T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Patras'a kadar

Modern olimpiyad oyunlarının ilki 1896 yılında Atina'da yapıldı ama evsahibi Yunanlılar, altın madalya alabilmek için tam 64 sene beklediler. İlk kez Kral Paul'un oğlu Konstantin, 1960 Roma Olimpiyadları'nda yelken yarışmalarında birincilik kürsüsüne çıktı. Bu başarı, doğaldı ve Constantin, Kral'ın oğlu olduğundan, dünyanın en pahalı ve en mükemmel teknesiyle müsabakalara katılmıştı.

Son yıllarda özellikle spor organizasyonlarında atağa geçen bu komşu ülkenin gerçek anlamda ilk olimpiyad altın madalyası bence Stilyanos Migiakis'in (1980 Moskova) Grekoromen güreşin 62 kilosunda kazandığıdır. Yunanlılar, değil "altın"a, gümüş, hatta "bronz"a bile yıllarca göbek atarak sevindiler. Onlara Olimpiyad Oyunları'nın ilkini (1896) saymaz isek, aradan 72 yıl geçtikten sonra (1968 Mexsico-City) yine Grekoromen dalda Petros Galaktapulos (70 kilo) kazandırdı.

Yıllarca gide-gele adeta karış-karış ezberlediğim Yunanistan'da, Galaktapulos'un fevkalade olumlu popülaritesi olduğunu gördüm. Batılılar, çağlar boyunca uygarlığın beşiği olarak Yunanistan'ı işaret ettiler. Daha sonra, akılcı felsefenin, araştırmacılığı reddetmesi yüzünden, dünya uygarlığını en az bin yıl duraklattığını öne sürenler oldu. Hıristiyan Arnavutları, köleleri Hellas potası içinde eriten Yunanlılar için Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Romalılar'ın usaresinin usaresinin usaresi) diyerek küçültmeğe çalışır. Konumuz siyasi olmadığından Yunanistan için gerçek anlamda "Olimpiyad oyunlarının beşiğidir" dememiz gerekiyor, doğrusu da bu! Sydney'de düzenlenen son Olimpiyadlar'da Yunanistan, 70 ülke içinde 17. (4 altın-6 gümüş-3 bronz) oldu.

Ne hikmetse yarışmalardan 1 ay önce kafilemizi Avustralya'ya taşıyan Spor Teşkilatımızın uluslararası çaptaki beyinleri sayesinde biz (3 altın-1 bronz)'la 26. sıraya düştük. Şu kadar yıldır Türk ve Dünya sporunun içindeyim, pek çok şeyin özelleştirildiği çağımızda sporun devlet güdümünde olması bana yanlış geliyor. Zaten büyük yanlışlık olmasaydı, Yaşar Doğu dahil Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu'ya kadar, Ay-Yıldızlı bayrağımızı Şeref Kürsüleri'nin ilk basamağında dalgalandıran kahramanlarımız, türlü-çeşitli vesilelerle "cezalandırılmazlar"dı!

Osmanlı İmparatorlarının lakablarından biri de "Zillullah-ı Fi-Alem" (Yaradan'ın Yeryüzündeki Gölgesi) idi. Onlara saygı göstermek dini kurallar arasında sayılıyordu. Böylece gide-gide, "Koltuk", halktan koptu! Her şeyi ama her şeyi, sadece ve sadece "Koltuk" bilir oldu. Şiir mi, roman mı, mimari mi, spor mu, resim mi, her şeyi "Koltuk" bilir. Bu yüzden kimi romanlar, kimi şiirler yasaklanmış, kimi en başarılı sporcular cezalandırılmışlardır.

İbrahim Çallı, paraya ihtiyacı olduğu dönemde sipariş üzerine Enver Paşa'nın resmini yapar ve kendisine götürür. Damad-ı Hazreti Şehriyari, Çallı'nın yaptığı resme şöyle bakar "Şurasını şöyle, burasını böyle çizseydiniz" demeğe başladığında resmi parçalar ve huzurdan çıkar.

Kulakları çınlasın, Selahattin Hilav'la ne zaman Adalar'a gitsek, İhap Hulusi'yi de gördüğümüz olurdu. Dünya çapındaki bu grafiker, her eserine "Koltuk" tarafından müdahale edildiğini söyleyip durumdan yakınırdı. Patras'ta düzenlenecek Dünya Şampiyonası öncesi aklıma bunlar geldi. Olimpiyad Altın Madalyası için 84 yıl bekleyen komşumuz, spor organizasyonunda bizi geçmiş durumda. 2004 Olimpiyad Oyunları da Atina'da yapılacak. Orada "Güreşin lügatini" yazanlara değer veriliyor, bizimkiler fırsat bulsalar, bu tür kişileri belki de bir kaşık suda boğacaklar!

Modern güreş

Komşumuz Yunanistan'a modern güreşi Nasuh Akar belletti. Olimpiyad, Dünya ve Avrupa Şampiyonlukları kazanan bu değerli antrenör, çalışmaları bittikten sonra Atina'da Platia Kanikos'daki kahvede otururdu. Kendisine birkaç kez sürpriz yaparak uğramıştım. Bir de, duba gibi şişman, güreşi Beyoğlu Kulübü'nde belleyen Pekmazas vardı. Ara-sıra Celal Atik'in taklidini yapardı: "Haydi, bastır oğlum! Aferin oğlum!" diye bağırır, güreşçimiz köprüye düşerse, göya Celal Hoca sinirlenip köşeden; o övücü sözlerinden sonra "Adın batsın! Kahrol emi!" dermiş.

Deliormanlı

Profesör Ömer Fikriyev, "Deliormanlı Güreşçiler" adı altında kapsamlı bir kitap yazmış. Sofya'daki kapışmalar sırasında bir tane de imzalayıp verdi. Kaynaklar bölümüne baktım, iki kitabımdan yararlanmış, hoşuma gitti. 1980 yılında 1 yıllığına Sydney'e gitmiştim, Avustralya'ya hareketimden önce de "Türk Sporcularının Biyografileri"ni yazıp hazırlamıştım. Yokluğumdan yararlananlar, bu kitabın müsveddelerini ele geçirerek kendi adlarıyla yayınladılar. O gün bu gün onlara birşey söylemedim. İşte, yayın dünyasında da dürüstçe davranan ve davranmayanlar olabiliyor.


5 Aralık 2001
Çarşamba
 
ALİ GÜMÜŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED