T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
28 Şubat ve Le Pen: Sosyolojik yön

Fransa'daki Le Pen gelişmesi, bizi, basınıyla, bazı siyasi partileriyle, askeri otoritesiyle en az Fransızlar kadar "heyecanlandırdı..."

Heyecanlandırdı, çünkü RP'yle özdeş kılınarak Le Pen hadisesi "28 Şubat müdahalesini doğrulamanın aracı" haline getirildi, daha da öte "28 Şubat'ı ihraç etmenin vesilesi" sanıldı. Hatırlanacaktır; faşist Haider Avusturya seçimlerini kazanınca da benzer gelişmeler olmuştu. Uluslararası her gelişmeyi, her girdiyi kendi köhne, ataerkil ve otoriter zihniyetinin parçası haline getirmeyi adet edinen bir sistemden daha fazlası beklenemezdi.

Buna karşılık aynı sistem, özellikle basın İsviçre'de Blocher, İtalya'da Berlusconi, Danimarka'da Kjaersgaard, Hollanda'da Pim Fortuyn gibi "Le Penvari" çıkış ve isimlerle pek ilgilenmedi. Zira tüm bu gelişmelerin ortak noktası ile 28 Şubat'ın sosyolojik ve politik olarak çağrıştırdıklarının arasında bağlantı bulmak çok zordu.

Nasıl?

Avrupa'daki "yerel tepkiler" genellikle, globalleşme sürecinin yarattığı bazı yapısal tahribatların sonucunda ortaya çıkan, tepki oyu olmasa bile, siyasi davranışta "tepkisel" yönü ağır basan, himayeci ve otoriter bir eğilime işaret ediyorlar.

Bu eğilim tek cümleyle ifade etmek gerekirse, "Batı toplumlarında toplumun merkezi ile yeniden oluşan çevresi arasındaki mesafenin açılması"ndan kaynaklanan bir bunalımı ifade eder.

Buna karşılık 28 Şubat, globalleşmeyle ivme kazanmış olsa da, temelde bir klasik modernleşme krizidir, başka bir değişle "toplumun merkezi ile çevresi arasındaki mesafenin azalması"ndan, yani İslami kesimler ile merkez kesimler arasındaki ilişkinin yoğunlaşmasından ileri gelen bir bunalımın izdüşümüdür.

Batı'nın öyküsünde istihdam, gelir, gelecek konusunda Avrupa politikalarına, sert sermaye hareketlerine ve üretim yapısının değişmesine, sosyal ve kültürel kurumların esnemesine bağlı bir "güvensizlik faktörü"nü ön plana çıkmıştır.

Öte yandan Avrupa mekanizmaları ve uluslararası para kurumlarının etkisi, "kurumlaştırıcı bir iktidar işlevi" üstlenmeleri; ulusal siyasetlerin önemsizleşmesine ve iç siyasi alanın daralmasına yol açmış, bazı kesimlerde çözüm beklentilerini umutsuzlukla birleştirmiştir. Bunun doğurduğu sonuç, merkezi siyasetten uzak durma eğilimidir ve bu çerçevede beslenen "ilgisizlik" ya da "tepkisel ve popülizan oy davranışı"dır.

Nitekim Fransa'daki son oy haritasına bakıldığı zaman ekonomik entegrasyonda üst seviye gelmiş Ile de France gibi bölgelerde Le Pen'in çok az oy aldığını, buna karşılık entegrasyonda geri kalan Bretanya, Marsilya gibi bölgelerde aşırı oy topladığını görmek mümkündür.

Le Pen'in programı da bu açıdan ilginçtir; "ekonomide aşırı liberal, sosyal alanda himayeci, kültürel alanda aile, kadının geleneksel konumu gibi vurgularla otoriter" bir nitelik taşımaktadır. Bu program birçok açıdan kendisini kayıpta hissedenleri, diğer programlara oranla rahatlatan, diğer programlardan uzak durmasına sağlayan bir programdır.

Şunu da görmek gerek; Herşeye rağmen Le Pen'e Fransa'da gösterilen büyük tepki bu programdan çok, bu kişinin çağrıştırdıklarıyla ilgilidir. Le Pen 1940'ların Gestapo'yla işbirliği yapan sistemini ve ideolojisini hatırlatmaktadır, Cezayir dönemindeki "işkence zihniyetini" çağrıştırmaktadır ve bu açıdan kabul edilemez bulunmaktadır. Ve "Avrupa aklı" için şu anda sorun, bu eğilimi kökenlerine inerek siyasi olarak bertaraf etme meselesidir.

Bizim 28 Şubat'lı öykümüze gelince...

İlk olarak; bizde siyasi merkezin erimesinin kimlik hareketlerini öne çıkaran, eski ekonomik aidiyetleri altüst eden globalleşme eğilimiyle bir ilişkisi olsa da, "merkezin erimesinin asli nedeni güvensizlikten kaynaklanan tepkisel bir siyasi davranış olmaktan çok, toplumsal-siyasal farklılaşmanın hızlanması ve bunun sistem ve partiler tarafından patolojik kabul edilmesi"dir.

İkinci olarak; "Batı'da öykü siyasetten uzaklaşmayı ifade ettiği oranda, bizde aşırı siyasallaşmayı içermiştir".

Üçüncü olarak, ille de bulmak gerekiyorsa, Le Pen ve Haider'in benzerine İslami kesim partileri arasında değil, MHP'de aramak gerekir. O MHP ki bugün sistemin gülü olarak iktidardadır.

Dördüncü olarak ve hepsinden önemlisi, "Le Pen ve benzerleri toplumsal bir eğilimden çok, siyasetin eritilmesi gereken eski siyasi bir görüşün hortlaması"nı ifade ederken, "bizdeki gelişme toplumsal çevrenin sisteme entegrasyonu, hem merkez hem çevrenin ehlileşmesi sorunu" olarak belirmektedir.

Evet, bazı beyler köşelerinden, kulislerden ne buyururlarsa buyursunlar işin sosyolojik yönü böyle...

Siyasi yönü ise yarına...



27 Nisan 2002
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED