AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Siyasetin bedeli: Beklenti ve eleştiri

Paul Wolfowitz'in Türkiye'yi karıştıran açıklamasının asli boyutu yavaş yavaş öne çıkıyor.

Bu yön ABD Savunma Bakan Yardımcısı'nın yaptığı açıklamada açık bir şekilde "Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedeflemesi, başka bir deyişle Irak operasyonu konusunda ağırlık koymadığı için ordu komuta kademesini eleştirmesi"dir.

Öylesine ki, Wolfowitz konuşmasında bu yönü iyice açığa çıkarmak için adeta parlamentoyu eleştirilerden muaf tutmaya çalışıyordu. "Türk parlamentosunun tezkereyi reddettiğini duyduğunuzda şaşırmış mıydınız" sorusuna, "Programı izleyen insanları yanıltmayalım, tam olarak reddetme değildi, gerekli çoğunluğu sağlayamadılar" yanıtını veriyor, daha sonra şunu ilave ediyordu: "Meclisinizin büyük bir çoğunluğu bizim taleplerimizi desteklemek yanlısıydı..."

Buna karşılık ordu konusunda kelimesi kelimesine şunları söyledi:

"Ordu hangi nedenle olursa olsun, o önemli ve oynaması gereken liderlik konumuna tam sahip çıkamadı (...) Türkiye'nin ulusal çıkarları ve ulusal stratejilere bakacak olursanız, özellikle sizin sisteminizde şu geçerli: Ordunun söylemesi gereken bir şey vardı. ABD'yi desteklemek Türkiye'nin çıkarınadır demeliydi..."

Özetle, "bizim Türkiye'deki asli müttefiğimiz ordudur ve sizin rejiminiz askeri bir demokrasidir, ordu bu iki veri etrafında üzerine düşeni yapmadı. Bunları yapmadığı için bizi desteklemediniz ve bu yüzden ABD-Türkiye ilişkileri gerildi.." demek istiyordu bakan yardımcısı...

Bazen "malumun ilanı" pek faydalıdır:

"ABD kendi çıkarları açısından Türkiye'nin asli gücü olarak orduyu görüyor, daha da önemlisi görmek istiyor" vurgusuna şimdi kim itiraz edebilir ya da bu vurgu 'ama, fakat' sözcükleriyle nasıl geçiştirebilir veya ABD dünyanın en önemli demokrasi ihracatçısıdır çıkışlarıyla dengelenebilir?

Uluslararası piyasada geçerli tek "malı"nız ülkenizin "stratejik değeriyse"; daha da öte "iç siyasi yapılanmanız, devlet gelenek ve politikalarınız bu stratejik değeri yeganeleştiriyorsa"; yani diğer değerlerle, örneğin "demokratik değerle uyuşmaz ilan ediyorsa", bu resim kaçınılmaz olur...

Bir de karşınızda, imparatorluk heves ve politikalarını demokrasi fikriyle sıvamaya çalışan, yıllarca dünyadaki türlü diktatörlüklerin kurucusu ve destekleyicisi olmuş, uluslararası politikada ilkesiz faydacılığı şiar edinmiş bir ABD varsa, resim iyice netleşir...

Bu açıyla bakınca, Türkiye'nin şu ya da bu nedenle ABD'nin Irak konusundaki talepleri karşısında direnmesinin anlamı daha da büyümektedir.

AB'ye üyelik süreci stratejik devlet anlayışını savunanlar başta olmak üzere kimilerine "taviz" ve "küçülme"yi simgeler gibi gelse de; aslında bu süreç ABD bakışı karşısında "demokratik, demokrasiye bağlantılı olarak daha bağımsız ve daha güçlü" bir Türkiye'ye net bir şekilde işaret etmektedir.

Siyasi hayattaki rolüne dair AB'den çıkan en çekingen sese bile ciddi tepkiler veren Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, ABD mahreçli bu sert ve bizzat kurumun içini hedef alan eleştiri karşısında bu denli munis olması, söylenenlere yanıt araması dikkat çekici ve anlamlı değil midir?

Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Büyükanıt sorulan bir soru üzerine, benim kulağımın seçtikleriyle, "ordu ne liderdir ne değildir" diyebiliyor, "kendi sahasında üzerine düşen liderlik görevini yapmıştır, yapacaktır" diye ekliyor, en önemlisi "Meclis'e gitmiş bir tezkerenin geçmesi için baskı yapmak mümkün değildi" açıklamasını yaparak ABD'nin eleştirisini savuşturmaya çalıyor, demokrasi sözcüğünü ise bu imkansızlığın gerekçesi olarak gösteriyordu.

Doğal olarak, siyaset yapan kurumların eleştirilmesi, onlara yönelik beklenti sadece içeriyle sınırlı kalmıyor, uluslar arası arenaya kadar uzanabiliyor.

ABD stratejik ortaklığın devamı için ordunun siyasi rolünü yeterli bulmuyor, AB ise üyelik süreci için bu rolü aşırı görüyor.

İlginçtir o malum yol ayrımı kendiliğinden ortaya çıkıyor:

2004 yılı ordunun siyasi rolünün geriletilmesi sonucu Türkiye'nin AB'yle yakınlaşmasına ya da bu rolün keşifleştirilmesi aracılığıyla ABD'yle evlilik tazelemesine aday...

Zira unutulmasın ki, Wolfowitz'in açıklamaları geçmişe yönelik olmaktan çok ileriye işaret etmekte, Suriye, İran, Irak politikalarında ordunun etkin tavır almasını bir şantaj diliyle ifade etmektedir.

Ordu içi sıkıntılara dayanan 23 Nisan krizi bu dilden ve bu dilin ürettiği eylemlerden bağımsız olmayabilir...


9 Mayıs 2003
Cuma
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED