T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hayali bir konuşma

-İçinde askerin de yer aldığı bu kampanya Tayyip Erdoğan'ın oyunu azaltır mı? -Hayır aksine artırır.

-Peki kampanyayı yürütenler bunu bilirler mi?

-Evet bilirler.

-Öyleyse bu kampanya ne için?

-Askeri etkilemek ve asker tavır koyunca halkta, "Bu gidişle Tayyip'e iktidar verilmez" kanaati oluşturmak için.

-Yani anti demokratik yöntemlerle halk oyunu yolundan saptırmak için.

-Evet, aynen öyle.

-Tayyip Erdoğan o sözleri askeri suçlamak amacıyla mı söylemiştir?

-Hayır. Dindar insanlar genellikle askerle çelişmezler. Vatan savunması konusunda da her zaman duyarlı olmuşlardır.

-Peki öyleyse niçin söylemiştir?

-Bu mücadelede görev alıp şehit olan çocuklara yönelik halk duyarlılığına sahip çıkmak için söylemiştir. Gerçekten de halkta, sık sık Doğu Güneydoğu'dan şehit haberlerinin geldiği sıralarda "Acaba çocuklarımız yeterince eğitim alıp da mı gidiyor dağlara, teröristlerle mücadeleye? Bu iş, henüz silahı yeni tanıyan çocuklarla yürütülecek bir iş midir? Bunun yerine dağlarda mücadele için daha iyi eğitilmiş askerlere ihtiyaç yok mudur?" gibi bir düşünce, hatta kaygı seslendiriliyordu. Bu, medyada kimi köşelere de yansımıştı. Tayyip Erdoğan Rize'lidir ve Doğu-Güneydoğu'da bir çok Rize, daha genel olarak Karadeniz çocuğu şehit düşmüştür. Halktaki bu yürek yangınını görmemiş olamaz. Ayrıca...

-Evet ayrıca..

-Bu çizgi, yani İslam duyarlılığına sahip çizgi, Kürt meselesini biraz farklı yöntemle, ama kesinlikle vatan bütünlüğü içinde çözme amacında olmuştur. Nedir o yöntem? Türklerin, Kürtlerin, daha ötede bu topraklarda yaşayan bütün farklı etnik unsurların "İslam ortak paydası"nda buluştuğunu, eğer bu ortak payda yerine başka, özellikle kavmi öncelikler ikame edilmezse, kavmi ayrılık söylemlerinin de etkili olamayacağını düşünürler. "Türklük vurgusu" ile "Kürtlük vurgusu" arasında kıyaslamalar yapılması bundandır. Nihai planda "İslam duyarlılığı" içindeki politik kadroların vatan bütünlüğü üzerinde tereddüt göstermeleri mümkün değildir. Ama bu bütünlüğü sağlama noktasında, Ankara'nın bugüne kadarki politikalarına eleştirel yaklaştıkları, bunun yeterince başarılı olmadığını düşündükleri ve daha farklı çözümler önerdikleri söylenebilir. Yani belki eskilerin şu sözü hatırlanabilir: Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif... Bu noktada Ankara'nın evet terör boyutunu önlediği söylenebilse bile, vatan bütünlüğü konusunda şuur ve duygu planında da beklenen sonucu elde ettiği söylenebilir mi Yoksa bu alan Ankara açısından da sorunlu mu görülmektedir? Sanırım sorunlu görülmektedir.

-Peki özellikle askeri kesim, bu çizgiyi bu çerçevede mi anlıyor? Yani en azından, çözümlerde farklılaşma olsa bile bu çizginin yurt sevgisi konusunda kuşku duymayan, önerileri en azından tartışmaya değer bulan bir görüşe mi sahip?

-Hayır öyle gözükmüyor. En azından "içlerindeki kini kusuyorlar" ifadesi, olayın güncelliğinden ayrı bir yargıyı seslendirmiş gibi duruyor. Yani bir "tavır" sergilemiş oluyor asker.

-Neden böyle oldu? Asker 10 yıl önce yapılmış bir konuşmayı neden bugün yapılmış gibi değerlendirdi? Neden Tayyip Erdoğan'ın "değiştim" söylemlerini hiç dikkate almadı da, her bakımdan Türkiye imajını yaralayacağı belli olan bir tavrın içine girdi? Mesela asker, Tayyip Erdoğan'ın bugün böyle bir konuşma yapacağını düşünür mü?

-O bile belirsiz. Belirsiz çünkü burada, "ön yargı"nın çok belirleyici olduğu görülüyor. . Genelkurmay Başkanı, sanki Tayyip Erdoğan'ı içinden geldiği çizgi ile bütünleştirerek değerlendiriyor. "Öncekini dışlamıştık, bugünkünü öncekinin bir farklı versiyonu olarak görüyoruz" demek bu tavır.

-Peki şu an seyretmekte olan tartışma, AKP ile TSK arasında ortaya çıkmış gözüken gerilimin sağlıklı bir sonuca ulaşmasını temin eder mi?

-Çok zor. Özellikle Türkiye'de çok zor. Halkla çok sıcak ilişkiler kurmakta olduğu görülen AKP'nin önünün ancak asker tarafından kesileceğini düşünen bir kesimin medya kanalıyla sürekli tırnak kaşıdığı bir ortamdayız. Medya, ordunun en hassas damarını harekete geçirmek için çabalıyor. Medya bir yandan kendine göre bir Tayyip Erdoğan portresi çiziyor, bir yandan da asker adına o Tayyip Erdoğan'a vuruyor. Gerilim tırmanıyor. Bir yenme - yenilme girdabına doğru sürükleniliyor. Buradan da şu sonuca ulaşılıyor: "Türkiye'de asker gerilemeyeceğine ve askerin tavır koyduğu siyasetçi için de istikbal olmadığına göre Tayyip Erdoğan için yolun sonu geldi."

-Peki ya halk? Tayyip Erdoğan'ı iktidarda görmek isteyen halk?

-Reel politik böyle buyurunca akan sular duruyor. Demokrasinin şartları başka olabilir, ama burası Türkiye... Halkın payına hep burukluk düşmüştür. Bence en büyük sorun, halkın içinde oluşan, hem uzunca süredir oluşan bu burukluğun yeterince anlaşılmamasında ve önemsenmemesinde... TSK kendisine güven bildiren halk kesimlerinin moral ortak paydasını kavramak için bence daha çok enerji sarfetmeli.

-Asker kazanıyor mu bu tartışmalardan?

-Bence üzerinde düşünülecek, ciddiye alınacak bir soru. Halk psikolojisini dikkate almak bu açıdan da çok önemli.

-Peki askerin sık sık demokrasiye vurgu yapması ne olacak? Siyasi aktör görünümü verecek biçimde devreye girmesini nasıl bağdaştırır asker demokratik anlayışla?

-Burası Türkiye... Sizce neden sık sık halkın seçtiği hükümetler askeri müdahale ile devrilir Türkiye'de? Halk seçmesini mi bilmiyor yoksa? Halk ancak kimilerinin meşru gördüğü kişileri seçtiği zaman mı rüşdüne erecektir yoksa?

-Tayyip Erdoğan, ordudan özür dilemeye çağırılıyor kimi köşe yazılarında... Türkiye'de askerle siyasetçinin iletişimi bu şekilde mi olmalı?

-?...

-Peki Tayyip Erdoğan'la askeri çevrelerin bir başka platformda oturup Türkiye'yi konuşmaları bir formül olamaz mı?

-Bunun demokratik niteliği tartışılabilir. Ama o kadar kusuru göze alıp o ortamın hazırlanması düşünülse bile, bunun önünde çok ciddi psikolojik engeller olduğu açık.

-Nedir o engeller?

-Mesela şöyle bir soru: Acaba askeri kesim, Tayyip Erdoğan'ı devlet yönetiminde görme noktasına geldi mi? Yani selamlama sendromu. İçe sindirme... Belirleyici görme... Bunun askeri kesimde, belki tüm politikacılara karşı var olduğu düşünülebilir ama Tayyip Erdoğan'a karşı daha çok olduğunu tahmin etmek zor değil. Bu psikolojik bir duvar oluşturuyor ve bu devar nasıl aşılabilir sorusu ortada.

-Peki her şeye rağmen halk oyu her şeyi belirleyemez mi?

-Belirler belirlemesine ama, hani siyaseti rodeoya benzetenler var, at üstünde durma sanatı olarak görenler... Bıçkın bir at üstünde durabilmek... Türkiye'de bu o kadar zor ki... 3 askeri müdahale ve bir post modern darbe yaşanan, kimi medyanın post modern daryebe çanak ve alkış tuttuğu bir ülkeyiz. Onun için gelip gelip "Bırakın dağınık dursun" üslubunda, "Bizi Ecevit yönetmeli" noktasında duruyoruz.

-Sizce Tayyip Erdoğan, bu bıçkın at üstünde durmayı başaracak ustalık ve dirence sahip mi?

-Dilerim, demekten başka ne diyebilirim?


27 Nisan 2002
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED