T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sen pişman oldun da...
Ben affediyor muyum?

Siyasette yığınak mevsimi gelmiş gibi görünüyor. Son seçimde sandıkta kalanlar, partilerinden ayrılıp başka maceralara sürüklenenler, liderine hakaret edenler, iki arada bir derede kalanlar, kendini belli etmek için her fırsatı kullanıp davet bekleyip ama aranıp sorulmayanlar; kısacası, siyasetin "merkez valileri" yavaş yavaş bir yerlere atanmaya başladı. Görünen o ki, yığınak merkezi bu kez DYP oluyor ve bu parti geçen dönem ANAP'ın üstlendiği pozisyona soyunduruluyor. DYP'nin yeni dönemdeki sol+merkez sağ iktidar planında ANAP'ın yerine monte edilmesi fikri epeyi taraftar bulmuşa benziyor. Zaten, Çiller de bunun için her türlü tavize hazır olduğunu ilan etmekten çekinmiyor.

Bir de zorunlu yığınaklar var. Başka bir partide şansı olmayanlar mecburen eski partilerini tercih etmek zorunda kalıyorlar. Mesela, 28 Şubat'ta şımardıkça şımaran, "ara rejim başbakanlığı" rüyaları görürken yolsuzluk suçlamasıysa siyasetten diskalifiye olan eski Meclis Başkanı ANAP'lı Mustafa Kalemli gibi. O da geri dönüyor çünkü kimsenin haberi olmadan sessiz sedasız aklanmış ve tertemiz olmuş bulunuyor. Şimdi "Hiçbir güç, beni memlekete hizmetten alıkoyamaz" diyerek kolları sıvamış bulunuyor. Siyasetin "ahlak yaşı" bu kadar düştükten sonra tabii ki kimse onu siyasetten alıkoyamaz. Mesela, MHP'li Koray Aydın ve ANAP'lı Cumhur Ersümer de partilerinde siyasete devam edecek ve hiçbir güç onları da ülkeye hizmetten alıkoyamayacaktır! Yasalar onlara böylesine rahat hizmet imkanı(!) tanıdıktan sonra neden siyaset yapmasınlar ki.

Siyasetteki yığınakta dikkati çeken asıl husus, "28 Şubat maşaları"nın trajikomik durumudur. Üyesi oldukları Refahyol hükümetine, dolayısıyla seçmenlerinin iradesine ve dolayısıyla demokrasiye ihanet eden; bunu da "demokrasi adına" yapan ama işleri bittikten sonra bir kenara atılan güruh, şimdi DYP kanalıyla geri dönmeye hazırlanıyor.

Siyasette tasfiye edilmek için her şartı tamamlamış bu adamlar, "görüldükleri yerde ezilmediklerine" dua edeceklerine sıkılmadan siyasete dönmekten bahsediyorlar.

Sıkılması gerekenler elbette ki badece bunlar değil... Asker siyaset oyununu oynamaya başladığında bütün varlıklarını ona adayan, bir kenara itildiklerinde ise yeniden milletin oyuna müracaat ederek itibar kazanmaya çalışan bu insanlara kucak açan partinin de biraz sıkılması gerekir.

"Türkiye sevdalıları", "büyük Türkiye muhabbetleri" gibi artık hiçbir mana ve ehemniyeti kalmamış sloganların siyasete şırınga etmek istediği ilkesizliğin hesabını, buna izin verenlerden de sormak lazımdır. Demek ki merkez sağ akıllanmaya niyetli değildir, demek ki Tansu Çiller "ikinci demokrasi, vs" ile uğraşmaktansa "garantili halk ve siyaset esnafı dalkavukluğu" ile zevahiri kurtarmayı daha elverişli bulmaktadır.

Öyle olmasa, "28 Şubat'ta Refahyol'u yıkmakla hata ettik, pişmanım" diyen Yıldırım Aktuna gibi bir adamla nasıl el sıkışırdı? Aktuna, pişman olmak zorunda, çünkü, geri dönmek için söyleyebilecek başka sözü yok, ama Çiller'in içinde bulunduğu psikolojinin anlamı nedir? Yoksa o da, 28 Şubat'ta Aktunalar, Erezler, Çağlarlar, Ayseli Göksoylar, Aloğlular, Gencay Gürünler gibi davranmadığına pişman mıdır?

Siyaset kültürümüz her türlü yüzsüzlüğe müsaade ediyor ve toplum hafızası her türlü beceriksizlik, ilkesizlik, ihanet ve başarısızlığı kolayca unutuyor diye, iki sene bir köşede sinenlerin sonra birdenbire hiçbir şey olmamış gibi ortalığa çıkmalarına sessiz kalmamız gerekmiyor.

28 Şubat'ta hata yapanlar ve pişman olanlar kalsınlar kaldıkları yerde. Çünkü bu ayıp, onlara yeniden siyaset yapma yolunu ebediyyen kapatmıştır. Eğer eski dostlarıyla ilişkileri hala iyiyse, kenara itilmenin verdiği psikolojik baskıdan kurtulmak istiyorlarsa yaptıkları iyiliğin hatırına mesela, OYAK'ta yönetim kurulu üyeliği falan talep edebilirler. Ama, halkın oyunu asla isteyemezler.

Onlara kucak açanlar da "Madem, sizi hançerleyenlerle kolkola girecektiniz, o zaman bu haltı niye yediniz?" sorusuna muhatap olmaktan kurtulamazlar. Pişman olanlar, siyasete dönmek hariç, bildikleri her yöntemle günah çıkarsınlar, ama asla af beklemesinler. Çünkü, pişmanlık pişman olanı bağlar ve affedilmek için yeterli değildir.

Çünkü bu ülke insanlarının hiç olmazsa hala, haysiyetlerini koruyacak kadar hafızası bulunuyor.


5 Aralık 2001
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED