Hamdi Tuncer, İstanbul'da minibüsçülük yapıyor. Onun da şikayetleri var. 28 Şubat 2000'den bu yana taşıma ücretlerine zam yapılmadığını belirtiyor.

- Aradan geçen bir yıl içindeki kayıplarımızdan bahsetmiyoruz. Sadece bir gecede cebimizden devalüasyonla yüzde 40 çaldılar. Şimdilerde odamızın aklı başına gelmiş zam istiyor. Sayın valimiz yüzde 10 zammın bizlere yeterli olacağını söylüyormuş.

Çalıştığı hat Üsküdar Kadıköy arası. O hatta bir yolcu ücreti 300 bin lira. Bu ücretin düşük olduğunu mukayese ederek ortaya koyuyor...

- Bir bardak çay 250 bin lira. Tuvalet 200 bin lira. Belediye otobüsü 400 bin lira. Bandrol vergisi yüzde 70 arttı. Muayene harçları yüzde 70 arttı. Yedek parça iki katına çıktı, bir lastik 23 milyondan 46 milyona ulaştı.

Hamdi Bey dertli; bıraksak, daha uzun anlatacak. Sözünü şöyle bağlıyor:

- Beyler sırça köşkte yaşıyor olsalar bile, insan emeğine saygı göstermeliler.

Görünüşe aldanma

"Doğan görünümlü Şahin" ilanlarına sık rastlanırdı önceleri. Son zamanlarda ilanlarda değilse bile, gerçek hayatta değişik tipler çıkıyor karşımıza...

Gazeteci görünümlü bankacı...

Bankacı görünümlü hortumcu...

Siyasetçi görünümlü gaspçı...

Popçu görünümlü topçu...

Akademisyen görünümlü darbeci...

Ve en son, sayıları hızla artan bir kesim:

Zengin görünümlü fakir.

Yoğurt gölü

Nasreddin Hoca birgün gölde yoğurt mayalıyormuş. Oradan geçen bir adam hocaya ne yaptığını sorunca, hoca göle yoğurt mayaladığını söylemiş. Adam da bunun üzerine "İlahi hocam, bu kadar yoğurdu ne yapacaksın?" demiş.

Skandaldan haberleri yok!

Kemal Derviş, bu ülkenin hükümetinde bir bakan değil mi? Derviş'in uygulamalarına hükümetin destek vermesi beklenmez mi?

ABD'nin o soruyu sormasına niye gocunuyorsunuz? Derviş'in arkasında siyasi destek olup olmadığını sorması niye skandal sayılsın?

Kaldı ki o soru da formalite icabı bir soru!

Ufak bir ayrıntı

İstanbul-Moskova uçağı Medine'ye kaçırılıyor; ajanslardan ve tv'den haberleri takip ediyoruz.

O da ne?

Medine'den gelişmeleri bildiren CHA muhabirinin adı Kemal Derviş!

Ufak bir ayrıntı, birden bire büyük bir ayrıntı haline dönüşüveriyor.

KEMAL DERVİŞ'E "DÖRDÜNCÜ ORTAK" DEMEK YANLIŞ.
BİRİNCİ ORTAK ÇÜNKÜ!

Bir yazarın veda mektubu

Sevgili Dostlar, Sayin İlgililer, Otuz üç yıldır kesintisiz çalışmakta olduğum Milliyet Gazetesi'nden; kurucuları arasında bulunduğum, 29 yıldır çıkarttığımız ve 'Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü'nü sürdürmekte olduğum, Milliyet Sanat Dergisi'nden, 28 Şubat günü çıkarıldım. (Kovuldum, atıldım - iş antlaşmam iptal edildi... Sözcük seçimini size bırakıyorum.)

Yalnız değildim. Doğan Heper, Umur Talu, Yalçın Doğan, Bedri Koraman, Turhan Selçuk, Duygu Asena, Nilgün Cerrahoğlu, Şahin Alpay diye başlayan, Akal Atilla, Bülent Berkman, Ayça Atikoğlu ve daha niceleriyle devam eden listede yalnızca bir isimdim...

Uygar bir ortamda bu bilgiyi Milliyet'ten öğrenebilirdiniz. Olmadı... Bu haberi birçok gazetede (Milliyet, Hürriyet, Sabah, Radikal, Posta, Star,vb.) okuyamadınız, duyurmak bizlere düştü. Sizlerin de çevrenize duyurmanızı diliyoruz.

Bu mektubun tek amacı var. Otuz üç yıldır Milliyet'te, yirmi dokuz yıldır Milliyet Sanat Dergisi'nde, başta kültür ve sanat alanları olmak üzere, çalışmalarıma ilgi gösterdiğiniz, katkıda bulunduğunuz, tepkilerinizi dile getirerek güç verdiğiniz ve okurlarım olduğunuz için sizlere teşekkür etmek...

Hepinize teşekkür ediyorum.

Hoşça kalın. Sevgi ve Saygıyla

Zeynep Oral

Ali kıran mı, el kıran mı?

Dile dair küçük notlarımızın okurlar tarafından ilgiyle takip edildiğini görmek, şu kanaate vardırıyor: Vatandaş, diline sahip çıkıyor.

Üsküdar'dan değerli okurumuz Mecit Yıldırım, "Ali kıran baş kesen" üzerine düşündüğünü ve bunun doğrusunun "El kıran baş kesen" olması gerektiğini söylüyor. Eğer sözün ilk çıkışında o isimde birisi rol oynamadıysa, bize gayet mantıklı geldi.

MEHMET ŞEKER

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu