AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Yeni hükümete bir soru: Kim imzaladı bu protokolü?

Birkaç gündür Türkiye'deki TV kanallarını yakından izliyorum. Türkiye, seferberlik ilan edilmiş bir ülke gibi görünüyor. Her yerde ABD askeri malzemesi taşıyan araçlar, hava üslerine giren ve çıkan Amerikan askerleri…

Dile kolay, yaklaşık 80 bin kişilik bir ordudan söz ediyoruz.

Bu arada şimdiye kadar hiç telaffuz edilmeyen Güneydoğu'daki yeni üsler, konuşlanma alanları ve koordinasyon noktalarının varlığını öğreniyoruz.

Meclis Başkanı ve milletvekillerinin bile ayrıntısını bilmediği bir protokolde yazılı olan bölgelerde ve üslerde ABD lojistik tahkimatı hızla sürüyor. Üstelik bu faaliyet, ABD'nin artık Türkiye'den ve kuzey cephesinden umudunu kestiğine ilişkin bazı haberlere rağmen sürüyor… Artık bu faaliyet sadece lojistik tahkimat mı, yoksa ana ordunun Kuzey Irak'a gönderilen öncü birlikleri ve araç-gereçleri mi, biz tabii milletvekillerinin bile bilmediği bu ayrıntıyı (!) bilemeyiz.

Meclis, Türkiye topraklarında yabancı askerlerin barındırılması için henüz herhangi bir tezkereyi onaylamış değil.

Öyleyse bu seferberlik hareketliliği nedir? Bunun hukuki dayanağı var mıdır? Yoksa ABD bir olup bittiyle Türkiye'yi savaşa katılmaya mı zorlamak istiyor?

Bu sorular ortaya atıldıktan sonra mesele bir ölçüde anlaşıldı.

ABD sevkıyatına izin veren ve ABD askerlerinin askeri hareketliliğini sağlayan "modernizasyon tezkeresi" çerçevesinde bir de mutabakat muhtırası imzalanmış… Protokolün gizli madddelerini daha yeni öğreniyoruz. İlk "mutabakat muhtırası"nın öğrenilen maddelerine bakılırsa, ABD'nin 9 ayrı kara üssü kurması öngörülüyor.

TBMM'den, ABD askerlerinin Türk topraklarına gelmesine izin verecek tezkerenin çıkması halinde Güneydoğu'da 13 ayrı bölgede ABD askeri birlikleri konuşlanmış olacak.

Mardin, Gaziantep, Diyarbakır-Dicle, Oyalı, Nusaybin, Oğuzeli, Şanlıurfa, Birecik ve Viranşehir'de kara üsleri kurulacak. Şanlıurfa'daki askeri üs ise hava araçları yakıt ikmal noktası olarak kullanılacak. Her ayrıntı protokolde var.

Yalnız eksik olan, bu ayrıntıları milletvekillerinin dahi bilmiyor olması… Hatta, Başbakanlık koltuğuna daha yeni oturan Tayyip Erdoğan'ın bundan haberi var mıydı emin değilim.

Milletvekili seçildiği günün akşamı bir TV kanalında, sunucu ona, "Ne diyorsunuz bu ABD hareketliliğine? Böyle bir yetkileri var mı?" diye bir soru yöneltti.

Erdoğan, "Bilemiyorum" diye yanıtladı. "Bu askeri, teknik bir konu. Askerler incelemişler, bir sakıncası olmadığını söylemişler. Bu durumda bizim söyleyeceğimiz bir şey olamaz."

Birkaç gün sonra Başbakanlık koltuğuna oturacak bir parti lideri, Meclis'in ve hükümetin iradesi ile doğrudan ilgili bir konu için, "Askerlerin takdiri, bizi ilgilendiren bir konu değil" diyordu.

Peki kim hazırladı bu protokolü?

Protokolün 'açıklanmayan' maddeleri hiç olmazsa oylama öncesinde milletvekillerine niye açıklanmadı? Belki o zaman ilk tezkere de geçmeyebilirdi. Şimdi ister istemez birçok kişi gibi ben de merak ediyorum. Başka açıklanamayan protokoller ya da protokollerin açıklanmayan maddeleri var mı? Bunları nasıl öğreneceğiz?

Biliyorum, Sayın Erdoğan daha henüz Başbakan oldu.

Şimdiye kadar meselelerin dışında biri gibi konuşuyordu.

Mesela, Kıbrıs Gazetesi'nde bir süre önce bir demecini okumuştum. "Mümtaz Soysal, Denktaş'ın danışmanı olarak kalamaz" diyordu. Mümtaz Soysal görevine hâlâ devam ettiği gibi, Kıbrıs meselesi de şimdilik Soysal'ın öngördüğü doğrultuda sonuçlandı. Türkiye, Kıbrıs'ı da AB ile ilişkilerinin geleceğini de Denktaş'ın çözümsüzlük politikasına teslim etti.

Şimdi o Başbakan… Güç onda…

Mümtaz hocanın görevinden ayrılmasını sağlayabilecek mi?

Biliyorum, Türkiye'de bu işler kolay değil.

Kolay değil ama, iktidar olabilmenin yolu da buralardan geçiyor. Yoksa rejimle uzlaşma ve uyumlu görünebilme uğruna tavizkar olmanın sonu olmuyor. Tezkere konusunda MGK'yı yardıma çağırmak, Genelkurmay Başkanı'nı tezkereye destek amacıyla konuşmaya teşvik etmek doğru şeyler değil.

YÖK'ün demokratikleşmesini savunduğu için boy hedefi haline getirilen Erkan Mumcu'yu Milli Eğitim Bakanlığı'ndan almak da iyi bir başlangıç sayılmaz.

İnsan hakları meselelerine en fazla eğilen ve tezkere olayında savaşa karşı tavrını net bir şekilde ortaya koyan Ertuğrul Yalçınbayır'ın kabine dışında bırakılması, belli odaklara yönelik şirinlik gösterisi olarak nitelendirilebilir. Şimdiye kadar AKP gerek seçim öncesinde ve gerekse iktidar olduktan sonra ne söylediyse, o hedeflerden bir süre sonra uzaklaştı.

AB, Kıbrıs, insan hakları meseleleri, demokratikleşme çabaları bunların en belli başlıları. Ekonomi ve gelir dağılımı açısından da işler yolunda gitmiyor. Dar gelirlileri savunmak maalesef Dünya Bankası'na kaldı. Bu konuları hadi şimdilik bir kenera bırakalım, ama tezkere konusunda durum çok açık…

Halkın büyük bir bölümü ve AKP'nin tabanı savaşa bulaşmak istemiyor. Masanın öte tarafına geçip iktidar koltuğuna otursanız ve devletin gözlükleri ile meselelere baksanız bile bu gerçek değişmiyor. Seçmeninize ihanet ettiğiniz zaman bunun karşılığını alıyorsunuz.. ABD, seçimle gelmemiş iktidar odakları, Genelkurmay Başkanı, Demirel ve hatta Ertuğrul Özkök tersini söylese bile gerçek bu...

Sakın kendinizi masanın öteki tarafıyla bütünleştirmeyin.


17 Mart 2003
Pazartesi
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED