T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ne görüyorsanız sahte, ne okuyorsanız yalan...

Ekrana eski başkan Bill Clinton'u çıkardığı için NBC televizyonu Beyaz Saray tarafından "Şimdi sırası mı?" diye uyarıldı... Bizim gazeteler bile, "ABD'de yeni bir şeyler oluyor" diye verdi bu haberi... Gerçekten de, basın özgürlüğünün beşiği ABD'de, ikiz kuleler ile Pentagon saldırıya uğradığından beri, basın alanında daha önce duyulmamış gelişmeler yaşanıyor. Anayasanın teminatı altındaki basını hedef alan çıkışlar Beyaz Saray'dan geliyor...

Bil Maher konuklarıyla gevezelik ederek hayatını kazanan bir televizyoncu, Okan Bayülgen'in ABD'deki karşılığı; 'Politically Incorrect' (siyaseten yanlış) adlı programında yaptığı anlık esprilerle izleyiciyi kendine bağlıyor. Geçen çarşamba günü, ABD'nin uzak yerlere askerî saldırı düzenlemesi için "Korkakça" sıfatını kullanmış Maher... Ertesi gün, Beyaz Saray sözcüsü Ari Fleischer, dünyanın her tarafından milyonlarca insanın izlediği basın toplantısında, Maher'in takılmasını "Dehşet verici" bulduğunu açıkladı. Orada da durmadı Fleischer ve özgürlükçü Amerikalılar'ın tüylerini diken diken eden şu sözleri sarf etti: "Bunlar Amerikalılar'a ağızlarından çıkana ve yaptıklarına dikkat etmeleri için bir uyarıdır; şu sıralar bu tür takılmaların zamanı değil, hiçbir zaman bu tür takılmaların zamanı değil..."

"Korkak" sıfatı sadece televizyon komiği Bill Maher'in başına dert açmakla kalmadı. Oregon kentinde çıkan 'The Daily Courier' gazetesinde köşe yazan Dan Guthrie'nin, "Bu olayda gerçek kahraman, uçaklarının kaçırıldığını anlayınca korsanlara karşı direnen Pensilvanya'da düşen uçağın yolcularıdır; onların bu cesaretine karşılık, Bush'un Nebraska'da bir delikte saklanması utanç vericidir" cümlesi başına dert açtı. "Başkanın uçağının da hedef olduğu açıklaması utancı azaltmıyor" demeyi de ihmal etmeyen Guthrie, yıllardır çalıştığı gazeteden kovuldu. Yayın yönetmeni, "Bu dönemde, Amerikalılar'ı düşman karşısında birleştirme çabalarını zedeleyecek biçimde, başkan ve kadrosunun eleştirilmesi doğru değildir; özür dileriz" açıklamasıyla yazarın işine son verildiğini açıkladı.

Yazdıkları yüzünden insanların köşelerini ve işlerini kaybetmedikleri bir ülkeydi ABD; 11 Eylül'le birlikte oraya da nazar değdi.

Oysa, Amerikalılar, Beyaz Saray sözcülerinin doğruluğunda ısrar ettikleri "Başkanın uçağı da saldırı hedefiydi" iddiasının yalan olduğunu biliyorlar. Bush'un 'Air Force 1' uçağı, saldırı günü, önce New Orleans'a oradan da Nebraska'ya götürülmüş, bu telâşa sebep olarak, Beyaz Saray "Başkanın uçağı da hedefti" açıklamasını yapmıştı. Guthrie'nin kovulduğu gün, CBS televizyonu ile AP ajansı, uçağın hedef olduğuyla ilgili açıklamaların gerçeği yansıtmadığını duyurdular. Beyaz Saray'a bu yolda ihbar telefonu falan gelmemiş... CBS, Pentagon'a çakılan uçağın aslında Beyaz Saray'a doğru gittiğine dair iddianın da radar bilgileriyle doğrulanmadığını aktardı. Belli ki, Bush yönetimi, halkın gözünde yakaladığı imajı yukarılarda tutabilmek için olmayanı olmuş gibi göstermekten, abartma ve böbürlenmeden medet umuyor...

Garip olan, en yetkili ağızların, bu kriz sırasında yalana başvurmaktan çekinilmeyeceğini itiraf etmeleri... Bush, ilk hafta yaptığı açıklamada, terörizme karşı savaşta 'örtülü operasyonlara' başvurulacağını açıklarken, bu operasyonların "Başarılı olunduğunda bile gizli kalacağını" bildirdi. Savunma bakanı Donald Rumsfeld, "Bakanlığınız bilerek yanlış bilgi verecek, kamuoyunu bu yolla yönlendirmeye çalışacak mı?" sorusuna Winston Churchill'in tarihe geçmiş şu cümlesiyle mukabele etti: "Savaş zamanında gerçek o kadar değerlidir ki, yalandan muhafızlarla çepeçevre korunması gerekir..." Cümlenin nereye gideceğini hemen anlayıp "Doğrudan asla sapmayacağım" dese de, dikkatli kamuoyu, niyeti hemen kavrayabildi.

Rumsfeld dışa vurduğu niyetini saklamaya çalışsa da, Washington Post gazetesine adı verilmemesi karşılığı görüş açıklayan üst düzey bir askerî yetkilinin ağzından çıkan şu sözler ABD açısından acı gerçeği yansıtıyor: "Bu, şimdiye kadar görülenlerden çok farklı, tahayyül sınırlarını zorlayacak kadar fazla enformasyon-yoğun bir savaş olacak… Elbette bilgi verirken yalan da söyleyeceğiz…"

Savaşa hazırlanan ABD yönetimi hakkında 'saygısızca' ifadeler kullandıkları için tv programcısı Maher ve köşe yazarı Guthrie'nin başına gelenler herhalde başkalarına da 'ibret' olacak bir gelişme. ABD yönetimi, "Biz ne diyorsak o" ısrarında ve dediklerinin bazen 'yalan' da olabileceğini söylemekten de geri durmuyor. Gerçeklerin yalanla korunduğu, aykırı sözler sarf edenlerin boyunlarının vurulduğu bir savaş yürütüyor ABD...

Böyle bir savaşta ortalıktan ilk kaybolanın gerçekler olduğunu söyleyen de Churchill'di. İngiliz devlet adamı sağ olup gelişmiş medya düzeninde nasıl gerçeklerin çarpıtıldığını, doğruların yamultulduğunu, bir yerlerde uydurulmuş sahte belgelerin dünyanın her tarafındaki gazete ve televizyonlar tarafından çoğaltılıp insanların yanıltıldığını görseydi, kendi dönemindeki basit dezenformasyon çalışmalarıyla gereksiz yere övündüğü için herhalde üzülürdü.

"Gazetelerde okuduklarınıza inanmayın, tv'de gördüklerinize de" desem mi, bilmem... Buna gerek var mı gerçekten?


1 Ekim 2001
Pazartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED