T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kıbrıs, yola girerken…

Kıbrıs zirvelerinde benden daha 'kıdemli' meslektaşlarım var. Başta Sami Kohen. Ve, tabii ki, son haftalarda bir gazetecinin mesleğini icra ederken 'uluslararası diplomasi'de olağanüstü önemde bir rol oynayabileceğini kanıtlayan M.Ali Birand. Birand, Kasım ayında önce Rum lider Glafkos Klerides'le bir televizyon röportajı yaptı. Klerides'e sorduğu sorulardan öyle cevaplar aldı ki, Klerides'in ardından Rauf Denktaş'la yaptığı televizyon röportajında Denktaş'ın Klerides'in açıklamalarına verdiği karşılık kendiliğinden bir 'diplomatik momentum' yarattı.

Bu 'diplomatik momentum', Denktaş'ın Klerides'e bir mektup göndermesi ve Lefkoşa'da yüzyüze buluşma önerisinde bulunmasıyla sonuçlandı. Klerides, buna beklenmedik süratle olumlu cevap verdi. Ama BM Genel Sekreteri'nin görevlendireceği bir kişinin toplantının 'zaptını tutması' için görüşmede hazır bulunması kaydıyla… Bunu da Denktaş kabul etti ve 4 Aralık 2001 tarihi, dört yıllık bir aradan sonra Denktaş-Klerides Zirvesi ya da 'yüzyüze görüşmesi' için belirlendi. Tabii ki, böyle bir gelişmenin bir 'uluslararası arka planı' var; ama tetikleyen Birand oldu.

M.Ali Birand, bu görüşmenin hemen ertesinde Denktaş'ı yine ekran önüne getirdi ve bunu yaparken Kıbrıs Rum Sözcüsü Mihalis Papapetru, eski Rum lideri ve şu sıradaki başarılı AB ile görüşmeci Yorgo Vasiliu ve Yunanistan'ın eski 'şahin' Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos ile 'şahinler şahini' eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Yannis Kapsis, telefonla, Denktaş'ın bulunduğu canlı yayına bağlandı. Yunan 'şahinleri'nin bile dahil olduğu bir 'ekran diplomasisi', alınan mesafeyi ortaya koyuyor. Pangalos ve Kapsis gibi isimler, 'gayrımeşru' saydıkları ve 'düşman' gördükleri Denktaş'ın katıldığı bir yayının konuğu olmayı kabullendiler.

Asıl anlamlı gelişme, Denktaş'ın görüşmeden ayrılırken, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro de Soto'yu evinde yemeğe davet ederken, aynı daveti Klerides'e de iletmesi ve Klerides'in bunu kabul etmesi. Klerides, bu akşam, 40 yıllık dostu ve hasmı Rauf Denktaş'ın evine akşam yemeğine gidiyor. Yani, Kıbrıs Rumlarının 'gayrımeşru' ve 'işgal altında' saydığı ve yabancılar için ayak basılmasını 'yasadışı' saydığı KKTC topraklarına ayak basacak.

Bu başdöndürücü gelişmeler, 4 Aralık Denktaş-Klerides Zirvesi'nin bundan öncekilerle kıyaslandığında 'tarihi' bir görüşme olduğunu - tarafların 15 Ocak'ta 'soruna kapsamlı bir çözüm bulana kadar görüşmelere devam iradesi'yle yeniden biraraya gelecekleri ilan edildiğine göre- ortaya koyuyor. Buna, Denktaş'ın 15 Ocak'tan sonra Klerides'in evinde yemek konuğu olduğunu ekleyin.

1970'lerin ikinci yarısındaki Denktaş-Makarios ve Denktaş-Kipriyanu zirvelerine yetişemedim. 1984'ten beri Kıbrıs'a ilişkin gelişmelerin içine dahil oldum. 1985 Ocak ayındaki Denktaş-Kipriyanu zirvesinden başlayarak New York, Cenevre ve Lefkoşa'da yapılan Denktaş-Vasiliu zirvelerini izledim. Glafkos Klerides'le Lefkoşa'nın Rum tarafında ve dünyanın çeşitli şehirlerinde birkaç kez birlikte oldum. Konuya nasıl yaklaştığını, zihin yapısının nasıl çalıştığını az çok biliyorum.

Bütün bunlardan yola çıkarak, ilk kez dünkü Denktaş-Klerides Zirvesi'nin ardından Kıbrıs sorununun çözümünde 'iyimser' bir beklentinin 'gerçekçi' olacağını söyleyebilirim.

Bu noktaya varılması elbette bir raslantı değil. Haftasonu aniden gerçekleşen 'Güvenlik Zirvesi'nden 'Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası' -bir başka deyimle- 'Avrupa Ordusu' konusunda 'uzlaşma' çıkmasının, Kıbrıs'ta dün sağlanan 'olumlu atmosfer'le birlikte düşünülmesi gerekiyor.

Bütün bunlar neyi ifade ediyor?

Türkiye'nin, takvim yaprakları ardarda düştükçe, 'AB perspektifi'ni korumak isteğini. Gerek AGSP ve gerekse Kıbrıs konusu, Türkiye'nin AB ufuklarını karartan pürüzlerdi. Hükümet yetkililerinden çıkan sesler, bu pürüzlerin giderilmesinde sadece 'kötümserliği' besliyordu. Oysa, gerek AGSP'deki 'uzlaşma' ve gerekse Kıbrıs sorunu üzerine yayılan 'olumlu hava', aniden bir 'iyimserlik zemini' yaratıyor.

Hükümet, birdenbire yüzseksen derecelik bir dönüş mü yaptı? Bu noktada, uluslararası güvenlik ve dış politika konusunda 'son söz'ü söyleme gücünde olan 'askeri otorite'nin bir 'stratejik bakış'la, Türkiye'nin rotasını değiştirmek istediği göze çarpıyor.

AB karşıtları ve 'şahinler'in şimdi, Denktaş'ın masaya oturmakla 'çözüm istemeyen taraf' görüntüsünden çıktığını vurgulayacaklar. Yani, 'araç'ı 'amaç' halinde sunmaya çalışacaklar. Oysa, görüşme masasına oturmak bir 'araç'tır. 'Amaç', Kıbrıs sorununun -Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin çıkarına uygun- bir çözüme kavuşturulması ve Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'ye AB kapılarının böylece açılmasıdır.

Nitekim, Kıbrıs Türk toplumundaki kamuoyu yoklamaları, KKTC'nin Türkiye'ye entegrasyonunu yüzde 7'nin; AB'ye katılmanın ise yüzde 80'lerde destek bulduğunu yansıtıyor. Türkiye'de AB üyeliği talebi ise yüzde 70'lerde dolaşıyor.

Türkiye'nin 'içindeki' ve bu arada 'dış dinamikleri' değerlendiren bir 'merkez' birkaç günü içinde -ve tam Türk usülü son dakikada- Türk diplomasisinin rotasını değiştiriverdi.

Eski dışişleri bakanlarından Emre Gönensay, dün, "Türk diplomasisine son birkaç gün içinde sanki bir sihirli değnek değdi" dedi.

Neyin niye ve nasıl değdiğini sezebiliyoruz ama tıpkı 1999'un Aralık ayında Helsinki'de Türkiye'nin AB aday üyesi ilan edilmesiyle 2000'ler perspektifi kazanmasına benzer biçimde, berbat ve krizli bir 2001'in Aralık ayında Lefkoşa'da 2000'ler ümidi tazelendi.

Yol, daha çok uzun ve engebeli. Ama, galiba dün Lefkoşa'da yola girildi. Bundan sonra, yoldan çıkartmamak gerekecek…


5 Aralık 2001
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED