T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bir İslam Konseyi ihtiyacı

Cuma günü 20 yıldan beri çalışmalarını Amerika'da yürüten dünyaca tanınmış İslam alimlerinden Seyyid Hüseyin Nasr ile Altınoluk dergisinde bir kahvaltıda birlikte olduk. Kahvaltı sonrası Hoca ile bir saate yakın, genç bilim adamlarının da katıldığı bir sohbet imkanı bulduk.

Hoca ile değişik konular üzerinde oldukça geniş ve derin bir ufuk turu yapıldı. Güncel konu üzerinde söyledikleri önemliydi. Nasr, medeniyetler çatışması ihtimalini dünyayı ateşe vermekle, hatta intiharla eş tutuyordu. Demografik olarak bunca iç içe girmiş bir dünyada farklı inanca ve kültüre bağlı insanları kazıyıp atacak mıydık, ya da atacaklar mıydı?

Nasr, ortada Amerika'daki terörü kimin gerçekleştirdiğine dair henüz hiçbir delil bulunmadığına vurgu yapıyor, bununla birlikte, "Müslüman alimler bir araya gelip teröre karşı çok net bir bildiri yayınlamalılar. Terörü kınamamak Allah nezdinde de utanç olur" diyordu. "Eğer, diyordu, Müslüman alimler ve din adamları teröre karşı net bir bildiri yayınlarsa, Hristiyan ve Musevi alimleri de Filistin'deki İsrail terörü ya da Çeçenya'daki Rus terörü için bildiri yayınlamak zorunda kalacaklar."

Nasr'ı dinlerken, İslam adına böyle toplu, saygın bir ortak sesin yükselmediğini düşündüm. Papa dolaşıyor, sözleri Hristiyan dünyası, en azından Hristiyanlık adına insanlığın önüne konan bir simge gibi algılanıyordu. Ya İslam'ın sesi? Evet İslam'da ruhbanlık yoktu, siyaset-din bileşkesinde temsil imkanı bulan Hilafet çağın başında tasfiye edilmişti. Peki bir ortak sese ihtiyaç yok muydu? İçimden böyle bir sese ihtiyaç olduğunu ifade ediyordum ve Nasr bunu seslendirmişti. İslam Konferansı çok sönüktü ve böyle bir olay için yeterli itibara sahip değildi.

Saygın bir "İslam Konseyi" ne ihtiyaç vardı.

Aynı ihtiyacı hissetmiş olacaklar ki, 40 kadar ülkeden dünyaca tanınmış 46 Müslüman ilim adamı, hareket önderi ve uluslar arası islami kuruluş temsilcisi bir araya gelip bir ortak bildiri yayınladılar. Bildiri gerçekten güçlü ifadeler taşıyordu. Bildiride öncelikle terör kınanıyor, Amerika'lıların acısı paylaşılıyordu. Şu ifadeler bildiriden bir parça:

"Biz, 40'dan fazla ülkeden, farklı dinlere mensup insanların kurban olduğu New York ve Washington'a düzenenlen alçakca saldırıyı, açık bir şekilde kınıyoruz. İslam insan hayatını kutsal kabul eder ve Kur'an-ı Kerim, bir masum insanı öldürmenin, tüm insanlığı öldürmekle eşit olduğu deklare eder. 11 Eylülde yaşanan trajedi tüm insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Dünyadaki bütün müslümanlar bu saldırıda hayatını kaybetmiş olan tüm ABD'li ve dünya devletlerinin vatandaşlarını rahmetle anmalıdır"

Bildiride daha sonra dünyadaki bütün terör kurbanlarına eşit bakılması uyarısı yapılıyordu:

"Tekrar belirtiyoruz ki, dünyanın her yerindeki bütün terör kurbanları aynı sempati ve ilgiyi hak etmektedir ve insan neslinin eşitliğini savunan herkesin de, dünyanın bütün bölgelerindeki terörizmi kınamaları ve onunla mücadele etmeleri gerekir. Tekrar belirtiyoruz ki: İnsanlığa karşı işlenen terörist hareketlere, ister bir grup isterse devlet olsun, ayrım ve izin gözetilmeksizin rezerv konulmalı ve bu hareketler cezalandırılmalıdır."

Sonra New York ve Washington saldırılarının faillerinin bulunması için öncelikle adli bir sürecin izlenmesi gerektiği vurgulanan bildiride bir uyarı daha geliyordu:

"Fakat, şüpheli suçlulara karşı hiçbir şekilde adil bir hukuki süreç izlenmeden 'terörizmle savaş' adı altında insanlara keyfi bir saldırıda bulunmak yeni terörist hareketleri doğuracağından, bu davranış kesinlikle kabul edilemez ve bağışlanamaz. Bu konuda kesin deliller ortaya konmalıdır."

Bildiri bir başka uyarı ile sona eriyordu:

"Bütün devletlerden, özellikle de ABD'den şüpheli dayanaklardan hareketle keyfi uygulamalara başvurmamasını veya tek yanlı güç kullanıp birilerini ezerek suçlu, davalı, hakim ve infazcı konumuna girmemesini istirham ediyoruz. BM Genel Sekreteri'ni, Müslüman ve Avrupa devletlerinin liderlerini, dünyayı kontrolsüz kan dökülmesinden ve halklarla devletleri karşı karşıya getirecek çapta çatışmalara sürükleyecek şiddetten korumak için önemli rol üstlenmelerini ısrarla istiyoruz. Terörizmle mücadele ancak bütün dünyada barışı ve huzuru sağlamakla olur. Biz, kan davasına alkış tutan, intikam ruhlu, kibirli ve uluslararası rizikoyu göze alanların yanında ne yer alan bir parti ne de pasif izleyicisi olmamalıyız. Tüm insanları terörizmi, onun sorumlularını hukuksal süreç içinde cezalandırmak için birlikte güç sarf eder hale getirmeliyiz. Böylece, dünyadaki terörizmin kaynağını besleyen, adaletsizlikleri, sömürgeleri ve hegemonik politikaları eleyip ortaya çıkarmış olacağız."

Bildiriyi imzalayanlar arasında Şeyh Ahmet Yasin'den Fethi Yeken'e, Gannuşi'ye, Mahfuz Nahnah'a, Kardavi'ye kadar bir çok tanınmış sima vardı. Bu tavrı en iyi Yeni Şafak gördü. Cumartesi günü manşetine taşıdı. Bu son derece önemli çıkış bizde ve dünyada neden yeterli yankıyı bulmadı? Savaşa ve savaş propagandasına şartlananlar es mi geçmişti, yoksa bildiri, gerekli yankıyı üretecek bir iletişim hazırlığından mı yoksundu?

Bu sorularla uğraşırken, Cumartesi günü öğle yemeğinde bir grup gazeteci arkadaş refakatinde Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca ile birlikte olduk. Hoca bize Amerika ve Avrupa gezisini anlattı. Sonra sohbet güncele geldi ve Hoca ısrarla"diyalog" üzerinde durdu. Papalığın başlattığı bir diyalog girişiminin istenen sonucu vermemesinde İslami camiaya düşen zaaf payına işaret etti ve nihayetinde "Batı dünyasının güvercinleri ile diyalog kurmalıyız" dedi.

Hoca'yı dinlerken, içimde aktif siyasetin dışında "Müslüman Akil Adamlar" düşüncesi yeniden canlandı.

Sohbette bulunan değerli bilim adamımız Prof. Dr. Ahmet Davudoğlu, Hoca'ya kısa süre içinde geniş bir İslam-Batı değerlendirmesi yaptıktan sonra, "medeniyetler arası diyalog"ta "İslam tarafı"nı temsilen bir "Akiller heyeti"nin zaruretine işaret etti. "Siz olun bunun içinde, dedi, İzzetbegoviç olsun, karizması bulunan isimler bulunsun." Sonra dünyaca tanınmış Müslüman ilim adamlarından isimler verdi. Sonra ben de te'yid ettim Davudoğlu'nun düşüncelerini... Hoca bana "Bu heyet içerde mi dışarda mı olsun?" diye sordu, "Önce içerde, ardından dışarda da olabilir" dedim. Böyle bir fikir alışverişinden sonra ayrıldık.

Kim bilir belki de Erbakan'la İzzetbegoviç'in de içinde bulunacağı bir "İslam Akiller Konseyi"nin bildirisi daha ağırlıklı olur, derin etkiler yapabilirdi dünyada..

Batılı bilim adamları ve düşünürlerden yer yer, Filistin ve Çeçenistan'daki devlet terörüne ilişkin "Bunlar çözülmezse terörün zemini kurutulamaz" yollu uyarılar geliyor. Seyyid Hüseyin Nasr "İslam alimlerinden güçlü bir ses çıkarsa Hristiyan ve Musevi alimler de Filistin ve Çeçenistan'daki devlet terörünü kınamak zorunda kalırlar" demişti. Henüz Musevi ilim adamlarının ve Papalığın güçlü bir tepkisi ortaya konmadı. Acaba ben mi bilmiyorum? Eğer böyle bir bildiri bana ulaşırsa, onu da sütunlarımdan bütün genişliği içinde yayınlayacağıma söz veriyorum.


1 Ekim 2001
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED