T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dünya devleti

Başbakan Ecevit'in "Türkiye'nin bir dünya devleti" olduğunu Washington'dan dünyaya ilan etmesi yeni bir tartışmayı başlattı. Türkiye gerçekten bir dünya devleti mi, değil mi?

Bir devletin "dünya devleti" olduğunu söylediğimizde ne anlatmak isteriz? Muhtemelen söz konusu devletin siyasal ve ekonomik etkisinin bulunduğu bölgeyle sınırlı olmayıp tüm dünyaya yayılmış olduğunu, dünyadaki bütün siyasi, askeri ve ekonomik gelişmelerle yakından ilgili olduğunu, dünya olaylarını etkileyebilecek bir potansiyel güce sahip olduğunu, dünya ülkelerinin o devletin tutum ve politikasını önemsediklerini, mevcut sorunların çözümünde etkili rol oynayabileceğini vb. anlatmak isteriz.

"Türkiye bir dünya devleti"dir dendiğinde daha önce bulunmayan bir vasfın kazanıldığını ve artık bundan böyle bu yeni vasfa göre davranacağına dikkat çekeriz.

Peki gerçek durum ne?

Önce şunu tespit etmemiz gerekiyor. Türkiye Osmanlı Devleti gibi bir cihan imparatorluğunun mirası üzerinde oturuyor. Ne kadar redd-i miras etse de, üç kıtaya egemen güçlü bir imparatorluk tecrübesine sahip bir tarihi refleks zihin yapısına sinmiş bulunmaktadır. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışındaki dünyaya karşı ilgisiz değil. "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" sözüyle özetlenen statükocu tutum böyle bir ilgisizliği telkin ediyor gözükse de gelişmeler Türkiye'yi tarihine ve mirasına uygun davranmaya mecbur bırakıyor. Bir ara moda olan "Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar" ifadesi, geniş Osmanlı/Türk dünyasına bakışları yöneltmekteydi. Altı asırlık bir cihan devleti tecrübesi olan bir milletin kendi ulusal sınırlarına hapsolması söz konusu olamazdı.

Tespit edilmesi gerekli ikinci husus ise, bir devletin tüm dünya olaylarıyla kendini ilgili görmesi ve bütün gelişmeleri kendi lehine yönlendirmek istemesinin sadece tarih ve kültür dünyasındaki zengin tecrübeyle ilgili olmadığı bunun yanında bunu mümkün kılacak ekonomik, askeri, siyasi ve diplomatik faktörlerin de buna uygun özelliklerde olmasıdır. Eğer ekonomik, siyasi, askeri ve diplomatik donanımınız tarih ve kültürün size tahmil ettiği davranışları göstermenize uygun zemini oluşturamıyorsa başarı şansınız yok demektir.

Türkiye'nin mevcut durumu hem tarih ve kültürden gelen global düşünme noktasında, hem de böyle bir düşünceyi mümkün kılacak ekonomik, siyasi, askeri ve diplomatik donanım noktasında sorunlu bir tablo görüntüsü veriyor. Türkiye Lozan'da çizilen ve dünya sistemi tarafından tanınan sınırlar dışında kalan tarih ve kültür birlikteliği olan dünya ile ilgilenmeme, istiskal etme, altı asır kaderi paylaştığı ülkeleri kendi başına bırakma refleksi kazandı. Bunda tek parti dönemindeki siyasi yönelişler etkili olduğu gibi Soğuk Savaş dönemindeki dünya sisteminin gerekleri de müessir oldu. Tek parti yönetimi ve Soğuk Savaş gereklerine göre tanzim edilen ekonomik, siyasi, askeri ve diplomatik yapılar, 1990'larda başlayan yeni sisteme ayak uyduramadı ve hâlâ şaşkınlığı yaşamaya devam ediyor.

Zihin ve donanım eksikliği

Diğer yandan yavaş yavaş yeni sistemin gereklerine göre davranma arzusu gösterilse de bunu mümkün kılacak sosyo-ekonomik donanımın yetersizliği Türkiye'nin elini ayağını bağlamaktadır. İç ve dış borç stoku 200 milyar doların üzerine çıkmış, kamu yönetimini IMF'den gelecek borçla ancak döndürebilen, dışarıdan borç alabilmek için her türlü tavizi verebilen, dışarının baskılarıyla ekonomisini ve siyasetini yönlendiren bir ülkenin "dünya devleti" olması mümkün mü?

Türkiye'nin dünya devletli olma potansiyeli her zaman için mevcuttur. Hatta dışarının devamlı bunun farkında olduğu ve buna uygun davranışlar beklediği söylenebilir. Türkiye'deki Soğuk Savaş gereklerine göre dizayn edilmiş olan statüko ise kendini bir türlü "dünya devleti" olmaya ehil görmediği şeklindedir.

Yabancıların devamlı Türkiye'nin büyüklüğüne atıf yapmaları, tarih ve kültürünü hatırlatmaları boşuna değil. 1924'e kadar İslam dünyasının evrensel kurumu olan halifeliği elinde tutmuş, hakimiyeti altındaki topraklarda yirminin üzerinde devlet kurulmuş bir tarih ve siyaset geçmişi olan bir milletin "dünya devleti" olmaması şaşırtıcı olurdu. Ama gelin görün ki Osmanlı coğrafyasında olup bitenlerle Türkiye'nin ne kadar ilgili olduğu ortadadır.

Amerika'nın dünya politikasında payandalık yapacak bir Türkiye ile bölgesindeki gelişmelerle ilgili tezlerini tüm dünyaya kabul ettirebilecek bir Türkiye aynı Türkiye değildir. Bugünün Türkiyesi başkalarının tezlerine eklemlenen bir ülke mi, kendi tezlerini başkalarına kabul ettirebilen bir ülke midir? "Dünya devleti" olma bu sorunun cevabında gizlidir.

Hani Clinton ne demişti? Osmanlı Devleti'nin yıkılışı 20.yüzyılı belirledi; Türkiye'nin alacağı kararlar 21.yüzyılın şekillenmesini sağlayabilir!

Türkiye ne yapıyor? Türkiye hâlâ 312. maddeyi tartışıyor; ardından da Başbakan "dünya devleti" olduğumuzu söylüyor!


24 Ocak 2002
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED