|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Enerji Bakanı Cumhur Ersümer'in, "kokuşmuşluk" iddiaları yüzünden istifa etmesi isteniliyor.. Neden istifa etsin ki? Böyle "önemsiz konular"dan ötürü istifa edilir mi hiç? O zaman Türkiye'de "istikrar" mı kalır ki? Türkiye'de "başarılı" politikacı olmanın yolları belli.. Yüksek sesle, "ben pisliğin, çamurun üstünde oturmam" diyeceksin.. Sonra sessizce, pisliğin, çamurun üzerinde kayak yapacaksın!.. Ve mümkün olduğu kadar, çevreyi ve tüm kurumları da, pislik içinde yaşamaya alıştıracaksın.. Örneğin "medya"nın bağımsızlığını yok etmek için, onları kamunun parasına bağımlı kılacaksın.. Medya sermayesine özelleştirme pastasından lokmalar vereceksin.. Onları banka sahibi yapacaksın.. Devlet bankalarından ballı krediler verip, onları borçlandıracaksın.. Öyle planlayacaksın ki işi, medyanın, eleştiri veya haber yapacak hali kalmayacak.. Bu şekilde, medyanın "gerçek patron"u oluvereceksin.. Senin hoşuna gitmeyen kalemler kırılacak, susturulacak.. Senin hakkında çıkan eleştiriler sansürlenecek.. Bu arada, medya patronları da, borçlarından ve bağlantılarından ötürü, çaresiz, kıvranıp duracaklar.. Neden Cumhur Ersümer istifa etsin ki?.. Benim sevdiğim politikacı, istifa etmez, Meclis'te düşürülür.. Sonra da, daha büyük bir güç sahibi olarak, yeni koalisyonlara girer.. Politikada önemli olan, ne "vizyon"dur, ne "misyon"dur, ne de "icraat"tır.. Politikada hüner, "ayakta kalabilmek"tir.. İstersen her seçimde partini küçült.. İstersen yönetiminde, ülkenin siyaseti de, ekonomisi de, medyası da yozlaşsın, krizlere gömülsün.. Her alanda çözümsüzlük getir istersen.. Ayakta kalmayı başardığın zaman, sen de "başarılı politikacı" sayılırsın.. Senin yönetiminde, işadamları iflas etsin.. İtibarlı müteşebbisler, "elleri kelepçeli" teşhir edilerek, rezil olsunlar.. Ne tüccarın, ne esnafın, nefes alacak mecali kalsın.. Hiç önemli değil.. Bunlar teferruattır!.. Sen "özel uçaklar"dan hiç inme, bu yeter.. Kırmızı plakalı Mercedeslerle, devlet zirvelerinde dolaş.. Önünde, arkanda, eskort araçları, mavi ışıklarını yaka söndüre dolaşsınlar. Bu sırada, "derin Türkiye" isterse can çekişiyor olsun.. Vız gelir sana!.. Ankara dışına çıktığında, biraz, "demokratikleşme" ve "özgürleşme" gereğinden söz edersin.. Bu herkese yeter.. Neden istifa etsin ki Cumhur Ersümer? Neticede Cumhur Ersümer'ler, birer konu mankeni değil midir? Bunlar gelir, gider.. Sen hep kalırsın!.. Önemli olan, zemine ve zamana göre, esen rüzgara yelken açmayı becermektir.. Bazan sivilliğe, bazan militarizme oynayabildiğin zaman mesele hallolur.. Gününe göre "değişimci", gününe göre de "statükocu" olmayı başarabilirsen, mesele hallolur.. Neticede "zaman", kıyısı olmayan bir nehir değil midir? İşin gücün yok da, akıntıya karşı mı duracaksın?.. Sen daha kaç tane Cumhur Ersümer'i götürür ve yine de ayakta kalırsın!.. ŞAKA
Ama ne mummuş!..
Katolik papaz, birkaç yıl önce nikahını kıydığı, cemaatinden bir genç kadına rastlamış.. Sormuş.. -Kaç çocuğunuz oldu? Kadın üzgün, hiç çocuklarının olmadığını söylemiş.. Bunun üzerine papaz, onu teselli etmiş.. -Yarın Roma'ya, Vatikan'a gidiyorum.. Orada, çocuğunun olması için mum yakacağım.. Aradan birkaç yıl daha geçmiş.. Yine papazla, o kadın karşılaşmışlar.. Papaz yine aynı soruyu sormuş.. -Kaç çocuğunuz oldu? Kadın perişan cevap vermiş.. -Tam dokuz tane çocuğumuz var!.. Papaz, mutlu, sormaya devam etmiş.. -Kocan memnun mu? Ne yapıyor? Kadın gülmüş.. Cevap vermiş. -Sizin yaktığınız mumu bulup söndürmek için, Vatikan'a gitti kocam!.. TEBESSÜM
Kör tavşanla, kör yılan..
İkisi de doğuştan kör olan bir tavşan ve bir yılan, ormanda birbirleri ile çarpışmışlar.. Tavşan, durmuş.. Ne olduğunu görmediği yılana, kendi durumunu anlatmış.. -Ben hem kör, hem öksüz bir tavşanım.. Sen kimsin, demiş.. Yılan da, tavşana, kendisini tanıtmış.. -Ben de doğuştan kör, öksüz bir yılanım.. Tavşan, yılana bir öneride bulunmuş.. -İzin verirsen, birbirimizi tanıyalım.. Sen beni elle, ben de seni elleyeyim. Dokunarak, birbirimizi tanıyalım.. Önce yılan, tavşanın bedenine dolanmış.. Dokunma duyusu ile, tavşanın vücudunu tanımış.. Sonra, hissettiklerini anlatmış.. -Sen uzun, yumuşak tüylü, büyük kulaklı, top kuyruklu bir yaratıksın.. Sen bir oyuncak gibisin.. Herhalde çok sevimlisin.. Arkasından tavşan, patileriyle yılanın bedenini ellemiş.. Yılanı hissederek tanımış.. Ve, hissettiklerini yılana anlatmış.. -Sen, belkemiği olmayan, kaygan, bükülgen ve husyesiz bir yaratıksın.. Sen iktidardaki partinin milletvekili gibisin.. Herhalde çok sevimsizsin! KISSADAN HİSSE- Bazen hayvanların hali, insanların halini daha iyi yansıtır.. Sonuçta Esop da La Fontaine de ölümsüzdür..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |