|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Meclis'teki, bütçe müzakerelerinin arasına, Medeni Kanun görüşmeleri de dahil edildi. Böylece, "devrim" niteliğinde diye takdim edilen kanunun gecikmesi önlendi. Eski evlilikler
Medeni Kanun'da en önemli bölüm, mal rejimi ile ilgili olandı; kadınların -boşanma veya eşin ölümü halinde- korunması düşünülüyordu. Ama kanun, yayımı tarihinden sonraki dönemi kapsayacak, evlilik tarihinden itibaren geçirli olmayacak. Hükûmet tarafından verilen bir önergeye göre, eşler isterlerse, kanunu, evlilik tarihinden itibaren geçerli kılabilecekler. Kadın kuruluşları, evlilik tarihinden itibaren, -geriye dönük olarak- edinilmiş mallara katılma rejiminin tatbik edilmesini, düzenlemelerden mevcut evliliklerin de yararlandırılmasını istiyor. Kabul gören önerge, anlaşma halinde buna cevaz veriyor. Ama zaten, anlaşma sağlanmışsa, her türlü mal rejimini seçmek mümkün. Önergenin getirdiği bir yenilik yok. Tartışmalar bu yüzden başlayacak. Özellikle, henüz evlenmeyen gençler veyahut evliliğin başında olanlar, edinilmiş mallara katılma rejimini benimsemezlerse, aralarında mukavele imzalamak zorundalar Taraflardan biri, imza atmazsa, o zaman, edinilmiş mallara katılma otomatik olarak uygulanıyor. Bundan dolayı çiftler arasında münakaşa çıkabilir; tatsızlık doğabilir. "Evliliğin başında olanlar" diyorum. Çünkü gençlerin önünde uzun bir hayat var. Mevcut mal rejimine göre, fabrika, işyeri vs dahil, her şey eşler arasında paylaşılacak veyahut bu değerin karşılığı olan parayı taksim edecekler. Çocuklardan ziyade eşi koruyan bir sistem bu. Halbuki "Paylaşmalı mal ayrılığı" rejimi kabul edilseydi, sadece oturulan ev + yazlık ev + istikbali garanti altına alacak bir miktar para paylaşılacaktı. Üstelik, mal rejimi eski evlilikler için de geçerli olacaktı. Paylaşmalı mal varlığı, Türkiye gerçeklerine daha uygundu; evliliklerin büyük çoğunluğunda, iki ev ve bir miktar paranın dışında, mal varlığı zaten yok. Ama Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün ısrarı ile edinilmiş mallara katılma rejimi kabul görmüş, buna mukabil, MHP'ye, uygulamanın, kanunun yürürlük tarihinden sonra başlaması tavizi verilmiştir. Vakıflar
Medeni Kanun, millete hayırlı olsun. Ama, mal rejiminin gölgelediği, Vakıflar konusunu da hatırlatmakta yarar var. Vakıflar üzerindeki denetim arttırılıyor. Sözgelimi, eski metin, "Hukuka, ahlâka, milli birliğe, milli menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ve cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamayacağını" öngörmekteydi. Yeni düzenlemede, "Cumhuriyetin, anayasa ile belirlenen niteliklerine ve anayasanın temel ilkelerine aykırı" bir vakfın kurulamayacağı hususu, diğer unsurlara ilâve edildi. Komisyon müzakereleri sırasında Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e sorduk: "Cumhuriyetin niteliklerine aykırı Vakıf kurulamaz ne demek? Hiç kimse ben şapka devrimiyle mücadele edeceğim veyahut laik cumhuriyeti yıkacağım diye vakıf kurmaz. Öyleyse, hangi teşebbüsler cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı diye yorumlanacak? Meselâ İmam Hatip Okulu talebeleri için yurt açmak veya burs vermek, cami yapımı için teşkilâtlanmak veyahut başörtülü kızların mücadelesini desteklemek amacıyla vakıf kurmak, cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı mı sayılacak?" Adalet Bakanı'na bir başka sorumuz da şöyle oldu: "Vakıflar, cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla kurulamaz, derken neyi kastediyorsunuz? Cemaat, Lozan'da belirlenen azınlıklar mıdır? Yoksa hiçbir hukukî statüye dayanmayan ve halk diline öylesine yerleşmiş olan dinî cemaatler de bu kategoride mi mütalâa edilecektir?" Bakan Türk, bu konunun, hâkimin takdirinde olduğunu söyledi. İrtica paketi gibi
Görüldüğü gibi, mal rejimi tartışmasının ardına gizlenen ve vakıflara ağır darbe indirecek düzenlemeler var. Benzer kısıtlamaları, "irtica paketi" içinde getirmeye çalışmışlar ama, bu teşebbüsler geri püskürtülmüştü. Şimdi, yeni metne, vakıfları istikrarsızlığa sürükleyebilecek hükümler ilâve edildi. Meselâ 112'nci maddede, "Haklı sebebler varsa, mahkeme, vakfın yetkili organı veya denetim makamının istemi üzerine, vakfın örgütünü, yönetimini ve işleyişini değiştirir" deniliyor. "Haklı sebeb" muğlak bir ifadedir. Oysa eski metinde, "Haklı sebeb" yerine, "Vakfın mallarını muhafaza ve gayesini idame imkânsız hale gelmişse" cümlesi mevcuttu. Ayrıca, vakfın, tıpkı dernekler gibi, geçici olarak faaliyetten alıkonulması öngörülüyor. Vakıfların sadece Vakıflar Genel Müdürlüğü değil, Cumhuriyet Savcısı'nın başvurusu üzerine de mahkeme kararıyla kapatılabileceği belirtiliyor. Vakıf bir mal topluluğu olduğu için, malını vakfeden kişi istikrar görmek ister. Vakıfların müdahaleye açık hale getirilmesi, muğlak ifadelerle, kolay kapatılabilecekleri bir zemin yaratılması, vakıfların sürekliliğine ve hukuki teminatına vurulan bir darbedir. Halbuki eskiden, vakıflar, nitelikleri göz önüne alınarak, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün denetimi haricinde başka otoritelerin müdahalesinden korunmuştu. İşte, herkesin dikkati mal rejimine teksif edilmişken, vakıflar böyle bir antidemokratik cendereye sokuluyor. "Laiklik" hassasiyeti burada da devreye giriyor. Sezer'in hassasiyeti
Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in, hiç sırası değilken, "Laiklik konusunda duyulan hassasiyeti" AK Partililerin kendisini ziyareti sırasında dile getirmesi de bir başka örnek. Konuyu Yeni Şafak'ta, Mustafa Karaalioğlu'nun sütununda okudum ve araştırdım. Sezer, laiklik meselesindeki hassasiyetin altını çizmekle birlikte, "Dine dayalı devlet ile dine saygılı devlet arasında fark yok" dememiş. AK Parti milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır, Sezer'in laiklik konusuna dikkat çekmesi üzerine, kendilerinin de, milletin de, dine dayalı bir devleti arzu etmediklerini, sadece dine saygılı davranılmasını istediklerini söylemiş. Bu düşüncesini de Anayasa'nın 2'nci maddesine, "insan haklarına saygılı cumhuriyet" anlayışına dayandırdıklarını belirtmiş. Cumhurbaşkanı'nın laiklik hassasiyeti, iftar davetlerinin verilmemesi şeklinde tezahür ediyorsa, buna katılmak mümkün değil. AK Partili yöneticiler karşısında, sözü laikliğe getirmesini de doğrusu yadırgadık. Özellikle, Tayyip Erdoğan'ın önü kesilecek dedikoduları yapılırken, uyarıya benzeyen bu sözlerin ardında acaba nasıl bir niyet var? Verso'nun kehaneti
Pazartesi akşamı Alternatif programında, Verso Araştırma'nın Başkanı Erhan Göksel vardı. Sabahattin Önkibar sordu, o cevap verdi: "Derin devlet, Tayyip Erdoğan'ın önünü açmaz" dedi. "Derin devletin, Erbakan'ı Tayyip Erdoğan'a tercih edeceğini" söyledi. "Merkez sağ boştur" dedikten sonra, Melih Gökçek'in bu boşluğu doldurabileceği mesajını verdi. Erhan Göksel'e göre, Melih Gökçek, Mehmet Ağar, İlhan Kesici ve Saadettin Tantan, birlikte hareket ederlerse, çok oy toplayabilirlerdi. Oysa yok böyle bir beraberlik. Tantan, TÜSİAD'ın da projelerine yakın değil. Göksel, bence, Melih Gökçek adına göle maya çalıyor. Yeni yıl için siyasi beklentiler artıyor. Bütçe müzakerelerinin gölgelediği gelişmeler ve temaslar el altından devam ediyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |