T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Avrupa ordusu ve 'Türkiye modeli'

Son yıllarda Genelkurmay Başkanı tarafından sürekli dikkat çekilen bir konu Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK). Bu çerçeveye bağlı olarak kurulacak Avrupa Ordusu'nun (AO) alacağı şekil Türkiye açısından çok önemli…

NATO üyesi olup da AB üyesi olmayan Türkiye, bu orduyu yönlendirecek karar mekanizmalarında yer almadan, bu ordunun aktif kuvvet kullanımının bir parçası haline getirilmeye çalışılıyordu. Türkiye'nin buna direnmesinin çok anlamı vardı. Çünkü bu ordunun muhtemel müdahale alanları, çogunlukla Türkiye'nin 'jeopolitik temas noktaları'. Kıbrıs ve Ege'yi saymazsak bile bu değişmiyor. AB'nin güvenliğini sağlamak adına hareket edecek olan bu ordunun 'AB'nin güvenliği'ni sadece coğrafi temelde tanımlaması beklenmemeli. Çok geniş bir çıkarlar ve ilişkiler ağı düzeyinde AB'nin güvenliğinin temellendirilmesine bağlı olarak hareket edecektir AO.

Bu durumun Türkiye'yi karar mekanizmalarında yer almadığı krizlerin parçası haline getirmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiye veto hakkını ileri sürerek AO karşısında rezervli bir yaklaşım üretiyordu. 11 Eylül sonrasında ise bu rezervli yaklaşım daha da önemli hale geldi. Bir yandan birçok küllenmiş kriz aktif hale geldi, öte yandan da mevcut krizler daha da yoğun bir karakter kazandı. Üstelik AO'nun müdahale alanlarının pek çoğu Türkiye'yi işin merkezine çekecek derecede hareketli.

İşte bu çerçevede birdenbire Türkiye'nin AO konusundaki taleplerinin karşılandığı Başbakan tarafından açıklandı. Açıklamadaki iddialı duruşa rağmen tam olarak neyin karşılandığı ve bunun niçin yapıldığı anlaşılabilmiş değil. ABD ve İngiltere'nin arabuluculuğu ile bu noktaya gelindiği söyleniyor. Tabi bu sadece bir mutabakat metni. Çünkü varılan mutabakatın hayata geçmesi için onaylanması gerekiyor. Bu da Yunanistan'ın veto engelinin aşılmasını gerektiriyor. Yani bir bakıma da ortada birşey yok.

Türkiye'nin karşılandıgı söylenen ihtiyaçları ise Ege ve Kıbrıs'ın AO çerçevesinin dışında tutulması. Yani tablo net değil. Türkiye'nin düne kadar en üst düzeyde tuttuğu hassasiyetlerini neden bu kadar aşağıya çektiği belli değil. Öte yandan bu derece hassas bir konuda bu derece geniş bir manevra alanı üretilebiliyorsa, bununla bağlantılı olan Kıbrıs konusunda neden herhangi bir esneme gözükmüyor ortada? Çünkü Kıbrıs konusundaki sabitlenmiş politikanın gerekçelerinden biri olarak, son zamanlarda, AGSK konusu ile bağlantıları gösteriliyordu…

Olan biten, korkarım, tek birşeye işaret ediyor. Türkiye'nin eli giderek zayıflıyor maalesef. En üst düzeyde tutulan hassasiyetlerin bile ortalamasını bul(a)madan çok daha aşağısına razı oluyor Türkiye. Uluslararası irade karşısında politika üretemeyen yapısı Türkiye'yi her geçen gün daha çok kuşatıyor. Siyasetin sıfır noktasında kendince bir 'istikrar modeli' üretti Türkiye, fakat bu model siyaseti dışlayan yapısı ve gelişmeleri kriz olarak algılayan karakteri yüzünden sadece sürekli kayıplara uğranmasına yol açıyor. Gelinen nokta bu açıdan vahim. Gerek ekonomik olarak, gerekse siyasi olarak Türkiye artık süratle geri gidiyor. Siyasetin ve 'siyasi aklın' devre dışı bırakılmasından dolayı da, olan biten 'devlet aklının tekelci yöntemleri' ile çözüme kavuşturulamıyor. Maalesef, şu anda önümüzde bulunan 'Türkiye modeli', siyaseti ciddiye almadığı için en temel ve haklı tezlerinde kendine gol atan bir model…

Umarım, siyaset dirilmeden bu kısır döngüden çıkılamayacağının anlaşılması için çok daha fazla bedel ödenmez. Umarım, 'siyasetsiz siyaset'in temsilcisi olan bir Hükümet ile 11 Eylül sonrasında yola devam etmekteki ısrar, en temel çıkarları konusunda Türkiye'yi geri dönülmez bir noktaya getirmez…


5 Aralık 2001
Çarşamba
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED