T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kırcı ve Ağca dışarı, Erdoğan içeri!

Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, AK Parti Genel Başkanı'nın tutuklanmasını TCK'nın 146. maddesi uyarınca istedi. Peki maddede tarif edilen suç nedir? Şöyle: "Gerek yalnızca, gerek birkaç kişi ile birlikte, nutuk iraa ederek veyahut neşriyat icra ederek yukarıdaki cürümü ("Anayasa'nın tamamını veya bir kısmını çiğneme ve değiştirme veya ortadan kaldırmaya") işlemeyi teşvik edenler için de, fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi, idam hükmolunur."

Bırakın yargılanmayı, maddeyi okurken bile insanın başından kaynar sular dökülüyor gibi olmuyor mu? İdam cezasının bol keseden dağıtıldığı yıllardan kalan bir ceza kanunu maddesi... Hatırlayın; 146. madde yıllarca ne kararlara temel teşkil etti. "Anayasal düzeni değiştirmek" fiili ("teşebbüs derecesinde kalsa dahi") yıllarca toplumu nasıl "esir aldı", yüreklere nasıl bir korku saldı... "Anayasal düzeni değiştirmek" suçu anayasal düzen ile istedikleri gibi oynayanların dilinden yıllarca nasıl düşmedi... Tam da "Bu hayalet suç şükür geride kaldı!" diyorduk ki, o da ne?

Radikal gazetesi DGM Yedek Hakimliği'nin savcının talebinin aksine Erdoğan'ı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakmasını, ne anlama geldiği açık olmayan şu başlıkla duyurmuş: "'Değiştim' dedi kurtuldu" (!) Erdoğan, soruşturmaya neden olan sözleri hakkında "10 yıl önceki sözlerdi, ben değiştim" dediği için tutuklanmaktan kurtulmuş. Enteresan bir soruşturma tarzı değil mi? Demek ki Erdoğan, "Yooo, değişmedim!" deseymiş, iş kötü sonuçlanacakmış! Birileri bizimle "adalet oyunu" mu oynuyor nedir? Bir siyasi partinin genel başkanını, 10 yıl önce "Anayasal düzeni değiştirmek"le filan yakından uzaktan ilişkisi olmayan sözleri için tutuklanması talebiyle hakimin önüne çıkart, genel başkanın "Değiştim" demesiyle de serbest bırak! "Anayasal düzeni" mi koruyoruz, yoksa birilerini kanun zoruyla terbiye etmeye mi çalışıyoruz?

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç'ın gelişmelerin yaşandığı günün akşamı Kanal 7'ye yaptığı açıklama hikayeyi çok güzel açıklıyordu. Arınç (AK Parti, Arınç gibi bir hukukçuya sahip olduğu için ne kadar şükretse azdır!), soruşturmaya konu olan Rize konuşmasının nasıl "zaman aşımı"na uğradığını, ortada suç teşkil eden bir konuşma olsa bile Af yasalarıyla dosyanın nasıl kapandığını bir güzel anlattıktan sonra sözü ifade özgürlüğüne getirerek, Erdoğan'ın sözlerinin ne münasebetle suç teşkil ettiğini sordu? O sözlerin neresi "Anayasal düzeni değiştirmeyi teşvik" filandı? Erdoğan'ın Rize konuşmasının kötünün de kötüsü bir nitelik taşıdığını, sarfedilen sözlerin (miting alanından yükselen sözler de dahil olmak üzere) pek düzeysiz kaçtığını inkar eden yok. Bu başka bir mesele; ama bu sözlerin "Anayasal düzeni değiştirmeye teşvik"le filan ne ilgisi var? Hatta şu da söylenebilir: Dinleyebildiğimiz kadarıyla "Rize nutku"nun içinde ele avuca gelir belki de tek bölüm, "intihar cellatlığı" faslı hariç olmak üzere yeterli eğitimi almamış gençlerin niçin cepheye sürüldüğünün sorulduğu bölümdür. Yeterli eğitimi almamış gençlerin silahlı çatışmaların içine sürülmesi zaten -Nazlı Ilıcak'ın dünkü yazısında örnekler vererek açıkladığı gibi- zamanında da üzerinde çok konuşulan ve yazılan bir husus değil miydi?

Peki, televizyon kanallarının "sürpriz gelişme" olarak duyurdukları bu manzarayı nasıl anlamamız gerekiyor? Bana göre, rejimimiz herkesin yüreğine "korku" salmak ya da salınmış korkuları daha bir pekiştirmek istiyor. Söylenmek istenen aşağı yukarı şöyle bir şey: "Bu ülkede herkes, parti genel başkanları dahil, istenildiği zaman tutuklanabilir!" Yönetim biçimi Anayasa'da "hukuk devleti" olarak, demokrasi olarak tanımlanmış olsa da, herkes her an tutuklanabilir... Bunun böyle olduğunu zaten Başbakan da ilan etmedi mi? İki yasal partiyi (AKP ve CHP) sırasıyla "karanlık bir geçmişin mirasçısı" ve "bölücü bir partiyle işbirliğini göze alan parti" olarak takdim etmedi mi? Unutmayın ki, Başbakan'ın "bölücü bir parti" olarak nitelediği parti de yasal bir parti... Daha ne olsun? Bir ülkenin başbakanı ülkenin yasal partilerini yasadışı oluşumlar gibi takdim etmekten de çekinmiyorsa daha ne olsun? Deniz Baykal ne güzel cevapladı ama... "Başbakan, CHP'lilerden derhal özür dilemelidir. İMF'den ve İsrail hükümetinden esirgemediği özrü, CHP'den esirgeyemez. Yoksa, bir Başbakan'ın mutlaka taşıması gereken sağduyunun, kaybolduğunu düşünme hakkımız doğacaktır." Ne güzel cevap ama! Ve biliyor musunuz ki, Baykal'ın bu açıklamayı yaptığı saatlerde, "Mülki İdare Şurası"nda "devlet geleneği"nin "Arz ederim!" takdimiyle kürsüye gelen Başbakan, sözlerine "Sayın Başbakanım!" diye başlıyordu! Ah "Canım Türkiyem" ah!


27 Nisan 2002
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED