uzun zamandan beri yoksul halka yemek dağıtmaktadır. Üstelik bu işin memleketimizde bir geleneği vardır. Osmanlı zamanında kurulmuş, bugün dahi aynı işlevi gören imarethaneler ve aşevleri halen faaliyet halindedir.

Sadece Fatih Belediyesi her gün bin fakire sefer tasları ile yemek dağıtıyor. Belediye Aşevi sorumlusu Levent Yardımcı ekonomik krizin ardından binbeş yüz kişinin daha kendilerine yemek yardımı için başvurduğunu, ancak imkânlarının buna elvermediğini belirtiyor.

Dinimizde israf haramdır ve zenginlerin mallarında fakirlerin hakkı vardır. İsrafın önüne geçilmesi, gelir dağılımının âdil bir seviyede bulunması hem ferdî hem idarî bir vecibedir.

Bu gün için ülkemizde bu ahlâki ve idarî ilkeler darmaduman olmuştur. Bizim insanımız kan tükürür ama kızılcık şurubu içtim der. Onuru çoğu kez yoksulluğunun önüne geçer.

Fakirlere yardımın bir usulü ve âdabı vardır. Lüks otellerin yemek artıklarının yoksullara dağıtılması konusu, nazik-incitici bir yaklaşımdır. Bu meseleyi hassasiyetle ele almak gerekir.

En kestirme yol (teorik olarak) israfın menedilmesi, israfa yol açmadan elde edilecek tasarrufun nakdî olarak yoksullara yardım eden mevcut kuruluşlara aktarılmasıdır.

Öyle yemek bankası gibi adı dahi tuhaf uygulamalar –her ne kadar iyi niyet taşısa da– usulen yakışıksızdır.

Tabii gönül istiyor ki, bütün bunları hiç konuşmamış-tartışmamış olalım. Ülkedeki idare vatandaşlar arasında aç ve açıkta kimseyi bırakmamış olsun.

Ama nerde o günler?..

Bir beldede bir kimse halka bir ufak yardım dağıtacak olsa izdihamdan ezilenler oluyor.

Bıçak kemiğe dayanınca onur ile yoksulluk çatışmaya başlar.

Cenab-ı Hak kimseyi bu duruma düşürmesin.


25 Eylül 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED