T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İşin cılkı çıktı

ABD' Büyükelçisi Pearson'un Ankara'daki temaslarını en iyi özetleyen Fikret Bila'dan uzunca bir alıntı yapmak istiyorum.

"ABD'nin Ankara Büyükelçisi Pearson'ın Başbakan Ecevit'le "acil" görüşmek isteği iletilince, Başbakan Ecevit, "hemen gelsin" yanıtı gönderiyor.

Büyükelçi'nin programsız görüşmek istemesi, Başbakanlık'taki beklenti, "herhalde Büyükelçi ABD'nin mali desteğini bildirecek" yönünde oluyor.

Ancak, Büyükelçi Pearson'ın Başbakan Ecevit'ten Washington adına "siyasi güvence" istemek üzere geldiği anlaşılıyor.

ABD Büyükelçisi, Başbakan Ecevit'e "program ve Kemal Derviş'le ilgili" basında çıkan haberleri anımsatıyor ve bunların "çok çelişkili" olduğunu söylüyor. Pearson, bu girişten sonra Başbakan Ecevit'e, Kemal Derviş'in yeniden ABD'ye gitmeye hazırlandığı şu günlerde arkasında hükümet ortaklarının "siyasi desteği" bulunup bulunmadığı sorusunu yöneltiyor. ABD Büyükelçisi, Ankara'nın beklediği "mali destek"le ilgili haber bir yana, Bush yönetiminin "siyasi güvence" isteğine ilişkin olarak bizzat Başbakan'ın ağzından yanıt arıyor.

Başbakan Ecevit ise Büyükelçi'ye şu yanıtı veriyor:

-Türkiye demokratik bir ülkedir. Basında çok çeşitli görüşlerin, eleştirilerin, yorumların yer alması doğaldır. Ancak bu görüşlerin sahibi ve kaynağı hükümet değildir. Hükümet, Sayın Derviş'in ve programın arkasındadır. Üç koalisyon ortağı da bu görüştedir. Sayın Derviş'in çalışmaları ve yaptığı açıklamalar, hükümetin mutabakatı ve onayıyla yürütülmektedir. Bu konuda bir sorun olduğunu sanmıyorum. Ancak program için dış desteğe gereksinmemiz olduğu açıktır. Biz de acil mali destek bekliyoruz.

Anlaşılıyor ki, ABD Başkanı Bush, Ecevit'i ve Ankara'yı yokluyor. IMF üzerinden de olsa "yeşil ışık" yakmadan önce, Ecevit'ten Derviş ve program için söz istiyor.

Aynı şekilde ABD Büyükelçisi, Başbakan Yardımcıları Bahçeli ve Yılmaz'la da görüşerek "çelişkili" haberlerle ilgili kaygısını iletiyor. Onlardan aldığı yanıt da, Başbakan Ecevit'ten aldığı yanıtla aynı yönde oluyor. Bahçeli, Pearson'a "Sayın Derviş'in arkasındayız. Bu desteğimi ben, bu haftaki grup konuşmamda da açıkladım. Bu program başarısız olursa sorumluluğu üç koalisyon ortağına ait olur. Derviş'e siyasi destek konusunda koalisyonda bir sorun yok" diyor.

Doğrusu hem Devlet Bakanı Derviş'in, hem de ABD Büyükelçisi'nin "siyasi destek" üzerinde bu kadar durmaları düşündürücü. Derviş'in her fırsatta bu desteğe gereksinim olduğuna dikkat çekmesi, üç koalisyon liderinin birçok kez bu desteği verdiklerini açıklamalarına karşın, hala bu konuda "söz" alınmaya çalışılması Washington'un "ne aradığı" sorusunu gündeme getiriyor.

Acaba Derviş'ten kaynaklanan bir sıkıntı mı var? Yeni Devlet Bakanı, Ankara'da yansıtamadığı bazı sıkıntıları Washington'a mı yansıtıyor? İsteyip de alamadığı bir şey mi var?

Birçok kez açıklanan "siyasi desteğin" her gün istenir hale gelmesine koalisyon liderleri pek anlamış değiller." (Milliyet, Bush güvence istiyor,16 mart 2001)

Bu görüntü işin cılkının çıktığından başka anlam taşımıyor. Görünen o ki, artık akraba olduk Amerika ile... Memleketi birlikte yönetiyor, siyaseti birlikte dizayn ediyoruz. Günlük temaslar zinciri içinde bir büyükelçi sıcağı sıcağına yer alıyor ve Başbakan, Başbakan Yardımcıları bundan hiç de rahatsızlık duymuyor. Yeter ki üç-beş kuruş gelsin...

Ecevit-Büyükelçi diyalogunda, Büyükelçi'nin "Derviş'i destekliyor musunuz?" sorusuna Başbakan, "Destekliyoruz ama hani para?" der gibi bir ucuz alış-veriş havasında cevap veriyor. Bunun altında, "Sen yeter ki parayı ver, biz bu tür diplomatik kabalıklara aldırış etmeyiz" halet-i ruhiyesi gizli.

Vaktiyle, Osmanlı'nın yaşadığı krizli günlerde Fuat Paşa, Avrupalı Büyükelçilerin sahnede hoyratça dolaşmalarına karşılık "Siz, fısıldayın yeter, ama sahneyi ve oynanacak rolleri bize bırakın" diyordu. Şu görüntü, o basit hassasiyeti bile gösteremeyecek bir halet-i ruhiye içine sürüklendiğimizi ortaya koyuyor. Belki de bu tür yazılar bile, bu halet-i ruhiye karşısında anlamsız düşüyor. Çünkü, ekonomik kriz ile birlikte, "bağımsızlık hassasiyeti"nin dehşet verici biçimde aşındığı bir zihnî kriz içine de sürüklenmiş bulunuyor. Bu zihni krizin bedelinin yalnızca siyaseti gölgelemek, yalnızca Irak'la ilişkileri güdümlemek olmayacağı, çok daha vahim bir kuşatmayı getireceği açıktır.

Ortadaki asıl sakil görüntünün, tavırlarıyla sempatik izler bırakan, uygulayacağı yakıcı program için bu güven verici imaja mecbur da olan Kemal Derviş'in hükümet içinde Amerika destekli bir bağımsız güç gibi algılanması olduğunu not etmemiz gerekiyor. Ağır bir soru belki ama "Hükümete Amerika da ortak mı oldu?" sorusunu sormak kaçınılmaz bir vakıa. Çünkü şu durumda siyaset Amerika'nın Derviş'i kollayan nefesini ensesinde hissedecek. Nedir bunun izahı? Başbakan, Başbakan Yardımcıları cesaret edip söyleyemiyor, ama belki Derviş, gene o farkedilen ve kendisine çok lâzım olan "halkla ilişkiler" duyarlılığı ile ABD Büyükelçisine "Lütfen bu kadar ortalarda dolaşmayın, gölgeniz üzerime yansıyor" diyecektir.

Derviş'e bağlı bir siyaset türeyecekse yarınlarda, bugünlerin çok önemli bir arşiv değeri taşıyacağı bilinmelidir. Derviş'ten, "Amerikan dopingi" ile tırmanan bir kişi olmayı, kendine saygı ile de, ülkesine saygı ile de bağdaştırmayacağını beklemek bu ülke insanının hakkıdır, diye düşünüyorum.


17 Mart 2001
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED