T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Düşük zam uygulamasının sonucu

Ekonomik kriz dönemlerinin çok daha farklı gündemleri olmakla birlikte, ücretleri düşürme eğilimi, çalışma hayatında fazlaca karşılaşılan göstergelerdendir. Bu bakımdan en az işsizlik ve işten çıkarmalar kadar negatif bir gelişmedir, ücretleri düşürme eğilimi. İktisadi faaliyetlerin önemli sorunlarla karşılaştığı kriz dönemlerini işaretleyen ücretleri ödememe, ücret ödemelerini geciktirme, kayıtdışı ücret ödeme ve ücretleri düşürme uygulamaları, iktisadi sorunların insana yansıyan tarafını bütünüyle ortaya koymaktadır. İş mevzuatımızda kriz dönemleri ekonomisi hakkında herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Çağdaş gelişmeleri kapsayan bir iş hukuku üretebilmek için, kriz olgusunun da kapsanması ve geçici bazı düzenleme haklarının taraflara ve yalnızca işverenlere verilmesinin yollarının bulunması gerektiği görüşündeyim. Ancak bu düzenlemeler sırasında akit serbestisi ilkesi ile işçinin korunması ilkesinin de gözardı edilmemesi şarttır. Başka bir deyişle işyerini korurken işçi de ihmal edilmemelidir. Nitekim yargı kararları da bu yönde işlev görmekte, ücret zammı uygulamasında, adalet ve eşitlik ilkelerine aykırılığı, işçi lehinde yoruma esas almaktadır.

Bilindiği gibi Yargıtay kararları, emsal olaylar için önem taşımakta ve yeni hükümler kurulmasında kaynaklık teşkil etmektedir. Bu bakımdan "işçinin ücretine diğer işçilerden az zam yapılmasıî konusunda, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin vermiş olduğu 03.04.2000 tarih ve E.2000/1034, K.2000/4713 sayılı Kararı'nı aşağıda ele alacağız:

"Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davalı işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalışan davacının davalı işveren aleyhine açılan bir davada tanıklık yaptığı için davacıya diğer çalışanlara göre az oranda ücret ödendiği, ücretin düşük ödenmesinin diğerlerine göre zam oranının çok az belirlenmesinden kaynaklandığı, davacının bu düşük ücret ödenmesinin süreklilik arzettiğini anladıktan sonra 8.6.1998 tarihinde hizmet akdini feshettiği, fesih bildiriminin 9.6.1998 tarihinde davalı işverene tebliğ olunduğu anlaşılmaktadır.

Kural olarak, işverenin aynı işyeri veya işletmede çalışan işçilere objektif ve haklı olmayan sebeplere dayanarak farklı işlemde bulunamaz. Bu husus, işverenin eşit davranma borcunun bir gereğidir. Somut olayda davacı işçiye diğer çalışanlara nazaran çok az oranda zam verildiği sabit olmakla birlikte davalı işverence bu uygulama hakkında objektif ve haklı bir neden ileri sürülmüş değildir. Öte yandan davalı işverence, davacının 15.6.1998 tarihinden itibaren işe gelmemesi nedeniyle hizmet akdi 19.6.1998 tarihinde feshedilmiş ise de, davacı işçinin fesih bildirimi 9.6.1998 tarihinde işverene tebliğ edilmiş olmakla sonuç doğurduğundan, bu tarihten itibaren davacının devamsızlığına dayanılamaz.

Bu maddi ve hukuki olgular karşısında davacının haklı nedenle hizmet akdini feshettiği sonucuna varılarak kıdem tazminatı hesaplanmalı ve hüküm altına alınmalıdır. (...)î (Bkz. TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C.16, Kasım 2000-Şubat 2001, S.4-5, s.53-54).

Yukarıda metnini verdiğimiz Yargıtay Kararı'nda "işverenin eşit davranma borcuî ile "işverenlik uygulamalarında objektif ve haklı bir nedene dayanmaî ilkelerine dikkat çekilmektedir, kararın mantığının ortaya konulması anlamında. Herhangi bir haklı neden ortaya koyamadan eşit davranma borcuna aykırı davranan işverenin bu davranışının işçiye haklı nedenle hizmet akdini fesih yetkisi verdiği ve kıdem süresi doğrultusunda kıdem tazminatının ödenmesini işverenden isteyebileceği sonucuna varmıştır, Yargıtay, yerinde bir yaklaşımla. Bu tür uygulamaların sonucunu da ortaya koyan bu yaklaşım, İş Kanunu'nun 16. maddesinin II. bendindeki "ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzerleriî başlığıyla yapılan düzenlemelere dayanmaktadır.

Kriz ekonomisi şartlarında daha fazla ihlale uğrayan bazı iş hukuku ilkelerine dikkat çekmek için yukarıdaki hususları dile getirdik. Krizde yok olmamak, krize rağmen varlığını koruyup sürdürebilmek için çaba gösteren işverenlerin, iyiniyetli davranmaları ve belirtilen ilkeleri de gözardı etmemeleri halinde, işçilerin bu çabalara duyarsız kalması beklenemez. Kısacası adalet ilkeleriyle işyerini ve işçileri birlikte koruyabilmeliyiz, çağdaş iş hukukunu oluştururken.


1 Ekim 2001
Pazartesi
 
TAHSİN SINAV


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED