|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye'de gazeteci olmak ne "talihsiz" bir seçimdir! En cılızından bir "otonomi"ye bile talip olmayacak; "devlet zirvesi"ni izlemekten vakit kalırsa onu da söylenmeyen ama "söylenmesi gereken"leri keşfetmekle geçireceksin... Ne can sıkıcı, insan olma "ereği"ne ne kadar uzak, yabancı bir hayat tarzı... "Düşünmüyorum o halde varım!" türü bir varoluş tarzı! "Salkım Hanım'ın Taneleri" adlı film etrafında gelişen tartışmayı basının nasıl ateşlediğine bakınız. Star ve Milliyet gazetelerinin dünkü sayılarının sürmanşetleri doğrudan Etyen Mahçupyan'a sesleniyordu. (Bakın! Yapay polemiklerle vakit geçirmenin anlamı yok: Uzan ve Doğan grubu buluşulması gereken noktada ne güzel buluşmuş!) Star, "Mahçup oldun mu?" sorusunu daha ilk cümleden şöyle açıyor: "Salkım Hanım'ın Taneleri filmi, bir sanat eseri mi, yoksa bir Ermeni propagandası mı?" Ben geri çekileyim de siz söyleyin; bir ülkede bir gazetecinin böyle bir soru formüle edebilmesi insanın canını haddinden fazla sıkmaz mı? Bu sorunun altındaki imza (fotoğrafından da belli ki) genç bir gazeteciye ait; dolayısıyla diyelim ki, henüz çok "genç" olduğu için böyle bir sorunun "uygunsuz" kaçacağını düşünememiş. Peki ya gazetesindeki "orta yaşlı amcalar"? Bu "uygunsuz" soru sürmanşete taşındığına göre, demek ki onlar da henüz çok "genç"! Hadi gelin, Star'ın bu sorusunu biz de bir soruyla cevaplayalım: Star gazetesi, bir gazetecilik eseri mi, yoksa derin Türkçülük propagandası mı? Star gazetesi devam ediyor: "Çünkü, filmin Ermeni asıllı senaristi Etyen Mahçupyan, yalanlandı..." Dinle "genç" gazeteci! Etyen Mahçupyan, söylediğiniz gibi "Ermeni asıllı" değil; değil, çünkü o bir Ermeni'dir! Aynen kendilerinden "Kürt asıllı" olarak söz edilenlerin basbayağı "Kürt" oldukları gibi "Ermeni propagandası" da ne demek? Yani şimdi Etyen, bu dediğiniz propagandadan mı yapıyor? "Allah akıl fikir versin!" dileği tam da bu durumlarda kullanılır... Ne can sıkıcı bir basın dünyası bu böyle... Milliyet'in "Bu yalan niye?" sürmanşeti de benzer bir ruh halinin ürünü... Gazete bu marazî ruh halinde o derece ısrarlı ki, Mahçupyan'a "Olmadı Etyen!" diye senli-benli hitap etmekten de geri kalmıyor.... Ne olmadı, "Etyen" bu zamana kadar iyiydi de şimdi "ne olmadı"? Ne olacak, nasıl oldu da Yılmaz Karakoyunlu'nun romanındaki Yahudi kahraman Leon, senaryoda Ermeni Levon'a dönüştü? "Etyen" bunu nasıl yapabilir, bir roman kahramanının kimliğini değiştirmeye nasıl cüret edebilir? Besbelli ki bu "Ermeni asıllı" senarist "aslı"nın, yani Ermeniliğinin propagandasını yapmak istiyor! Haddinden fazla saçma sapan olmasının yanısıra haddinden fazla asap bozucu bir akıl yürütmeyle (daha doğrusu "akıl yürütememe" ile) karşı karşıya olduğumuz muhakkak... Peki ne istiyorsunuz: Yahudi kahraman Ermeni kahramana dönüştürülünce, filmde, Nazi Almanyası'ndan esinlenerek uygulamaya konan Varlık Vergisi'nin asıl hedef aldığı cemaat olan Yahudiler'in hakkının yendiğini mi ileri sürüyorsunuz? Hahambaşılık Basın Sözcüsü'ne bu davanın (yani Yahudiler'in çektiğini unutturmamak) arkasında olduğunuz için mi koşup, açıklama alıyorsunuz? Yoksa, Varlık Vergisi gibi apaçık ayrımcı bir uygulamadan zarar gören Rumlar'ın adının filmde az geçmesinden de mi rahatsızsınız? Yani tam olarak derdiniz ne, ne istiyorsunuz? Hamambaşı Leon'un Levon olmasına yol açan sahnelerin çekimi için Sinagog ve mezarlığın kapısının açılmasına izin verseydi, "Oh bee! İşte tarihi film buna derim!" diyerek çok mu memnun olacaktınız? Çok can sıkıcı ve bir o kadar da asap bozucu bir basın... Hürriyet gazetesi bu "yeni" gelişmeler ışığında Ahmet Çakar'ın görüşüne başvurmuş. Romandaki Yahudi kahramanın Ermeni yapılmasından Çakar da rahatsız! Çakar'ın roman üzerinde yapılan bu değişiklikten çıkardığı sonuç da can sıkıcı. "Senarist Mahçupyan'ın da, ruhundaki gizli Türk düşmanlığını dışa yansıttığını" öne sürmüş... "Hem Karakoyunlu, hem de Mahçupyan suçüstü yakalandılar. Ermeni-Türk düşmanlığının tohumu ekiliyor" diyor. Çakar'ın bu sözlerinde de "ilginç" bir yan yok; o ve onlar, bu ve benzer konular açılınca ("Hiçbir şey öğrenmeden ve hiçbirşeyi unutmadan" ilkesine uygun bir biçimde) zaten hep aynı şeyleri söylerler... Dolayısıyla bu tartışmada asıl dikkat edilmesi gerekenler gazetecilerdir... Tartışmaya katılan Hasan Pulur (Milliyet), Melih Aşık (Milliyet), Deniz Som (Cumhuriyet), Tufan Türenç'in (Hürriyet) "gönülsüz" de olsa Çakar'a arka çıkan yazıları olsun, Star ve Milliyet'teki sürmanşetler olsun, muhakkak ki daha dikkate değerdir... İnsanı umutsuzluğa sevk eden, okudukça can sıkan ve asap bozan asıl bu yayınlardır... Çakar ve destekçileri gibi "ayrımcılık"ı rehber edinmiş insanlar her ülkede var; her ülkede olmayan ve varlığından ciddi olarak endişe etmemiz gereken şey, bizde olduğu gibi basının büyük bölümünün kendisini esen rüzgârlara bu derece kolayca terketmesidir. Yani sonuç olarak, yapmamız gereken şey, Etyen gibi bir düşünce adamını kurda kuşa yedirtmememizdir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |