AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

D Ü Ş Ü N C E    G Ü N L Ü Ğ Ü
Üniversite Reformu'nda başarısızlığın asıl nedeni

Diğer sahalarda olduğu gibi eğitim ve araştırma problemlerinin çözüm yoluna girmeyişinin en önemli nedenlerinden birisi problemleri gerçekten kavrayan, bilimsel çözüm metotları geliştiren profesyonel uzmanları bulup onları yetkili ve etkili kılamayışımızdır.

Üniversite reform çalışmaları neden başarısız kaldı? Bu yıl da üniversite giriş sınavlarında başarısız olup, tehlikeli bir mânevi çöküntüye uğrayan milyonların dramının yaşandığı şu günlerde ister istemez dikkatler üniversite ve ortaöğretimde yapılacak reformlara çekiliyor. Üniversite ve eğitim reformları çerçevesinde öncelikle ele alınması gereken konu, üniversiteye gidemeyen gençlerimizi hayata küstüren, belirsizliğe iten, işsizliğe ve verimsizliğe artık bir çare bulmak ve gençleri mesleksizlikten kurtarmak değil miydi? Diplomasız değil, diplomalı işsizliğin boyutu da tehlike sınırını çoktan aşmış durumda. Üniversiteye giren öğrencinin % 10'u ancak kendi istediği bölümde okuyor; üniversite mezunlarının ise ancak % 10-15 'i kendi branşında iş bulabiliyor.

Şu halde reformdaki asıl başarısızlığı YÖK ve bir kısım rektörlerin direnişine, son olarak da Cumhurbaşkanı'nın vetosuna bağlamanın ucuz ve kolaycı bir yaklaşım olduğu düşüncesindeyim. Başarısızlığı öncelikle problemin çözümünde takip edilen metodun yanlışlığına bağlıyorum. İkinci olarak da asıl eğitim ve 'gerçek üniversite problemlerinin' ele alınamayışına atfediyorum.

Asıl eğitim ve üniversite problemleri gündeme getirilemedi

Üniversitelerin asıl problemi, Türkiye'nin içinde ve dünyadaki bilim ve araştırma hedeflerini kısa, orta ve uzun vadeli olarak seçmesi, bu seçimde Türkiye'nin hayrına kafa yoracak, çalışacak yetenekli ve haysiyetli kimselere görev almasını sağlayacak bir sistemin kurulmasıdır. Bu hedefler doğrultusunda üniversitelerimizde gerçek üretkenliğe ve buluşlara yol açacak araştırma ortam ve teçhizatını, kütüphanelerini, dış dünya ile iletişim ve bilgi alışverişin artıracak iç ve dış yayınların (yayın için yayın olmamak kaydıyla) geliştirilmesine ağırlık verecek reformların tartışılmasıdır.

Halbuki bu temel problemler, bu süreç içinde gündeme bile gelmedi. Örneğin, üniversitelerle toplum neden etkileşim içine girmedi, neden her şeyi dışarıdan alıyoruz ve AR-GE kurulamıyor? Bu soruları hiç gündeme getirmedik. Üniversitelerde hocayı gecesi ile gündüzü dersliklere kapatan, araştırmayı ve bilimsel üretimi de bir kenara bıraktırdığı gibi eğitimi bir ticarete dönüştüren 'ek ders ücretli eğitim' yerine nasıl bir sistem kuracağımız tartışılmadı.

Dahası dünya çapındaki meşhur bilim adamlarımızı YÖK başkanı, TÜBİTAK, TÜBA başkanı, rektör, dekan yapabilecek bir sistemi neden kuramadığımızı ve neden bu insanları Türkiye'den kaçırttığımızı ve onları Türkiye'ye nasıl getireceğimizi de konuşmadık.

Başbakanın, bakanların AB ülkelerinde olduğu gibi gerçek bilim adamları ile beraber çalışacağı, kalkınma planlarını birlikte kuracağı bir sistemi ve "bilim politikasını" nasıl oluşturacağımızı da ele almadık.

Tek boyutlu yasa değişikliği çözüm değil!

Dikkat edilirse tüm dikkatler YÖK Yasası'nda değişikliğe odaklandı ve sadece yasal düzenleme vasıtasıyla ideal bir dönüşüm ve inkılap beklentisi içine girildi. Yasa ve mevzuat değişikliğinin 'çok boyutlu' eğitim probleminin çözümün ancak bir parçası olabileceği, asla 'kendisi' olamayacağı bilinmedi.

Bununla birlikte yasa değişikliği çerçevesinde yapılması gereken kadro ve sınav mağduru binlerce akademisyen yeni yasada akademik kariyerlerin tüm basamaklarında, araştırma görevlisi, yardımcı doçentlik, doçentlik ve profesörlük vs. sınavlarına kadar ve daha önceden oluşturulmuş ve ilan edilmiş açık, adil, şeffaf, öngörülebilir kurallar konulacağının kalite kriterleri gündeme gelmedi. Rektörlerin ve YÖK'ün yetkilerinin sınırlandırılacağı rektör, dekan, kurul ve juri üyeleri seçiminde kalite ve performans kriterleri konuşulmadı. Probleminin çözüm yoluna girmemesinin en önemli, belki de baş nedeni çok boyutlu eğitim ve üniversite problemlerinin tüm boyutları ile çeşitli sempozyumlarda ve şûrâlarda 'bilimsel olarak' ele alınamaması ve tartışılamamasıdır. Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere18 aydır tartışması süren üniversite reformu konusunun 3. ve 4. derecedeki karmaşık bir denklem statüsünde iken 'dört işlem mantığı' ile ele alındığı kanaatını taşıyorum.

Diğer sahalarda olduğu gibi eğitim ve araştırma problemlerinin çözüm yoluna girmeyişinin en önemli nedenlerinden birisi de problemleri gerçekten kavrayan, bilimsel çözüm metotları geliştiren profesyonel uzmanları bulup onları yetkili ve etkili kılamayışımızdır. Problemler tüm boyutlarıyla bilimsel platformlarda tartışılmayınca, ayrıca üniversitelerde mağdur durumdaki asıl sessiz çoğunlukla diyalog kurulamayınca kamuoyu desteği de sağlanamadı, haklı davada bir nevi haksız duruma düşüldü.

  • PROF. DR. OSMAN ÇAKMAK / ÖĞR.ÜYESİ


  • ABD'nin yeni hedefi: Sudan
    ABD, Irak batağından henüz çıkmadan gözünü Sudan'a dikmiş görünüyor. Darfur bölgesindeki olaylar dolayısıyla ABD'den bu ülkeye yönelik eleştirilerin dozu giderek artıyor. Son olarak ABD Kongresi Darfur'da yaşananları soykırım olarak ilan eden bir karar aldı. ABD yönetimi de Sudan'ı yaptırımlarla tehdit eden bir karar tasarısını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne sundu.

    Sudan'a yönelik eleştirilere BM Genel Sekreteri Kofi Annan da katıldı. Annan, Sudan'a geçtiğimiz ay başında bir ziyaret yapmış ve hükümet ile bir anlaşmaya varmıştı. Genel Sekreter, geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada, Sudan'ın attığı adımların yeterli olmadığını ifade etti. Annan, Darfur bölgesindeki krizin önlenmemesi halinde BM Güvenlik Konseyi'nin yaptırımlar konusundaki karar tasarısını kabul edeceğine inandığını söyledi.

    ABD'nin en yakın müttefiki İngiltere'nin de Sudan'a asker göndereceği iddiaları gündeme geldi. İngiltere Başbakanı Tony Blair, asker gönderme konusunun "şimdilik" erken olduğunu ifade ederken, Sudan'daki krizin çok ciddi olduğunu, hiçbir şeyi ihtimal dışı bırakmadıklarını da sözlerine ekledi. İngiltere'yle birlikte ABD'nin en sadık müttefiki durumundaki Avustralya da Sudan'a asker gönderebileceğini bildirdi. Avustralya Savunma Bakanı Robert Hill, Birleşmiş Milletler'in talebi üzerine ülkeye asker gönderebileceklerini ifade etti. Yıl sonuna kadar ülkeye BM barış gücü askerleri yerleştirilmesi bekleniyor.

    Krizin başlangıcı

    Darfur'daki gerginlik 2003 senesinin ilk aylarında başladı. Bölgede, iktisadi bakımdan kendilerine ayrımcılık yapıldığını iddia eden Afrika asıllı kabileler isyan hareketi başlattı. İsyancıların Gulu ve Tine gibi bazı şehirlerin kontrolünü ele geçirmeleri üzerine Sudan ordusu isyana şiddetle müdahale etti. İsyancılar, kendilerine karşı hava saldırılarında da bulunulduğunu iddia ediyorlar. İsyanın bastırılmasında Cancavid adındaki devlet destekli Arap milisler de geniş ölçüde rol aldı. Çatışmalar dolayısıyla şu ana kadar 10 bin kişi ölürken, 1.2 milyon kişi evlerini terketmek zorunda kaldı, yaklaşık 200 bin kişi de komşu ülke Çad'a sığındı. Çatışmalardan dolayı insani yardımların ulaştırılmasında güçlükler yaşandığı için bu insanlar açlık ve büyük bir insani krizle karşı karşıya bulunuyorlar..

    ABD Kongresi'nin 'soykırım' kararı

    ABD Kongresi, geçtiğimiz gün Sudan'ın Darfur bölgesinde "soykırım" yaşandığı yönünde oybirliğiyle karar aldı. Hiçbir aleyhte oy olmadan 422 oyla kabul edilen kararda, ABD yönetiminin Darfur'da yaşananları "soykırım" olarak kabul etmesi ve bu durumun önüne geçilmesi için uluslararası çabalara öncülük etmesi gerektiği ifade edildi.

    Kararda, Birleşmiş Milletler'in "soykırımı önlemede yetersiz kalması halinde, ABD'nin çok uluslu ya da gerekirse tek taraflı olarak" müdahalede bulunması gerektiği de ifade edildi. Kongre'nin "soykırım" kararı, bu kelime hukuki bir terim olarak da kullanıldığı için, tartışmalara yol açtı. Her katliam ya da kötü muamele milletlerarası hukuk açısından soykırım olarak adlandırılmıyor. New York Times gazetesi, soykırım kararına karşı çıkan hukukçuların görüşlerine yer verilen uzun bir makale yayımladı. İnsan Hakları İzleme Komitesi de "soykırım için daha fazla delil olması gerektiğini" bildirdi. Darfur'daki krize müdahil olan Afrika Birliği de "Her ne kadar Darfur'daki kriz, kabul edilemez derecede öldürme olayları, insanların acı çekmeleri, ev ve altyapıların tahrip edilmeleriyle ciddi bir durumsa da olay soykırım olarak kabul edilemez" açıklamasında bulundu.

    İsrail'in 2002 Nisan ayında Batı Şeria'daki Cenin'de Filistinlilere karşı tanklar ve tüfeklerle yaptığı katliam için dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, tüm Türk halkının duygularına tercüman olarak "soykırım" ifadesini kullanmış fakat gelen tepkiler üzerine defalarca özür dilemek zorunda kalmıştı. Soykırım ifadesi, uluslararası arenada her cinayet, vahşet ya da katliam için rahatlıkla kullanılanilecek bir kelime değil.

    Birleşmiş Milletler'de 1948 senesinde imzalanan Cenevre Sözleşmesi, imzacı ülkeleri soykırımı "önlemek ve cezalandırmak" ile yükümlü kılıyor. Darfur'da yaşananların soykırım olarak kabul edilmesi, ABD ve diğer ülkelerin Sudan'a askeri müdahalesine zemin teşkil edebilir. Kongre'nin kararında böyle bir müdahalenin göz önüne alınmış olduğu da düşünülebilir.

    Darfur'da yabancı parmağı

    Sudan hükümeti, Darfur'daki isyancılara dışardan destek verildiğini iddia ediyor. Hükümet bu konuda bilhassa İsrail'le yakın ilişki içinde olduğu bilinen Eritre'yi suçluyor. Sudan bu konuda, Eritre'yi BM Güvenlik Konseyi'ne şikayet etmişti. Sudan'daki karışıklıklar akıllara İsrail'in geleneksel stratejilerini getiriyor. İsrail, Mısır'a hayat veren Nil'in musluğunu ellerinde tutan Sudan ve Etiyopya'dan, ikincisiyle "Arap olmayan unsurlarla ittifak" stratejisi gereğince yakın ilişki içine girerken, yine "Arap ve Müslüman komşu ülkeleri parçalara ayırma" stratejisi dolayısıyla da Sudan'ın karıştırılmasında rol alıyor. İsrail, bu ülkenin güneyinde 19 sene isyan hareketinde bulunan ayrılıkçı Hristiyan ve putpereset milislere destek vermişti.

    Sudan, 2002 senesinde Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'yle (SHKH) kalıcı bir barış anlaşmasını öngören bir protokol imzaladı. Protokol altı yıl sonra güneyin, kendi kaderini tayin hakkını kullanmak üzere, uluslararası gözlemcilerin denetiminde bir referanduma gitmesini öngörüyor. Bu süre zarfında, bölge SHKH tarafından yönetilecek ve buralarda şeriat hukuku uygulanmayacak. Kendi kaderini tayin hakkı tanınan Güney Sudan'ın, ülkede çıkarılan pertrolün büyük kısmının sağlandığı bölge olduğunu da belirtelim. Ülkenin güneyi, Sudan merkezi yönetiminden koparılırken, tam "ülke artık feraha erdi, çatışmalar sona erdi" dendiği sırada Sudan'ın başka bölgesinde, Darfur'da isyan hareketinin başlaması da manidar bulundu.

  • M.EMİN ARVAS / GAZETECİ-YAZAR


  • Said ağabeyin ardından

    Çekmegil vefat etti. Benim gibi birçok yazar, düşünür ve fikir adamının düşünce hayatında, fikri olgunlaşmasında önemli bir yeri bulunan Malatyalı yazar-mütefekkir Said Çekmegil vefat etti. Haberi duyduğumda onun çokta benimsemeyeceğini sandığım Malatya Fuarı ve Kayısı Şenlikleri'nin final programları ile meşguldüm.

    Kendisi ile birçok hatıram, görüşmem, fikri sohbetim, nesebi yakınlıktan öte yakınlığım, diyaloglarım olmuştu.

    Araştırmacı, yazar, şair, mütefekkir tanımlamaları, onu anlatmaya yetmez; zira o çok yönlü kişiliğe sahip bir fikir, bir aksiyon adamıydı.. 70'li yaşların sonuna gelmiş olmasına rağmen yazdığı her makaleyi, yayımladığı her kitabı imzalar getirir; okumamızı, eleştirilerimizi beklediğini söyler, o yaşına karşın kendini genç sanan birçok insanda bulunmayan bir enerji ile bıkmadan usanmadan çalışır, tebliğ eder, ikaz eder, fikri cehd ve ibadette bulunurdu..

    "Bilginin efendisi olmak için, çalışmanın, araştırmanın kölesi olmak gerekir" özdeyişini hayatına adeta prensip edinip yaşayan Said ağabey, bu yönüyle örnek alınması gereken müstesna bir şahsiyetti.

    Zengin kütüphanesi ve fanatik denilebilecek düzeyde okuma, araştırma, sorgulama yeteneği ile akademisyen olarak bildiğimiz kesimde bile çok az kişide var olan özelliklere sahipti. Bu yönüyle Said ağabey, örnek alınması gereken kalem erbabıydı.

    Said ağabey; oturması, kalkması, konuşması, tepkileri ile eskimeyen tabirle "nev-i şahsına münhasır" bir şahsiyetti. O'nun bulunduğu meclislerde bir hareket, bir aksiyon bir canlılık vardı. Sessizlik, tepkisizlik, onun en amansız düşmanıydı. Tepkilerini dolaylı değil, hemen oracıkta açıkça belli eder, karşısındakinin nasıl bir karşı tepki vereceğini hiç hesap etmez, kimilerine göre sert bir üslup kullanırdı.

    Ama o bunu bilerek yapar, karşısındakini düşünmeye, sorgulamaya, delilsiz konuşmamaya davet ederdi. Kimliğiniz, kariyeriniz, unvanınız ne olursa olsun hele dini bir konuda konuşacaksanız söylediklerinize bir değil, "iki defa" dikkat etmeliydiniz..

    Sağlığında yaklaşık 25 yıllık muhaveremiz esnasında başta üslubu olmak üzere birçok konudaki tesbit ve düşüncelerine muhalefet etmiş biri olarak, ondan istifade etmeyi de ihmal etmediğimi düşünüyorum. Nitekim 1994 yılında kendisi ile ilgili olarak yazmış olduğum bir makalem için "Beni adam gibi tenkid eden iki kişiden biri" diye, yazımdan dolayı beni tebrik etmişti.

    Said ağabey de her mütefekkir gibi doğruları ile birlikte yanlışları da olan, ama mutlaka kendisinden, fikirlerinden yararlanılabilecek çapta isabetli tesbitleri bulunan önemli bir fikir işçisi, nitelikli bir araştırmacıdır. Siz resmi tahsili ilkokuldan ibaret olup da birçoğu birkaç baskı yapan 40'ı aşkın eser üreten, kitap yazan kaç kişi tanıyorsunuz?

    Hiç unutmam; 1996 yılında düzenlediğimiz bir panelde hırpaladığı panelist önemli bir yazar ve akademisyendi. Adam adeta kaçacak delik aramıştı.

    Said ağabeyle ilgili olarak daha yazılacak çok şey var.. O, hakkında pekçok bilimsel araştırma yapılabilecek özgün bir şahsiyet, müstesna bir mütefekkirdir. Ben burada sözlerimi noktalarken, kendisine Allah'tan rahmet, mağfiret, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum .

  • ZİYA KESRİKLİOĞLU / YAZAR



  • 2 Ağustos 2004
    Pazartesi
     


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED