T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yeni bir demokrasi modeli

Türkiye'de siyasi sistemin çarpıklığı her olayda kendini gösteriyor. Bunun son örneğini polis okullarına alınacak öğrencilerin nitelikleriyle ilgili düzenlemede gördük. Bu düzenlemede meslek liseleleri arasından sadece İmam Hatip Lisesi mezunları dışarda bırakıldı. Bu yapılırken Meclis'in aldığı tavır, bende Türkiye'de uygulanması gereken demokrasi modeli konusunda son derece "özgün" düşüncelerin doğmasına yol açtı. Sadece bu okul mezunlarının dışarda bırakılmasını hemen ilk nazarda akla geldiği gibi fırsat eşitliği açısından ele almanın bir anlamı yok. İçinde bulunduğumuz krizden çıkmanın en önemli şartı olarak sık sık ifade edilen halk desteği, sosyal barış açısından ele almak da gereksiz. Türkiye'de hayli zamandır akla ziyan nice gelişmelerin olduğunu hep birlikte görüyoruz. Bu mesele Türkiye'de uygulanan ama yazılı olmayan demokrasi anlayışı ile yakından ilgili ve ben meseleyi bu açıdan ele almak ve haddim olmayarak ülkemiz şartlarına uygun yeni bir model önermek istiyorum. Bu "parlak fikir" bendenize Sayın Bülent Arınç Meclis'teki görüşmelerle ilgili bilgi verirken geldi.

Mealen diyor ki Sayın Arınç, kanunun maddeleri üzerinde muhalefeat milletvekilleri söz alıp görüşlerini beyan ediyorlar, iktidar canibinden söz alan tek kişi yok. İş oylamaya gelince sayısal ağırlıklıklarına dayanarak maddeyi Meclis'ten geçiriyorlar. Hatta diyor, MHP'li 5 milletvekili polis okullarına girme şartı olarak "lise ve dengi okul mezunu olmanın" yeterli sayılması için değişiklik önergesi verdiler ama Meclis'e gelip önergelerini savunamadılar.

Bu neden böyle oluyor? 28 Şubat ruhaniyetini temsil eden kanunlar söz konusu olunca özellikle MHP ve biraz da ANAP milletvekilleri kendi doğruları değil, ana kumanda merkezindeki doğrular istikametinde timsah göz yaşları dökerek oy kullanıyorlar. İnanmadıkları doğruları savunmanın gülünçlüğü kimseye göstermemek ve partilerini fazla ön plana çıkarmamak için de mümkün olduğu kadar sütre gerisinde kalmayı tercih ediyorlar. Kulislerde gürleyip kurul salonunda sükut orucu tutuyorlar.

Diyorum madem ki milletvekillerinin kahır ekseriyeti liderlerinin yönlendirmesiyle oy veriyorlar, tavır alıyorlar bari bu yapıya uygun bir model benimseyelim. Açıkcası genel seçimlerde milletvekillerini biz seçmeyelim. Çünkü aslında da biz seçmiyor, sayın liderlerin seçtiğine onay veriyoruz. Liderleri de biz seçmiyoruz. Onu da liderlerin seçtiği delegeler seçiyor. Ne biçim bir demokrasi ise bu seçimlerin hiçbir yerinde biz yokuz.

Diyorum ki bundan böyle seçimlerde biz uygun gördüğümüz partiyi ve onun liderini seçelim. Partiler her seçime katılırken üç veya beş tane genel başkan adaylarını listelerine yazsınlar. Biz de gönlümüzdeki partinin uygun gördüğümüz liderini işaretleyerek seçim hakkımızı kullanalım. Her partide en fazla oy alan genel başkan olsun. Böylece sırası gelince huzurevine veya cezaevine gitmesini uygun gördüğümüz liderleri de biz belirlemiş oluruz. Sonra da her partinin aldığı oy oranına kaç milletvekili düşüyorsa sayın liderlerden rica edelim, onbeş gün içinde o kadar milletvekilinin ismini Meclis başkanlığına bildirsinler.

İtiraf etmeliyim ki benim "özgün" dediğim model aslında bütünüyle özgün değil, fiili duruma hayli yakın. Ancak fiili durumda liderlerin milletvekillerini tesbit etmeleri seçimlerden önce olurken benim modelimde bu seçimlerden sonra oluyor. Ancak acizane önerdiğim modeldeki en önemli nokta bizzat liderlerin halk tarafından seçilmesidir. Bunun önemi küçümsenemez ve bu yönü kesinlikle özgün. Üstelik bu modelde öyle 550 milletvekiline gerek yok. Bu fakir millete yazık değil mi? 100 milletvekili bunun için yeterlidir. Liderlerin gösterdiği istikamette ha 100 kişi parmak kaldırmış ha 550 kişi, ne farkeder? Gerçi grup toplantılarında sayın liderlerin içerikleri son derece "zengin" konuşmalarına yapılan alkışların görkemi biraz azalır azalmasına da, bu ortamda 450 milletvekiline, danışmanlarına, sekreterlerine, aile efradına harcanan paranın tasarruf edilmesine değmez mi? Liderlerden bu kadar fedakarlık beklemek hakkımız.

Bazılarınız bu önerimi ciddi bulmayabilir; ama ben çok ciddiyim. Kiminize de bu düşünceler sivri gelebilir. Türkiye gerçeğine en uygun modelin bu olduğuna da bahse girerim. Demokrasiye biz uymuyor, bilakis onu kendimize uyduruyorsak hiç değilse halkın da bir şekilde yer aldığı bir model içinde uydurmalıyız. Böyle "harika" bir modele İmam Hatipler de feda olsun canım. Modelimi hemen reddetmeyin, üzerinde biraz düşünün lütfen...


27 Nisan 2001
Cuma
 
M.AKİF AYDIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED