T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
324 milyon dolara 14 helikopter ve Saddam'ın kellesi...

Başbakan Bülent Ecevit'in ABD gezisinden eli boş döndüğünü söyleyenler bana kalırsa yanılıyor. Yeni krediler, ekonomik yardımlar, kotaların artırılması ya da buna benzer konularda Başbakan'ın sadece söz ve vaat aldığı malum.

Bunu zaten kendisi de söylüyor.

"Çıkartıp insana hemen nakit para verecek değiller ya!.." diyen o...

Irak konusunda bile ABD başkanı sadece söz vermiş. Aslında buna söz de denmez ya...

"Irak'a karşı bir harekata karar verirsek mutlaka önceden size haber verecegiz" gibisinden... Bizimkiler bunu, "Mutlaka size danışırız" diye anlamayı tercih ediyor. Olabilir. Kendilerini buna inandırabilirler.

Nitekim Türkiye, Irak konusunda tatmin edilmiş, tatmin olmuş gibi görünüyor. Saddam'ın gönderileceği, bölünmemiş, bir bütün halinde kalmiş ve demokratikleştirilmiş bir Irak.

Tıpkı Afganistan gibi.

Saddam'ın kellesi ile ilgili olarak Türkiye ile ABD arasında bir mutabakat oluşmuş. Verilen haberler böyle. Buna karşılık ABD de Türkiye'nin sözünü dinleyerek Irak'ı bölmeden Saddam'ın işini göreceğine dair Başbakanımıza söz vermiş. Üstelik de şimdi, Saddamsız Irak'ın demokratik bir ülke olacağı da öngörülüyor.

Türkiye bunları almış...

Para, kredi, kota, yardım falan alamamış da olsa bunları almış. Az bir şey mi yani...

Buna karşılık vere vere Saddam'ın kellesini vermiş. Ecevit diyor ki, "Memleketin menfaatleri Saddam'dan daha önemlidir".

Ecevit'in ABD gezisine çıkmadan çok önce bu lafları etmeye başladığı tabii ki unutulmuş görünüyor. ABD yetkililerinin Başbakanın Saddam konusundaki ısrarından duyduklari rahatsızlıkları dile getirmeye başladığı günlerden söz ediyorum.

Netice olarak Türkiye, Saddam'dan vazgeçerek Irak'ın toprak bütünlüğünü almışçasına seviniyor. Tabii ki sevinci, Irak'ın toprak bütünlüğüne değil.

Toprak bütünlüğü demek, Kuzey Irak'ta Kürt devletinin kurulamaması demek. Asıl ona seviniyor. Böyle bir politika olabilir mi? Oluyor işte.

Peki Başbakan ABD'den başka ne aldı? 324 milyon dolara 14 adet savaş helikopteri. Bu alışveriş, gezinin bitiminden, Ecevit'in Türkiye'ye dönüşünden sonra küçük bir haber olarak açıklandı. Kimsenin dikkatini bile çektiğini sanmıyorum.

"Ülkeyi krizden kurtarmak için IMF'den Dünya Bankası'ndan alınan milyar dolarların yanında bu 324 milyon doların lafı mı olur", diyeceksiniz.

Üstelik de bu alımın kredisi daha önceden açılmış. Başka silahlar alınmış, geriye bu kadarlık kullanılmayan bir kredi kalmış. Onu da kullanalım, hesap tamam olsun demişler.

Ülkede işsizlik, yoksulluk -açlık demeye gönlümüz elvermiyor-, sefalet kol gezerken, reel sektör dedikleri, üretim yapan işyerleri parasızlıktan birbiri peşi sıra kapanırken Türkiye'nin silah alması teşvik ediliyor.

Türkiye de buna itiraz edemiyor.

Hep söyledik.

Türkiye'yi krizden kurtarmaya çalıştığı iddia edilen IMF, Dünya Bankası ve ABD, neden acaba silah alımları ve savunma harcamalarının kısılması konusunda bir uyarıda bulunmuyor.

Herkes biliyor ki, Türkiye savunma harcamalarında bir kısıntıya gitse içinde bulunduğu ekonomik krizi belki de kendi kaynaklari ile aşabilecek.

Sadece Olağanüstü Hal'i kaldırsa belki de dışarıya bu kadar muhtaç olmayacak. Türkiye'de yatırım projelerinden çok silahlanma projesi mevcut.

Tank projesi, saldırı helikopterleri, savunma füzeleri, radar sistemleri, uçak yenileme projeleri ve bizim bilmedigimiz daha ne projeler.

Bunları hep yabancı yayınlardan öğreniyoruz. Bu yayınlar, Turkiye'nin dünyanın en çok silahlanan ulkelerinden biri olduğunu söylüyor. Bu silahları haliyle en çok ABD'den satın alıyoruz.

Krediyi de ABD veriyor tabii.

Ecevit'in ABD gezisinde elde ettiği şeyler işte bunlar. Kimseyi aldatmasınlar. Ki zaten de aldatamıyorlar. Türkiye, ABD'nin stratejik müttefiki olarak silahlandırılıyor.

Bunca yoksulluğuna, halkının bunca sıkıntısına rağmen milyarlarca dolarlık silah alımlarına ve yatırımlarına gidiyor. Türkiye'yi yönetenlerin övündüğu şeye bakın. ABD'yi memnun etmek için Saddam'dan vazgeçme bahasına silah satın alma hakkı. ABD öyle her silahı da Türkiye'ye veriyor değil ya…

Üstelik de yarın ABD, Irak konusunda başka bir karar alsa, mesela Irak'ı bölmeye karar verse, inanın Turkiye bu kez de bu bölme kararının ne kadar isabetli olduğunu söyleyecektir.

O zaman da diyecektir ki, "Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulmasın, ben Irak'ın bölünmesine de razıyım."

Belki o zaman Türkiye'nin başbakanı yine ABD'ye gidecek ve bu sefer de ABD yetkililerinden, "Kürt devletini size sormadan kurdurtmayacağız, emin olun" sözünü alarak gelecektir.

Meselelere, gerçekler ve Türkiye'nin gerçek çıkarları açısından değil de, ülkede iktidarlarını sürdürmek isteyen erk odaklarının öngördüğü gerekçeler açısından bakıldıkça bu süreç devam edip gideceğe benziyor.

Ancak, "Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulursa kurulsun, biz bundan çekinmeyiz. Bunu, kendi vatandaslarımız olan Kürtler'in sorunlarından ayrı tutarız" diyebilecek bir Türkiye bölgesinde ve dünyada etkin olabilir. Büyük devlet olabilir.

Yoksa, başkalarının biçtiği rollere soyunmaya devam eder. Ama bunu da beceremeyeceği için böylesine komik durumlara düşer. Başbakan'ın şu ABD gezisine bir de bu açıdan bakalım...


24 Ocak 2002
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED