T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Saçmalıyorum... Beni ciddiye almayın!

Kemal Tahir "Kurt Kanunu"nda tatlı tatlı anlatır. Bir taraftan da dalgasını geçer tabii... Batı, klasik ifadesiyle, feodal düzenden "sınıflı toplum"a geçmiş, sanayileşmesini tamamlamış, refahı ufaktan da olsa tabana yaymaya başlamış; üstelik bütün bunları burjuvazinin öncülüğünde, orta sınıfı semirtip güçlendirerek, yani sermayeyi "renklere" bölmeden, "tehdit" değerlendirmeleri yapmadan, devlet eliyle zengin yetiştirmeden gerçekleştirmiş.

"Hürriyet-ekmek-terakki" mazmunlarıyla siyaset yapan Meşrutiyet aydını da böyle düyünmektedir.

Çatışma, "Bu iş batılı değerleri benimseyerek olur" diyenlerle, bunun tersini savunanlar, yani "Hayır, kendi değerlerimize bağlı kalarak da ilerleyebiliriz" diyenler arasındadır.

Kara Kemal'e göre de (İttihatçıların ünlü İaşe Nazırı), ilerlemenin yolu "orta sınıfı güçlendirmekte" geçmektedir; arada sırada "Ticaret imtiyazını ekalliyetten alalım" diye saçmalasa da, kalıcı ve kesin çözümün, kültürüyle, yaşam biçimiyle, ahlak değeriyle bir "millî burjuvazi" yaratmakta olduğunu görür/anlar.

Zeki bir adamdır.

Devleti yönetenlerden; terakkiyi ittihatta görenlerden; Enver'den, Talat'tan, Cemal'den daha akıllıdır. Ama bir "millî burjuvazi" oluşturma heva ve hevesi kursağında kalır; İttihat ve Terakki'nin çöküşüyle birlikte, Kara Kemal yasaları da tarihe karışır.

"Kurt Kanunu", Kara Kemal'i eksen alarak, İzmir Suikasti çevresinde gelişen olayları ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın tasfiyesiyle sonuçlanan ünlü "komplo operasyonu"nu, ama hepsinden önce, "devlet eliyle zengin yetiştirme" zagonunu, bunun yaratacağı olası sakıncaları anlatıyor.

Didaktik yanı ağır bassa da, ilginç bir roman.

Romanın sonlarına doğru, Kara Kemal, Maliyeci Emin Bey'e Mustafa Kemal'le İzmit'te yaptığı görüşmeyi anlatır ve ona şunları söylediğini nakleder:,

"Mustafa Kemal'e, içeride devlet desteğiyle zengin yetiştirmeye sapıldı mı, bunun, bizim gibi memleketlerde üst idareci kadrolara sıvaşmaması mümkün değildir dedim. Çünkü, üst idareci kadrolar, rüşvet karşılığı aracılık da yapsalar, keselerine attıklarının her zaman on katını, hatta yüz katını şuna buna 'sus payı' verip çarçur ettirirler. Bu durum, içeride ister istemez bazı alanlarda zengin edeceklerinin işlerini kolaylaştırmak için 'tekel'ler kurmaya zorlar hükümetleri. Devlet işletmelerinin zararına katılmadan kaymağını alarak, pazarı tekel şartları içinde tutarak iş yapanlar Batı anlamında kapitalist olamazlar. Bunlar ne kadar çok zenginleşirlerse devleti o kadar çok didikler, temellerini o kadar çok oyar, sahipsiz devleti kendi hesaplarına çalıştırıp 'soymayı' çıkarlarına çok daha uygun bulurlar..."

Şimdi bu satırların 28 Şubatçı basınla, tekelci sermayeyle, mevcut iktisadi sistemle, hortumlanan bankalarla ne ilgisi var?

Boşverin, saçmalıyorum işte.

Birilerinin göz göre göre "memleketi batırmak, ekonominin içine etmek ve devletin güvenilirliğini bir çırpıda sıfıra indirmek" hakkı varsa, bizim de arada sırada saçmalama hakkımız bulunsun.


17 Mart 2001
Cumartesi
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED