T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Osman Bölükbaşı'nı tanır mıydınız?

Ben yaşta olup siyasete ve talâkate (güzel konuşma) ilgi duyan herkesin anlatacak pek çok Osman Bölükbaşı hikâyesi vardır... Haftalık söyleşiler de yaptığım bir aralar, birbiri ardına onun adını anınca, bir dostum, "Gel seni tanıştırayım" demişti. Bu dediğim en az onbeş yıl öncesi. Kalktık, Ankara'da günlerini geçirdiği Stad Otel'e giderek 'yıkılmayan çınar' diye anılmaktan hoşlanan önemli siyasetçiyi ziyaret ettik... Teybe ve yazılmak üzere konuşmadı, ama bu kadar siyasi anektodu öylesine bir yoğunlukla herhalde bir daha yaşayamayacağım iki saat geçirdik...

Bir siyasetçi tek başına nedir ki? Osman Bölükbaşı tek başına bir ordu gibiydi siyasi hayatın içinde bulunduğu yıllarda... Üç oyun değer taşıdığı 'baraj' öncesi dönem Türkiye'sinde, seçim sath-ı mâiline girildiği, onun gürleyen sesinin Anadolu'nun her yerinden yükselmesiyle anlaşılır, sandık kapanana kadar sürdürdüğü kampanya sayesinde hiç de azımsanmayacak sayıda milletvekiliyle Meclis'e girmeyi başarırdı...

Başaramadığı, Meclis'e soktuğu milletvekillerini etrafında tutabilmekti. Seçilecek yerden aday gösterdiği partililerden, "Partimden ayrılmayacağıma namusum üzerine yemin ederim, ayrılırsam karım boş düşsün" gibi ifadeler taşıyan 'yazılı' sözler alır, ancak yine de ayrılmalarını engelleyemezdi. Bu yüzden, hem o günlerde hem de o günlerden ne zaman söz açılsa, Osman Bölükbaşı, "Benin sinem Karacaahmet mezarlığı gibi" demeyi ihmal etmezdi.

AP-CHP çatışmasının siyaseti belirlediği dönemlerde, Bölükbaşı'nın elinden tutup Meclis'e soktukları, genellikle Süleyman Demirel'in yanına koşarlardı... Bu yüzden Demirel'e kızması ve husumet beslemesi gerekir, değil mi? Oysa, siyasetten ayrıldığı günden vefatına kadar en iyi anlaştığı siyasetçi Süleyman Bey oldu... İkilinin sıkça görüştüklerini, Demirel'in eski siyasetçi üzerinde eksilmeyen bir ilgisi bulunduğunu iyi biliyorum... Yakınlık duyduğu bir başka siyasetçi de Alpaslan Türkeş'ti.

Günlük siyasetin dışındaydı, ama siyasi gelişmelerin yakın tâkipçisi, bazen de önemli bir aktörü olmaya devam etti. Kritik dönemeçlerde, varlığını hiç belli etmeden, dinleyebileceklerle temas kurduğu ve sonuç aldığı bilenlerce biliniyor...

Benim unutmadığım olay, MSP'nin yüklüce bir milletvekilini Meclis'e soktuğu 1973-1977 döneminin sonlarıdır... Bölükbaşı isminin hâlâ taze ve değer taşıdığı bir dönemdi o yıllar... Siyaset dışı bilinen Bölükbaşı, büyük ihtimalle Demirel adına devreye girmiş ve MSP içindeki Erbakan-muhalifleriyle temas kurmuştu. 1977 seçimlerinin hemen öncesinde gerçekleşen MSP'den istifalardaki rolü gerçekten belirleyicidir. O sırada görüştüğüm bir milletvekili, "Osman Bölükbaşı gibi bir adam, elimden tutup, 'Sizler ilkeli politikacılarsınız' dediğinde göz yaşlarımı tutamadım" demişti bana.

Fatin Hoca'nın (Gökmen) yanında astronomi ve matematik asistanı olsun diye Fransa'ya gönderilmiş, Orta Anadolu kökenli bilime âşık bir gençten, hitabetiyle tanınan popülist bir siyasetçiye geçiş fazla zahmetli olmamıştı. Tek parti döneminde DP'ye ilgi duymuş, daha sonra DP'yi en fazla yıpratan siyasi hareketlerin hep odağında bulunmuştu. Her seferinde milletvekili seçen Kırşehir, cezalandırılmak için, onun yüzünden ilçe yapılmıştı. İki arada hapse de atılır, hemşehrileri yeniden seçilmesini sağlayarak onu özgürlüğüne kavuştururlardı.

Seçim kampanyaları sırasında İzmir'e gelişini beklediğim nâdir siyasetçilerdendi. Konak'ta, meydanın şimdi büyük bir cadde haline dönüşmüş bölümünde mitingini yapar, seçmen konumundaki dinleyicilerine dönüp, "Beni dinleyip oylarınızı Sülü'ye vereceksiniz, değil mi?" demeyi de ihmal etmezdi... Çağrışım yüklü bir hitabet diliydi onunki; bir tür 'siyasi stand up' yaptığı bile söylenebilir... Esprinin birinin tadına varamadan bir ikincisiyle karşılaşır, sevdiklerinize hücum ediyor bile olsa, tebessümünüzü, hatta kahkahanızı kendisinden esirgeyemezdiniz...

Otel odasındaki ilk karşılaşmamızda, "Neden yazmıyor, anılarınızı anlatmıyor, ya da mülâkat vermiyorsunuz?" diye sorduğumu hatırlıyorum. "Tanığı olduğum olayların önemlileri anlatılır gibi değil, anlatabileceklerim de ilgi çekici değil" gibi espriye çalan bir cevap vermişti. Yıllar sonra, kendisini, bir rahatsızlığı sebebiyle yattığı Bayındır Hastanesi'nde de ziyaret etmiştim. Konuklarını mutlu etmek ister havası her zaman üzerindeydi.

91 yaşında vefat etti ve hayatının son yıllarında sağlığı bozuktu. Buna rağmen, her yılbaşı Çankaya Köşkü'nde verilen dâvetlere mutlaka katılırdı. Bir keresinde, torunu olduğunu iftiharla söylediği bir genç kızın kolunda gelmişti. Kabule doğru yürürken, o aralıkta, kulağıma üç espiri patlatmayı ihmal etmemişti. Günün anlam ve önemine uygun espriler...

Yıllar ve yıllar önce, Stad Otel'de kalırken beni yanına götüren dostum, "Bir öğretim üyesi kendisini konuşturuyor, belki anılar çıkabilir" demişti. O başlangıç ne noktaya vardı, ortaya "Osman Bölükbaşı'nın Hatıraları" denilebilecek bir eser çıkabilecek mi? Her fânide bulunan ebediyet duygusu kendisini yazılı metin bırakmaya zorlamış olabilir mi?

Ölümü sonrasında yazılanları okuyunca, "En iyi Osman Bölükbaşı anısını, en iyi Osman Bölükbaşı anlatırdı" diye düşünmeden edemiyorum. Anlattı mı acaba?


10 Şubat 2002
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED